Paylaş
‘‘Bir bağırdın mı kenara çekilir zaten Süzer’’ diyor malum kabadayı.
Alaattin Çakıcı'nın, işadamı Korkmaz Yiğit ile Türkbank ihalesi konusunda yaptığı telefon görüşmesinin kaseti CHP'ye ulaşmış, CHP de bunu kamuoyuna duyurmuştu. CHP bu örnek davranışıyla Türkiye'yi sarsan Çakıcı depreminin şiddetini artırmış, daha doğrusu taşların yerine oturması sürecine önemli katkı sağlamıştı.
Peki Türkbank ihalesiyle ilgilenen, ama ihaleye girmeyen Süzer Grubu'nun patronu Mustafa Süzer, Çakıcı'dan tehdit aldığı için mi bu ihaleye katılmamıştı? Çakıcı bir bağırınca kenara mı çekilmişti?
Pera Palas Oteli'nde, sahibi olduğu Kentbank'ın katkılarıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. yıldönümü dolayısıyla, Can Dündar ve ekibinin hazırladığı ‘‘Yükselen Bir Deniz’’ adlı belgesel için beraberdik Mustafa Süzer ile. (Bu Atatürk belgeselini mutlaka izlemelisiniz. 29 Ekim'de Kanal D'de ilk bölümü yayınlanacak...)
İşte Mustafa Süzer ile sohbetimizden bazı detaylar:
Çakıcı ile ne işiniz var? Tehdit aldınız mı?
Süzer: Ne işim olabilir. Tanımam, tanımaz. Ne ben onu ne o beni görmemiştir. Telefon görüşmemiz dahi olmamıştır.
Türkbank ihalesine niçin girmediniz?
Süzer: Biz herhangi bir şekilde çekindiğimiz için bu ihaleye girmemezlik etmedik. O günlerde Sayın Başbakan Yılmaz ve Sayın Bakan Güneş Taner ile görüştüm. 500 milyon doların altında vermeyi düşünmediklerini söylediler. Bizim hesabımıza göre de Türkbank 200-225 milyon doların üstünde etmiyordu. Başbakan da çok kararlıydı 500 milyon doların üstü için. O nedenle girmeyi düşünmedik. Bazı arkadaşlarım da girmesen iyi olur, başınız ağrımasın demişlerdi ayrıca.
Çakıcı'nın devrede olduğuna ilişkin söylentiler dolayısıyla mı acaba?
Süzer: İyiliğimizi düşünmüşlerdir, ismimizin kirlenmesini istememişlerdir. Herkes konuşuyordu zaten Çakıcı konusunu...
Tehdit alıp da ihaleye girmeyen oldu mu?
Süzer: Bilemiyorum. Çakıcı konusu hep konuşuluyordu, ama tehdit aldım da ihaleden çekildim diyeni görmedim. Tehdit alan da ben aldım demedi. Hep falanca tehdit edildi denildi.
- Peki Çakıcı ile para alışverişiniz oldu mu?
Süzer: Asla. Onlar zaten kırık, zayıf tarafı olanlara yönelirler. Vergisini vermeyen, alavere dalavere olan yerlere. Ciddi işadamlarıyla uğraşmazlar. Kendi aralarında tabirleri vardır. Devletin almadığı vergiyi biz alırız gibi...
- Türkbank alışverişi doğru bir alışveriş midir?
Süzer: Bize göre doğru alışveriş değildi, işadamı mantığıyla. Ama herkesin bir hesabı var bilemiyorum...
Bu kasetlerin çok yararı oluyor öyle değil mi?
Süzer: Taşlar yerinden çok oynamıştı ve bu, iş ahlakını da bozuyordu. ‘Falanca şöyle yaptı başı da belaya girmedi, şunun şunun sahibi oldu’ gibi laflarla insanlar gittikçe bozulmaya başlıyordu. Yozlaşma başlamıştı. ‘Nasılsa her yapanın yanına kâr kalıyor’ denilir olmuştu.
Şimdi hiç değilse genç nesil görecek ve bu tip şeyler eninde sonunda meydana çıkıyor diye bu yollara tevessül etmeyecek. Gelişmelerin hayırlı olacağını inanıyorum.
İyi iş adamı olmak için dürüst sabırlı ve çalışkan olmak lazım. Genç yaşta 100 milyonlarca dolarla oynayan bir insan bu paraları temiz işle de kazansa gün gelip işleri bozulduğunda hep aynı paraları istiyor ve kötü işlere yöneliyor... Allah insanı aniden zengin etmesin...
Erol Evcil ve Nesim Malki'yi tanır mıydınız?
Süzer: Hayır. Telefon görüşmem dahi olmadı. Piyasada konuşulanlardan duyduğum kadarıyla biliyorum.
Bu yolla mal edinilmez telkini
Türkbank ile ilgilenen ancak ihaleye girmeyen gruplardan biri de Bayındır Holding idi.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, başta ihaleye katılan işadamları olmak üzere katılmayan ancak ilgilenen-Türkbank dosyası alan kişilerin de bilgisine başvuruyor, tanık olarak.
Çakıcı, bir kasetinde, Kamuran Çörtük için ‘‘Bayındır'ın bana gönderdiği haber şu; O ne derse onun doğrultusunda hareket ederim...’’ dediğini aktarıyor...
Kamuran Çörtük bu ilişkilendirmeyi reddediyor. Çörtük de Türkbank ihalesine girmeme nedenini fahiş fiyata bağlıyor. (Onların hesabına göre Türkbank 299 milyon dolardan fazla etmezmiş.)
Bu ihaleyle ilgilenen ama katılmayan ve ihaleye giren işadamlarıyla yaptığım görüşmelerden çıkan sonuç şu:
Öncelikle gündeme getirilen Türkbank'ın değerinin üzerinde satılmak istenmesi. Diğeri ise birilerinin kendilerine ‘bu ihaleye girmeseniz iyi olur, hır çıkacak’ diye telkinde bulunması. En azından benim konuştuğum işadamlarına bu yönde telkin yapan bu biri veya birileri kim? Bu kişi veya kişilerin Çakıcı ile bağlantısı var mı? Yakında ortaya çıkacak...
Bu arada Çakıcı'nın bu ihalede devrede olduğu konuşulurken, Korkmaz Yiğit'e, Türkbank'la ilgilenen ünlü bir işadamı haber gönderiyor: ‘‘Bir gün başın belaya girer, bu yolla mal edinilmez’’ diye. Korkmaz Yiğit de bu işadamını arıyor ve ‘‘Kesinlikle yapmam, öyle ilişkilire girmem’’ diyor...
Bu pilav daha çok su kaldırır.
Temizliği yapmaya çalışan eller de yıkanır mı ne dersiniz?
Zayıf alkışlar...
Bankalar Birliği'nin 40. yıldönümüydü ve salı günü Başkan Ünal Korukçu sektöre veda ediyordu. Alkışlar zayıftı!
Lütfi Kırdar'da, sahnede, Şef Rengim Gökmen yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın muhteşem konseri sırasında çete-işadamı-siyasetçi dedikodularına bir süre ara verildi tabii.
Aralarda, yemekte ise yine gündem İş Bankası'nın Erol Evcil kredisi ve Çakıcı kasetleriydi. Bazı bankacı ve işadamları, Ünal Korukçu'ya destek veriyor görüntüsünden kaçınmak için olsa gerek resepsiyona katılmamışlardı. Bazıları, ‘‘Biz talep etsek 150 milyon dolar kredi açmaz. Evcil'e hangi saikle kredi açılmış? Baskı mı olmuş?’’ diye konuşuyorlardı.
Burada bir duyumumu aktarmak istiyorum. Bunu kanıtlamam şimdilik mümkün değil. En azından Korukçu'nun doğrulaması gerekiyor, belki gün gelir açıklar.
Erol Evcil'e kredi verilmesi, yardımcı olunması için eski emniyetçi yeni politikacı biri Korukçu'ya telefon aüçmış mıdır? Bu krediye ilk başta soğuk baktığı anlaşılan Banka yöneticileri, Alaattin Çakıcı tarafından tehdit edilmiş midir? Çakıcı, bizzat Ankara'da Korukçu'ya makamında nezaket! ziyareti yapmış mıdır?
Kaldırımları kurtaracak yok mu?
Uzun zamandır ‘‘Kısa Bilgi Bülteni’’ başlıklı tek yaprak (kuşe kâğıt) renkli yayını büyük zevkle okuyorum. Etrafımızda olup bitenler öyle güzel hicvediliyor ki.
Sözünü ettiğim, MESS'in (Metal İşverenleri Sendikası) yayını.
Bana ulaşan en son MESS bülteninde, ‘‘Siyaset kaldırıma düştü, kaldırımları kurtaracak yok mu?’’ deniliyor örneğin. Kamu kesesinden ‘‘Kaldırım hovardalığı’’ yapıldığı, bu israfa itirazları olduğu vurgulanıyor ve siyasi iktidar kamu harcamaları denetim reformunu gerçekleştirmeye çağrılıyor.
Bilirsiniz her seçim öncesinde ve sonrasında kaldırım taşlarımız değişir. Kaldırımlar yapılır bozulur yapılır bozulur...Taşların şekli değişir de bu kural hiç değişmez! Köşe köşe taşlı kaldırım ihaleleri kimilerini dört köşe değil sekiz köşe yapar...
Neyse bu bültende bir de kaldırım sözlüğü var. Çok hoşuma gitti. Sizler de okuyun istedim. Şöyle:
Kalkınmanın rengi: Kaldırım taşı pembesi
Kalkınmanın türküsü: Evlerinin önü yüksek kaldırım
Geleceğimizin mesleği: kaldırım mühendisliği
Kalkınma hızı: Kaldırım döşeme- bozma oranı
Kalkınmanın önkoşulu: Cansiperane kaldırım döşemek
Demokrasinin sloganı: Kaldırımlar yürümükle aşınmaz
Falcının sözü: Döşediğin kaldırımın rengini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim...
Paylaş