Paylaş
ÜÇ kamu bankasının (Ziraat, Halk, Emlak) özerk çalışmasına yönelik kanun tasarısı Meclis'ten geçti. Bu bankaların özelleştirilmesinden önceki geçiş döneminde (3 yıl, gerekirse artı 1.5 yıl daha) özel bankalar gibi piyasa koşullarında çalışması hedefleniyor özetle.
Siyasetçilerin ellerini bu bankalardan bir türlü çekmemelerinden, oraları çiftlik gibi kullanmalarından, dolayısıyla kamu bankalarındaki bataklardan, soygunlardan yıllardır yakınıyoruz.
Peki yeni tasarı söz konusu kamu bankalarını siyasi etkilerden uzaklaştırabilecek mi?
Zaten yeni Bankalar Yasası'na göre kamu bankaları da özel ticaret hükümlerine tabii çalışacaklardı. Özerkleştirme tasarısıyla getirilmek zorunda olan (Dünya Bankası resti çekince Meclis Genel Kurulu'nda önergeyle düzenleme yapıldı) bankaların patronunun bakanlar değil Hazine olduğu hükmünün getirilmesidir. Gerçi Hazine de bir siyasiye bağlı ama. Hiç olmazsa kamu bankaları herhangi bir koalisyon hükümtinde bundan böyle siyasi partiler arasında paylaştırılamayacak.
Bu bankaların yönetimleri banka genel kurullarınca belirlenecek. Genel müdür de Genel Kurul'un seçtiği yönetim kurulu içinden seçilecek. Eskiden kararnameyle atanıyorlardı. Tabii bu yöneticilere siyasiler ‘‘ricada’’ bulunmazlar mı derseniz bulunabilirler tabii. Ama direnç gösterme şansları artmış olacak.
Yıllarca kamuda çalışmış, şimdi de kamuya geçmiş bir bankanın genel müdürüyle konuşuyoruz. O yeni tasarıdan umutlu.
‘‘Kamu bankaları daha az siyasileşir. Çünkü Hazine tutucudur. Siyasi etkileri bertaraf etmede faydası olacağını düşünüyorum. Bu olaya adım atılması önemli. Umarım sonuna kadar götürürüz. Özelleştirilmeleri de kolaylaşır’’ diyor.
‘‘Özelleştirmeye geçiş dönemi 3 yıl artı 1.5 yıl uzun değil mi?’’ diye soruyorum.
Her banka için ayrı bakmak lazım geldiğini söylüyor. Örneğin, Emlakbank için bu süre uzundur, Halk Bankası için makule yakındır ama Ziraat Bankası için kısa bile sayılabilir görüşünde.
Ziraat ve Halk Bankası'nın yüklerinden, sorumluluklarından, destekleme politikalarından bahsediyor. Zaman içinde bu politikaların açığa kavuşup bankalardan alınması üzerinde duruyor. Tarımda doğrudan prim sistemine geçileceğini anımsatıyor. Yani özelleştirmeye hazırlık süresinin zorunluluğunu vurguluyor. ‘‘Alıştığınız sistemden çıktığınız zaman yeni arayışlara girersiniz ve daha kolay kavrarsınız o bakımdan kamu bankalarının özelleştirilmesinin kolaylaşacağını düşünüyorum’’ diye konuşuyor.
Bu sözünü ettiğimiz 3 bankanın birleştirilip sonra özelleştirilmesini savunanlar var. Bu görüşe ise bakışı şöyle: ‘‘Birleştirirsek devasa bir kuruluş olur. Rasyonel olur ama böylesi devasa bir bankayı kimler alabilir acaba? Ayrıca özkaynak önemli. Bazılarını sermayelerini artırmadan birleştirirseniz banka sadece risk yüklenir hale gelir ve özkaynak azalır. Oysa özkaynakların artması gerekmektedir’’ diyerek çekince koyuyor.
Tunaboylu: Çok üzüldüm
BANKALAR Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Osman Tunaboylu, bir yazımız üzerine sitem etti.
Geçen hafta eski bir kamu bankası genel müdürünün itiraflarını yazmıştım. Banka soygunlarında siyasetçisinden bürokratına tüm tarafların sorumluluğu olduğunu bir kez daha vurgulanmıştı.
O eski kamu bankası genel müdürü, ‘‘Raporlar örtbas ediliyor. Dolaplar Hazine'de Kambiyo servisinde dönüyor. Bir süre önce Kambiyo Genel Müdürlüğü'nden ayrılan Adnan Yaylacı dönemine bir bakın. Pis işler bürokratlara yaptırılıyor, siyasi abluka altındalar’’ gibi sözler sarfetmişti.
Interbank'ından Etibank'ına, Egebank'ından Yurtbank'ına neler yaşandığını hep beraber izliyoruz. Özelleştirilen kmu bankalarının milyarlarca dolar riskle tekrar kamuya döndüğünü de görüyoruz. Görevini yapmayan bir hafta arayla rapor değiştiren, 64. madde kapsamındaki bankaların devrine, satışına izin veren veya başka bankası zor durumda olan kişiye yeni bir banka daha satan siyasetçi ve bürokratlardan ‘‘tık’’ çıkmıyor.
O zamanlar Hazine'de kambiyodan Sorumlu Müsteşyar Yardımcısı olan Osman Tunaboylu ses verdi ammavelákin, ‘‘Banka soygunlarında bürokratların siyasetçilerin hiç mi sorumluluğu yok’’ sorumuzu net yanıtlamadı.
Osman Bey şunları söylemekle yetindi:
‘‘O bankacının söylediklerini aktardığınız yazıya çok üzüldüm. Bildiği bir şey varsa açıkça çıksın ortaya. Belgelerini koysun. Hazine'ye, Banka Kambiyo Genel Müdürlüğü'ne ve Adnan Yaylacı'ya (Bu kişiyi göreve ben getirdim) çok haksız ithamlar vardı içinde. Keşke Türkiye'de binlerce yüzbünlerce Adnan Yaylacı gibi adam olsa. Suç işleyen herkesin sorumluluğu vardır eğer suç işlemişlerse. Türkiye Cumhuriyeti kanunları herkese uygulanır. Eski bir Hazine mensubu olarak insanların haksız yere itham edilmesine üzülüyorum.’’
Üzülmesini saygıyla, anlayışla karşılıyoruz da işlerini bilen sorumluluk sahibi insanların bile bile neden lades dediklerini, baskı olsa bile siyasetçilere niçin direnmediklmerini, istifa etmediklerini anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bankacı bey bir dakika dur
BİR bankanın üst düzey yetkilisi anlattı.
Arkadaşı, yine başka bir bankanın üst düzey yetkilisi geçenlerde yurtdışına gitmek üzerene Havaalanına geliyor. Pasaport kontrolünde, görevli polis pasaportu incelerken meslek bölümünde ‘‘bankacı’’ yazısına takılıyor.
- Aaa demek ki bankacısınız. Bir dakika o zaman...
Görevli memur, hangi bankada çalıştığını, görevinin ne olduğunu filan soruyor. Bilgisayarında bazı araştırmalar da yapıyor.
Tabii bankacı üzülüyor. Hırsızlarla, uğursuzlarla aynı kefeye konulmuş gibi hissediyor. Daha önce başına hiç böyle bir şey gelmemiş.
Polis bir süre sonra geçişine izin veriyor.
Polis doğal olarak görevini yapıyor.
Bazı bankalarda ortaya çıkan soygunlar, skandallar dolayısıyla 100'e yakın kişinin yurtdışına çıkış yasağı var. 60-70 kişi gözaltında veya tutuklu. Polislerin titiz davranması kadar doğal bir şey olamaz. Bir zamanlar Ağca davasında yargılanan Musa Serdar Çelebi dolayısıyla soyadı Çelebi olan herkes yurtdışına çıkışlarda sorulara muhatap olmadı mı? Yani normal şeyler bunlar, abartmamak lazım.
Bankacılık sektörü bazı bankalardaki soygunlar dolayısıyla yara aldı. Mali piyasalarda tedirginlik var. Bunlar çok normal. Vatandaş ayırımını gayet güzel yapıyor, herkesi aynı kefeye koymuyor. Bankacıların büyük hasasiyet göstermeleri gerekmiyor gerekmiyor. Kurunun yanında yaş yanmaz bence. Yüreğinizi ferah tutun.. Bir de üzülmek yerine kendi içimizi temizleyelim doğrusu budur.
Paylaş