Kamu Denetçiliği Kurumu’na (KDK) gelişigüzel yere atılan ve hastalık bulaştırma riski taşıyan maske ve eldivenlerin çevreyi koruyacak şekilde toplanması ve bertaraf edilmesi için yasal-idari tedbir alınması için başvurmuştum. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nden başvuruma yanıt geldi:
Maske ve eldivenler ‘evsel atık’mış.
Hastane atıkları gibi ‘tıbbi atık’ olarak değerlendirilmelerine ve bertaraf edilmelerine gerek yokmuş.
‘Bilgi’ için gönderilen bu yazıyı özetliyorum:
MEDYA VE WEB’DEN BİLİNÇLENDİRİYORUZ
“Halk sağlığının korunması amacıyla Bakanlığımız pandemi süresi boyunca çalışmalarını titizlikle yürütmektedir. Alınması gereken tedbirler ve uygulamalar konusunda Bilimsel Kurulu’muzun tavsiyeleri doğrultusunda faaliyetler gerçekleştirilmektedir. Bilimsel Kurul yayınlanan bilimsel çalışmaları da yakından takip etmekte ve güncel bilgiler ışığında hemen hemen her sektöre ve halkımıza yönelik tavsiyeleri güncellemekte, Bakanlığımız bu tavsiyeler doğrultusunda broşür, rehber, afiş vb araçlar ile vatandaşlarımıza yönelik bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarını gerek medya kanallarında gerekse Bakanlığımız web sayfasındaki yayınları ile sürdürmektedir.
MASKE VE ELDİVEN ‘TIBBİ ATIK’ DEĞİL
Önce okurum N.T. adlı babanın sorusu:
“Eşim bana boşanma davası açtı. Üç yaşında kızım bir yaşında oğlum var. Mahkeme 15 günde bir görüş verdi. Üç yaşındaki kızım bana çok düşkün, annesini istemiyor, ağlıyor. 15 gün bana yetmiyor, çocuklara bakmıyorlar. Üstü başı pis, yüzü yaralı görüyorum. Allah kimseyi evlatlarından ayırmasın. Velayeti ben nasıl geri alabilirim?”
N.T. gibi boşanma sürecindeki erkek okurlarım, çocukların velayetini mahkemenin hangi tarafa nasıl verdiğini, babanın velayeti geri alıp alamayacağını soruyorlar. Medeni Kanun hükümleri ve Yargıtay uygulaması ışığında yanıtım şöyle:
MAHKEME VELAYET KARARINI NASIL VERİR?
Boşanma davası sürecinde aile mahkemesi hâkimi çocuğun üstün yararını kriter olarak alarak, velayeti hangi tarafa vereceğini belirliyor. Velayetin anneye mi babaya mı verileceği konusunda hâkimin geniş bir takdir hakkı var. Hâkim takdir hakkını, çocuğun üstün yararı ile birlikte ihtiyaçlarını, yaşını dikkate alarak, tarafların ruhsal, fiziksel, sosyal, ahlaki ve kültürel yönden standartlarını bir bütün olarak değerlendirerek kullanıyor.
UZMAN RAPORU ÖNEMLİ
Uygulamada, bu hususların tespiti için mahkeme pedagog, psikolog ve sosyal hizmet uzmanlarını görevlendiriyor. Görevlendirilen uzmanlar, taraflar ve müşterek çocuk ile görüşerek rapor hazırlıyor. Ancak hazırlanan bu rapor, hâkim açısından bağlayıcı olmuyor. Sadece yol gösterici nitelik taşıyor.
Önce okurum O.G.’nin sorusu:
“Eşimle yaklaşık 1.5 yıldır ayrıyız. Bana büyü yaptı. Evimde, annem ve benim adımın yazdığı Arapça yazılı muska buldum. Sorduğumda ‘Bizim mutluluğumuz için’ dedi. Bir bardak suya benim ismim yazılı kâğıdı attı, mürekkep silinince ‘İçeceksin’ dedi. Mutluluğumuz içinmiş, ben de içtim ve çok mutsuz günler yaşadım. Büyü yapmak boşanma nedeni mi?
KARIM İZNİM OLMADAN ÇALIŞABİLİR Mİ?
Eşim benim evimde kalırken çalışmıyordu. Annesinin evinde üç ay önce çalışmaya başlamış. Annesine ve abisine ‘Eşimi çalıştırmayın’ demiştim. Sonuçta halen nikâhlı karım ve istemediğim halde çalışıyor. Anlaşmalı boşanmaya da dava açmaya da yanaşmıyorlar. Ne yapmalıyım, yardımcı olur musunuz?”
BÜYÜ GÜVEN SARSICI HAREKET
Okurum O.G.’nin sorusunu Yargıtay kararları ışığında yanıtlamak istiyorum. Yargıtay, eşe büyü yapmayı “kusur” kabul ediyor. “Haksız” ve “güven sarsıcı” hareket olarak nitelendirerek, boşanma nedeni sayıyor. Yargıtay, somut olaya özgü olarak bazı dosyalarda, büyü yaptıran eşi bazen “tam kusurlu”, bazen “kusurlu”, bazen de “eşit kusurlu” kabul ediyor. O örnek kararlar özetle şöyle:
BÜYÜ YAPAN KADIN TAM KUSURLU
Bu hafta köşemi hükümlüler ve yakınlarından gelen sorulara ayırdım. En çok sordukları soru şu: Salgının seyri yavaşlamadı ve sürüyor. Cezaevlerinde koronavirüs izinleri bir kez daha uzatılacak mı?
Okurum H.A. bu konudaki beklentiyi ve e-posta kutumu dolduran soruları şöyle özetliyor: “Üçüncü kez izin uzatması yapılacak mı? İnşallah olur. Sabırsızlıkla beklemekteyiz.”
ÜÇÜNCÜ KEZ UZATMA MÜMKÜN
Koronavirüs nedeniyle yaklaşık 60 bin hükümlüye 31 Temmuz’dan itibaren iki ay süreyle ikinci kez verilen izin eylül sonunda bitecek. Salgının seyrine göre Sağlık Bakanlığı’nın önerisi ile Adalet Bakanlığı’nca salgın izni üçüncü ve son kez önümüzdeki ekim ve kasım aylarını kapsayacak şekilde iki ay daha uzatılabilecek. Yeni infaz düzenlemesinin geçici maddesiyle getirilen salgın izni 1 Aralık’ta sona erecek.
1 ARALIK’TA DÖNECEKLER
Salgında olağanüstü bir durum yaşanmaması, hükümetin gerekli görüp, farklı ve yeni bir düzenleme yapmaması halinde hükümlüler kalan cezalarını çekmek üzere 1 Aralık’ta cezaevlerine geri dönecekler. Aynı yasa kapsamında salgın izninde geçirilen süreler infazdan düşürülüyor. Cezasının infazını, evde salgın izinde tamamlayan hükümlüler cezaevine bir daha girmeyecekler. Ancak bakiye cezası kalan hükümlüler 1 Aralık’ta geri dönecekler. Bakiye cezalarını koronavirüs tedbirleri sıkı şekilde uygulanan cezaevlerinde çekecekler.
GÖRÜNTÜLÜ ARAMA İÇİN SÖZLEŞME TAMAM
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (YHGK) düğün takılarıyla ilgili erkekleri ilgilendiren kritik emsal kararından (YHGK, 04.03.2020, E. 2017/3-1040, K. 2020/240) sonra okurlarımdan birçok soru geldi.
Boşanmada takılarının paylaşımına ilişkin kriterleri belirleyen bu emsal karara göre, düğünde erkeğe takılan ve “kadına özgü” olmayan takılar artık erkeğe verilebilecek. Bu yeni paylaşımın nasıl olacağına ilişkin gelen soruları özetleyen erkek okurum S.T.’nin örnek sorusu şöyle:
ANNEANNE BİLEZİĞİ ERKEĞE TAKILIRSA
“Eşimle üç yıl önce evlendik. Boşanıyoruz. Bana takılan gram, çeyrek, yarım, tam altınlar hatta annemin taktığı anneannemin hatırası birisi elmas, üçü 22 ayar altın dört bilezik var. Eşime de kolye, küpe, bilezikler takıldı. Bunun yanı sıra takı sandığına atılan para, çeyrek, gram, yarım, tam altınlar var. Yargıtay’ın kararları ışığında düğün takılarının paylaşımı mahkemede nasıl olur? Annemin bana taktığı aile yadigarı bilezikleri geri alabilir miyim?”
7 MADDEDE YENİ TAKI PAYLAŞIMI
S.T. ve diğer okurlarımın sorularına yanıt Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan’dan. YHGK’nın kararını inceleyen Gençcan, kendi görüşlerini kapsadığını vurgulayarak, yeni uygulamayı sosyal medya hesabından bakın şöyle anlattı:
1) Kadına takılan her türlü ekonomik değeri olan şey yine kadına aittir.
GSM şirketiyle cep telefonu faturanızın düşmesi için 12-24 aylık indirimli taahhüt kampanyasına imza attıysanız dikkat! Bu belgeleri çok iyi saklayın. Kesinlikle de atmayın. Çünkü “Taahhüt sürem doldu, ben ayrılıyorum” dediğinizde sürpriz faturalarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Mahkemelik bile olabilirsiniz. Bu şekilde kampanyaya katılıp süresi dolduktan sonra ayrıldıkları halde fatura çıkarılan okurlarımdan şikâyet yağıyor.
TİCARET MAHKEMESİNDEN İYİ HABER
Bu okurlarıma yargıdan iyi haber geldi. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, (24 Haziran 2020 günlü 2016/1205 Esas ve 2020/214 karar) bir GSM şirketinin 24 aylık taahhüt süresi dolmadan ayrıldığını iddia ederek icra takibi başlattığı bir yazılım-donanım şirketine açtığı yaklaşık 4 bin liralık davayı reddetti. Mahkeme, Adli Tıp incelemesiyle sözleşme tarihinde tahrifat yapıldığını, sahte paraf atıldığını ortaya çıkardı ve GSM şirketinin davası haksız olduğu gerekçesiyle geri çevrildi.
CEP TELEFONU KULLANICILARI DİKKAT!
Ankara Barosu avukatı Ebru Erdinç, GSM şirketleriyle benzer sorun yaşayan müvekkili şirket gibi icraya verilen ve hukuken ne yapabileceklerini soran okurlarıma yanıt verdi. Erdinç, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Pandeminin de etkisiyle cep telefonu operatör hizmetleri ve internet hizmetleri günlük hayatın can damarı haline geldi. Yoğun rekabet içerisindeki GSM operatörleri de abonelerini indirimli taahhüt kampanyaları ile 12 ila 24 aylık sürelerle adeta kendilerine mahkûm ediyorlar. Bu taahhüt süresi dolmadan hizmet sağlayıcıdan ayrılmak isteyen aboneleri ise sözleşmelerindeki tek yanlı hükümlere dayanarak bu defa uyguladıkları indirim bedellerini geri almak suretiyle cezalandırıyorlar.
SÜREYE DİKKAT
Telefon kullanıcılarını bekleyen çok daha büyük başka bir tehlike var. “Taahhüt sürem doldu, ben ayrılıyorum” dediğimizde, hizmet sağlayıcısı ‘taahhüt süremizin aslında hesapladığımız gibi olmadığını’ iddia ederek, kötü sürprizler yapabiliyor. Yüklü faturalar çıkarabiliyor. İşte bu nedenle imzaladığımız her evrakın bir suretini saklamak çok önemli.
Her hafta halı çırpan, yüksek sesle müzik dinleyen, çöp atan komşularından şikâyetçi olan okurlarımdan onlarca elektronik posta alıyorum. Çoğu Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) kaynaklı bu sorunlarına mahkemeye gitmeden daha kolay çözüm arıyorlar. Nasıl bir yol izleyebileceklerini soruyorlar.
Komşunuzla yaşadığınız her türlü hukuki sorunun mahkemesiz pratik, hızlı ve kolay bir başka çözüm yolu var. Gönüllü (ihtiyari) olarak arabulucuya gitmek ve kendi çözümünüzü bulmak. Arabulucuda, komşunuzla yapacağınız anlaşma belgesi tıpkı mahkeme ilamı gibi uygulanıp sonuç doğuruyor.
TAM İHTİYACA UYGUN ÇÖZÜM
Eski Arabuluculuk Daire Başkanı, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü Hakan Öztatar, komşu uyuşmazlıkları başta hukuki sorunlarla ilgili her alanda arabulucuya gidilebileceğini, çok farklı ve tam ihtiyaca uygun çözümler bulunabileceğini, bu kararların da mahkeme ilamı gibi uygulanabileceğini aktardı.
YÜZ YÜZE BAKAN İNSANLAR İÇİN
Öztatar, arabuluculuğun komşular gibi her gün yüz yüze bakan insanlar arasındaki sorunları çözümleyebilecek en önemli alternatif çözüm yöntemi olduğunun da altını kalın kalın çiziyor. Öztatar, komşu uyuşmazlığında arabuluculuğu ABD örneği üzerinden şöyle anlattı:
TÜRKİYE’DE GECİKTİ
“Arabuluculuk Türkiye’de ilk defa uygulanan bir sistem değil. Hatta Türkiye’ye çok gecikmiş gelen ülkelerden birisi. Dünyada 160 ülkede uygulanan bir sistem. İlk uygulayan ülkede ABD. 1970 yılında aile arabuluculuğu ile başlamış. Süreçte 1980’lerde İngiltere, 1990’larda Fransa, İtalya 2000’li yıllar ve bütün Avrupa ülkelerine ve bizden bir yıl önce Yunanistan’a gelmiş. Bizim için milat 14 Kasım 2013 tarihi. Bu tarih 1 no’lu arabulucunun sicile kayıt olup faaliyete geçtiği tarih.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un, 31 Ağustos’ta “uzaktan eğitim” modeliyle 2020-2021 eğitim ve öğretim sezonunun başlayacağı ve 21 Eylül’de “kademeli yüz yüze eğitime” geçileceği açıklaması, özel okullarda telafi eğitimi ve ücret iadesi tartışmasını yeniden alevlendirdi. Özel okulda çocuğu olan okurlarım, “Koronavirüs nedeniyle eğitim verilemeyen dönemin ücretinin iadesi gerekmez mi?” diye soruyorlar. Nasıl bir hukuki yol izlemeleri gerektiğini öğrenmek istiyorlar.
TELAFİ YAPILMAZSA ÜCRET İADE EDİLMELİ
Kendisi de özel okulda çocuğu eğitim gören bir veli olan Ankara Barosu avukatı Serkan Ağar’a göre okullar açılıp telafi eğitimi de verilmezse ücret iadesi yapılmalı. Ağar, izlenmesi gereken yolu şöyle anlattı: “Örgün eğitim okul çatısı altında yapılır. Ev çatısı altında örgün eğitimin telafisi olmaz. Pandemi yüzünden 21 Eylül’den sonra da okulların açılıp açılmayacağı belirsiz. Eğer okullar açılmazsa ve örgün, yani yüz yüze eğitim verilemeyen döneme ilişkin olarak telafi de mümkün olmazsa ücret iadesi yapılmalı.
ÖNCE OKULLA GÖRÜŞÜN
Ücret iadesi için önce okulla görüşün. Sonuç alamazsanız ikametinizin bulunduğu ilçe veya il hakem heyetine başvurun. Yasal sınırı aşan tutarlar için ‘zorunlu arabulucuya’ başvurmak şart. Arabulucu da çözüm bulamazsa tüketici mahkemesine ‘kısmi ifa imkânsızlığı’ sebebiyle ücretin iadesi talepli dava açın.
HAKEM HEYETİ ÇÖZER
Ücret iadesi yapılması gereken dönem 16 Mart/19 Haziran 2020 dönemini kapsıyor. Dolayısıyla 2019/2020 eğitim-öğretim yılının ücretinin tümünün iadesi söz konusu değil. Özel okul ücretlerini dikkate aldığımızda ihtilafın tüketici hakem heyetlerinde çözümleneceği kanaatindeyim.