ANKARA’da koruma talebi reddedilen Ayşe Paşalı’yı eski kocasının boğazını keserek öldürmesinden, İstanbul’da suç duyurusu işleme konulamadan kurşunlanan Arzu Yıldırım’dan sonra gözler yeniden 4320 sayılı Ailenin Korumasına Dair Kanunu’na çevrildi. Arzu Yıldırım cinayeti aslında kanundaki öldüren boşluğu da gözler önüne serdi. Neden mi? Bakın şöyle.
Arzu Yıldırım, dini nikahlı eşi katil zanlısı Metin Çilingir hakkında suç duyurusunda bulunduktan sonra savcılıktan emniyete havale edilen evrakı elden teslim aldı. Ancak, emniyete ulaştıramadan Çilingir’in kurşunlarıyla yaşamını kaybetti. Kanundaki, öldüren boşlukları ve yapılması gerekenleri Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca’ya sordum. Boşanmış kadınlar için ilk kez beş yıl önce 2006’da koruma kararını veren daha sonra çeşitli kararlarında birlikte yaşayan kadınlar için de aynı yönde kararlar alan Hakim Karınca, şunları söyledi:
NİKAHSIZ KADIN İÇİN DÜZENLEME YOK
“4320 sayılı kanun, boşanmış ya da nikahsız birliktelik yaşayan kadınların şiddetten korunması konusunda olumlu ya da olumsuz bir düzenleme içermiyor. Ancak Medeni Kanun’un 1. maddesi uyarınca yasanın sustuğu durumlarda hakim kendisi kanun koyucu olsaydı ne nasıl bir kural koyacaktı ise ona göre karar verebilir. Uluslararası sözleşmelere göre de bu konumdaki kadınların korunması gerekiyor. Çünkü Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca, usulüne göre kabul edilmiş sözleşmeler kapsamında 4320 sayılı kanun, fiili evlilik yaşayan kadınlar lehine uygulanabilir. Savcılığın, bu gerekçelerden yola çıkarak aile mahkemesine başvurup 4320 sayılı yasa uyarınca koruma kararı istemesine bir engel yok. Ama başvurmayana da niye başvurmuyorsun dendiğinde, ortada resmi bir evlilik yani korunacak bir aile yok, yanıtı alınabilir. Yani herkesten benim yaptığım yorumu yapması beklenmemeli. Yasada gerekli düzenleme yapılmalı.
YASANIN ADI DEĞİŞMELİ
Yasanın adı da sorunlu. Zaten sorun da en başında yasanın adından kaynaklanıyor. Ailenin Korunması adını verdiğiniz zaman, kapsamı daraltıyorsunuz ve kapsamı geliştirici, konuyu insan hakkı olarak ele alma olanağını zora sokuyorsunuz. Ben hemen sorayım: Hangi aileyi koruyacaksınız. Kutsal aile kavramı gözlerimizi bağlamamalı. Bütün aileler sorunsuzsa bu yasaya neden gereksinme var? Ensestin, şiddetin, istismarın olduğu bir aileyi korur musunuz? Yasanın adı değişmeli. Bireyi korumanın altı çizilmeli. ‘Ev İçi Adalet, Ev İçi Şiddetin Önlenmesi’ ya da doğrudan, ‘Kadını Eş Şiddetinden Koruma Kanunu’ gibi adlar hemen aklıma geliverenler.
TOPYEKÜN BİR MÜCADELE
Yasadaki değişiklik önerilerimi Meclis Fırsat Eşitliği Komisyonu’nda dile getirdim. 13 değişiklik önerim rapora girdi. Bu değişikliklerin hepsi birden ve diğer yasalarda yapılması gereken değişikliklerle birlikte ele alınıp topyekün bir mücadele başlatılmalı. Yoksa her sorun çıktığında kanun değiştiririz mantığı kadına yönelik eş şiddetinin önlenmesi mücadelesine zarar veriyor. Nasıl ki doğru ilaç olsa bile yetersiz ve zamanında kullanılmayan antibiyotik, mikrobun direnç kazanmasına yol açarsa, bu konu prim yapıyor, oy getiriyor diye kadını şiddetten koruyormuş gibi yapmak, şiddetle mücadeleye daha da zarar veriyor.” Başka Ayşe ve Arzu’lar da öldürülmeden Hakim Karınca’nın altını çizdiği konularda acil değişiklik şart gibi görünüyor.