Paylaş
SÜREYYA Turgut'a Antalya'da ulaştım. İş gezisindeydi.
Derdim, depremzedeler için toplanan paraların akıbeti ve harcamalara ilişkin rakamları, bilgileri almaktı.
Süreyya Bey, Maliye'nin Süper Müfettişi olarak anılır. 27 senedir kamuya hizmet veriyor. Bunun 26 senesi Maliye'de geçti.
17 Ağustos depreminden sonra müthiş bir dayanışma yaşanmış ve depremzedelere yardım hesapları çığ gibi büyümüştü hatırlarsınız.
İşte bu para yardımlarının tek hesapta (Ziraat Bankası) toplanması kararı alınmış ve iki ayrı komisyon oluşturularak paraların ve harcamaların denetimi müfettişlere bırakılmıştı. Müfettişler Bülent Tarhan, Süreyya Turgut, Nuri Bodur, Mehmet Hançerli.
Dönelim Süreyya Turgut'a. Hesapları didik didik ederlerken başlarına neler geldi? Binlerce hesaptaki paraları tek hesaba aktarırken neler yaşadılar?
Süreyya Bey, ‘‘Anıları anlatmamızın, bizi yazmanızın ne lüzumu var’’ deyip geçiştiriyor. Ben tabii aynı kanıda değilim. O anılarda ne olaylar vardır kimbilir. Neyse yazılmamak kaydıyla bir anı dinledim zorla da olsa...
Süreyya Turgut, artık depremzedelere para yardımlarının yok denecek kadar azaldığını söylüyor. Ziraat Bankası'ndaki malum hesapta sadece 2 trilyon lira faiz kaldığını, paraların tamamının (157 trilyon) tahsis edildiğini anlatıyor. (Büyük bölümü prefabrik konutlara!)
Müfettişler Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü'nde çalıştılar. 3 bine yakın deprem hesabı tesbit ettiler. Yerel tv'leri tek tek taradılar, bankaları tek tek aradılar. İlk başlarda faizlerin üzerine yatan bankalar, yardım yaptım deyip de para vermeyenler de olmuştu. Süreyye Bey dedi ki:
‘‘Paraları soruşturma açtırarak da aldık. Özel hesaplardan çektirerek de. Hepsini aldık merak etmeyin. Zorla aldığımız durumlar oldu. Mesela bazı kaymakamlar, valiler hesabı göndermek istemediler. Adamlar ‘Ben şunu şunu yapacağım deprem bölgesinde, paraları yollayamam' diyor haklı belki, ama Başbakanlık talimatı açık. Bu paralar tek hesapta toplanacak ve oradan dağıtılacak. Zorla bu hesapları merkeze aldırdık. Bazı bankalardaki hesaplardaki paraları keza akla karayı seçerek aktarabildik. ’’
Türkiye’yi yeniden kurmalıyız
DOĞU Marmara Depremleri ve Türkiye Gerçeği. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin (TMMOB) hazırladığı 125 sayfalık raporun adı. Bu bilimsel çalışmayı sütunda özetlemem olanaksız.
Gelir dağılımı bozukluğundan kentleşmeye, çevreye, deprem gerçeğinden yapı sistemine, yapı stoklarına, denetimsizliğe, hukuksuzluğa kadar ekonomik sosyal, siyasi sistemi, Türkiye gerçeğini ortaya koymuşlar. Yapanın yanına kár kaldığı ülkenin gerçeklerini!
Raporun öneriler bölümünün ana başlığı şu: 17 Ağustos 1999'u unutmamalı Türkiye'yi yeniden kurmalıyız.
Geniş öneri bölümünden ilginç olan birkaçını aktarıyorum:
- Bütçe kaynaklarını bir avuç rantiyeye aktaran uygulamalar durdurulmalı, borç faizlerinin ödenmesi iptal edilmeli, borç yükünün anaparası üzerinde de radikal operasyon yapılmalı.
- Finans kaynağı için sermaye vergilendirilmeli. İstanbul'u depreme hazırlayacak finans kaynağı, öncelikle 1950'den bu yana İstanbul'un kentleşme ve sanayileyme sürecinden sermaye biriktiren güçlerin, bankaların, şirketlerin ve holdinglerin vergilendirilmesi yoluyla kamu maliyesince karşılanmalı.
- TBMM Deprem Araştırma Komisyonu yerine Soruşturma Komisyonu kurulmalı. Özellikle İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Yalova ve Bolu illerindeki imar sürecinin bütün yönleriyle soruşturulması için. Depremin sorumluları için kamu davaları açılmalı. Yapıların projelendirme, uygulama ve denetim sürecinde yasa ve yönetmeliklere uymayan bütün kurum, kuruluş ve kişeler ortaya çıkarılmalı.
Suçlu kurumlar belli değil mi zaten? Önemli olan ceza görmeleri...Kişi olarak da kurumsal olarak da balık baştan kokar misali suç zinciri var.
Hepimiz gibi TMMOB de suçluların ortaya çıkarılmasını, cezalandırılmasını istiyor. İyi güzel de o yıkılan binaların projelerini çizen, onaylayan mimar ve mühendis meslektaşları için Oda olarak ne tür bir yaptırım uygulamışlar şimdiye kadar veya ne yapmayı düşünüyorlar, merak ediyorum doğrusu. Bunu da açıklasalar diyorum...
Hepimiz kapımızın önünü süpürelim!
Yalana Dair
BAHSETTİĞİM TMMOB raporunun giriş bölümü, uluslararası şairimiz Nazım Hikmet'in ‘‘Ellerinize ve Yalana Dair’’ isimli şiiriyle bitiyor. Ne demek istiyorlar dersiniz? Şiir şöyle başlıyor:
Ve insanlar, ah, benim insanlarım yalanla besliyorlar sizi halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya, göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
Toptan açıklamaya bakanlarla başlayalım
OPERASYON kaçınılmaz! Adı ahtapot operasyonu mu olur, akrep operasyonu mu her neyse... Yeter ki bir yerinden başlansın.
İsim olarak en doğrusu kanımca şeffaflık operasyonu olurdu. Ahlak operasyonu adı da konulabilir. Paşa paşa şu yasayı çıkarsınlar.
Arzetmeye çalıştığım konu siyaset mesleğini icra edenlerin seçim zamanlarında veya başka vesilelerle kişi ve kuruluşlardan bağış adı altında aldıkları nakdi ya da ayni yardımlar.
Bunlar az buz paralar değil. Karşılığı alınıyor ki böyle büyük paralar veriliyor diye düşünüyor insan. Alan da veren de razı. Biri seçilmenin, diğeri ondan yararlanmanın peşinde.
Nereden baksanız 4-5 milletvekilinin çıktığı orta büyüklükteki şehirlerde dahi seçilmeyi ıskalamak istemeyen bir milletvekili adayı 30-40 milyar belki dada fazla para harcıyor seçim kampanyalarında. Parası olan, bulan milletvekili oluyor.
Bunlar bilinen gerçekler de aldıkları paralardan sonraki süreci izlemek çoğu zaman zor olduğu için karşılığı nasıl ödeniyor genellikle kanıtlanamıyor. Ancak bir skandal patlarsa şapka düşüyor!
Balina operasyonunun arkasından, gözaltına alınan o işadamından kongre zamanı 15 milyar lira aldığını açıklamak zorunda kaldı ya DYP'li Köksal Toptan. Birkaç gün tartışıldı, demeçler verildi o kadar.
Oysa gerisi getirilmek zorunda. Başbakan Bülent Ecevit, ‘‘Önlemi alınmalı’’ diyor sadece!
Diyoruz bu Meclis, siyasi ahlak yasasını çıkarmak zorunda. Milletvekili adayları para yardımları alabilir ama şeffaf olsun, kurallı olsun. Artık mali müşavirler mi denetleyecek, Meclis'e yardım bildirimi mi zorunlu tutulacak, kuralları belirlesinler. Lobicilik açıkça yapılsın. Çeşitli kesimlerin, örgütlerin, işçiler mi köylüler mi sanayi mi neyse. Karşı çıktığımız nokta kişisel çıkar lobiciliği, kapalı toplum dayatmasıdır.
Mevcut kabinedeki bazı bakanların seçim zamanında aldıkları yardımları biliyorum. Diyorum ki önce Bakanlar Kurulu üyeleri örnek olsunlar. Misal, seçim masraflarını, yardım aldılar almadılar gerçek neyse söylesinler. Görüşlerine de açıklamalarına da bu sütun açık... Kurunun yanında yaşın da yanmaması için çaba gösterirlerse Meclis'in bu açıdan itibarını da kurtarırlar.
Meclis Ahlak Komisyonu kurulması için çaba gösteren, demeçler veren ANAP'lı Bülent Akarcalı ile seçim harcamalarında şefffaflığın sağlanması için kanun düzenlenmesi teklifine destek isteyen DYP'li Hayri Kozakçıoğlu da milletvekillerine örnek olsunlar lütfen. Açıklasınlar.
Unutmadan, para yardımı yapanlar da dert anlatmak istiyorlarsa can kulağıyla dinler, değerlendiririz. Kampanyamıza hepinizi bekleriz..
Paylaş