Türkiye’de yeni tip koronavirüse (COVID-19) karşı ay sonunda uygulanması planlanan Çin aşısı için geri sayım sürerken, kafası karışık birçok okurum, “Aşı olmak zorunlu tutulabilir mi?” diye soruyor. Aşı karşıtlarının yürüttüğü kampanyanın da etkisiyle birçok kişinin çekinceleri var. Aşıdan korkuyorlar.
Virüse karşı bağışıklık kazanılabilmesinin tek silahı aşı ile ilgili bu kritik soruyu mevzuat hükümleri ve yüksek mahkeme kararları ışığında yanıtlamak istiyorum. Şu anda salgın nedeniyle herkesin aşı olmasını zorunlu tutan bir yasal düzenleme yok. Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Yargıtay’ın aşı konusundaki içtihatları farklı.
AYM’DEN İHLAL
AYM Genel Kurulu, beş yıl önce 11 Kasım 2015 tarihli Halime Sare Aysal kararında, yasallık unsuru bulunmadan ebeveynin rızası olmaksızın sağlık tedbiri yolu ile çocuğa zorunlu aşı yapılmasının Anayasa’ya aykırı olduğuna vurgu yapmıştı. İhlal kararı verilmiş ve bu konuda yasal düzenleme yapılması gereğine işaret edilmişti. AYM’nin kararı yayımlanmasına rağmen aradan geçen süreçte yeni bir aşı düzenlemesi yapılmadığını belirtelim.
YARGITAY’DAN VİZE
AYM’nin aksine Yargıtay zorunlu aşıya vize veriyor. Son olarak Yargıtay 19. Ceza Dairesi, Mersin’de çocuklarına zorunlu aşı yapılmasına rıza göstermeyen ailenin itirazı üzerine karar aldı. Hukuk savaşına giren ailenin Adalet Bakanlığı’na “kanun yararına bozma” başvurusu üzerine dosya Yargıtay’a taşındı. Yargıtay, aşının Sağlık Bakanlığı’nca belirlenen “genişletilmiş bağışıklık programı” uyarınca yapılması zorunlu aşılardan olduğuna dikkat çekerek, “çocuğun üstün yararı” olduğu için anne-baba rızası aranmayacağını kayda geçirdi. Yargıtay 5 Kasım 2015 tarihinde oybirliğiyle verdiği kararında, “Ana ve babanın aşı uygulamasına rıza göstermemeleri halinde, çocuğun üstün yararına açıkça aykırı olan bu durumda ana-babanın rızası aranmaz” dedi.
AŞI VİZESİ VEREN BAŞKAN NE DEDİ?
Aşı kararının altında imzası olan eski Yargıtay 19. Ceza Dairesi Başkanı Ramazan Özkepir’le konuştum. AYM ve Yargıtay içtihatları arasında çelişki doğduğunu, ihlal kararının bireysel başvuru üzerine dosyaya özgü verildiğini, Yargıtay’ın aşı kararının hukuken geçerliliğini ortadan kaldırmayacağını söyledi. Özkepir, başta çocuklar olmak üzere aşılama uygulamasındaki tereddütleri ve yargı kurumları arasındaki yorum farklılıklarını gidermek için 90 yıllık Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda acilen güncelleme yapılması gerektiğini vurguladı.
Ordu’da karşılıklı boşanma davasında mahkemenin, koronavirüs salgını gerekçesiyle, 5 yaşındaki çocuğunun velayetinin hemşire olan annesinden alınması, itiraz üzerine tekrar anneye verilmesinin tartışması hâlâ sürüyor.
Okurlarımdan ve sağlık çalışanlarından soru yağıyor.
Röntgen teknisyeni anne M.T., “Kızım dört yaşında, geçici olarak velayeti aldım. Şimdi babası sırf ben sağlık çalışanıyım diye kızımın velayetini geri alabilir mi?” diye soruyor.
Bir başka sağlık çalışanı anne K.M. ise “Koronavirüs testim pozitif çıktı. Evde izolasyon sürecindeyim. Velayeti bende olan 9 yaşındaki oğlumu anneme gönderdim. Koronavirüse yakalandığım için oğlumun velayetini kaybeder miyim? Sağlığımızı kaybettik, sıra çocuklarımızda mı?” diye tepki gösteriyor.
Bu sorulardan önce velayetin nasıl verildiği konusunda Medeni Kanun hükümleri ışığında okurlarımı kısaca bilgilendirmek istiyorum:
HÂKİM VELAYETE NASIL KARAR VERİYOR?
Boşanma davası sürecinde aile mahkemesi hâkimi ‘çocuğun üstün yararını’ kriter olarak alarak, velayeti hangi tarafa vereceğini belirliyor. Velayetin anneye mi babaya mı verileceği konusunda hâkimin geniş bir takdir hakkı bulunuyor. Hâkim takdir hakkını, çocuğun üstün yararı ile birlikte ihtiyaçlarını, yaşını dikkate alarak, tarafların ruhsal, fiziksel, sosyal, ahlaki ve kültürel yönden standartlarını bir bütün olarak değerlendirerek kullanıyor. Uygulamada, bu hususların tespiti için mahkeme pedagog, psikolog ve sosyal hizmet uzmanlarını görevlendiriyor. Görevlendirilen uzmanlar, taraflar ve müşterek çocuk ile görüşerek rapor hazırlıyor. Bu rapor, hâkim açısından bağlayıcı değil ve sadece yol gösterici nitelik taşıyor.
Önce okurum H.E.’nin sorusu:
“Ev sahibim aynı zamanda müteahhit. Çatı kiremit ama kiremitin altında yalıtım yok. Damın üstünde yalıtım yok. İzocam serilmesini istiyorum yapmıyor. Alt komşuma kıyasla 10 günde 20 metreküp fazladan gaz yakmışım. Ayda 60 metreküp, kaba hesap bir kışta 700 lira fazladan gaz yakarım. Oysa izocam maliyeti daire başı 800 TL yapıyor. Çatı akınca kusur oluyor da evde yaktığımız doğalgaz havaya uçup gidince kusur olmuyor mu? Bunun için ne yapabiliriz?”
Kış mevsimine girdiğimiz şu dönemde okurum H.E.’nin yalıtım nedeniyle doğalgaz faturasının yüksekliği şikâyeti yanı sıra akan ve binaya zarar verecek derecede “acil” çatı tadilatının nasıl yaptırılacağını soran çok sayıda okurum var. Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) hükümleri ışığında bu soruları yanıtlamak istiyorum.
ÇATININ NİTELİĞİ: ORTAK YER
KMK’nın ‘ortak yerler’ başlıklı 4/C bendine göre “çatılar, bacalar, genel dam terasları, yağmur olukları, yangın emniyet merdivenleri” kat maliklerinin ortak kullanım alanları arasında yer alıyor. Kanun, ‘ortak yerler’e ilişkin giderlerden tüm kat maliklerini sorumlu tutuyor. Salonu, odaları su bastıracak ve ana yapıya zarar verecek ölçüde, çatı tamiratı ‘acil onarım’ kapsamına giriyor.
ACİL ONARIMDA RIZA ARANMIYOR
KMK’nın “ana gayrimenkulün bakımı, korunması ve zarardan sorumluluk” başlıklı 19. maddesine göre “acil onarım” için hâkim müdahalesi istenebiliyor. Bu madde şöyle:
“Ortak yer ve tesislerdeki bir bozukluğun anayapıya veya bağımsız bir bölüme veya bölümlere zarar verdiğinin ve acilen onarılması gerektiğinin veya anayapının güçlendirilmesinin zorunlu olduğunun mahkemece tespit edilmiş olması halinde, bu onarım ve güçlendirmenin projesine ve tekniğine uygun biçimde yapılması konusunda kat maliklerinin rızası aranmaz.”
HAVALARIN soğumasıyla birlikte az yakılan ya da hiç yakılmayan bireysel ısınma sistemleri komşuları karşı karşıya getirebiliyor. Önce apartmanlardaki ısınma sorununu özetleyen sorulara iki örnek:
Z.T.: Oturduğum evin altı dükkân. Fotoğrafçı faaliyet gösteriyor. Dükkân işyeri sahibine ait. Kış aylarında işyerinin kombisini hiç yakmıyor ya da gündüzleri çok düşük ayarda birkaç saat yakıyor. Hafta sonları ise hiç yakmıyor. Orada çalışan elemanlar kalın montlarla görev yapıyor. Biz alttan gelen soğuk nedeniyle ne kadar çok yaksak da ısınamıyoruz. Ayaklarımız donuyor. Bu dükkânın belli bir ısının üzerinde tutulması sağlanabilir mi? Kanuni yaptırımı nedir?
ALT KAT KOMŞUM KOMBİYİ AÇMIYOR
D.E.: Alt kat komşum kombisini hiç çalıştırmıyor. Üst ve yan daire de şu anda boş. Biz 600-700 TL doğalgaz faturası ödüyoruz. Elektrikli ısıtıcıyı çalıştırıyoruz. Yine de ısınamıyoruz. Pandemi var. Hasta olmaktan korkuyoruz. Sağlık Bakanlığı ya da il hıfzısıhha kurulları bu konuda bir karar alamaz mı? Hukuken bir şey yapmak mümkün mü?
MERKEZİ ISINMA DENETLENİYOR
Okurlarımın sorularının yanıtına geçmeden önce kısa bir not: Merkezi ısıtmalı bina ve siteler yönünden kaloriferlerin hangi tarihten itibaren ve hangi saatlerde, dış ortam sıcaklığı kaç derecenin altına düştüğünde yakılacağı mahalli çevre kurullarınca karar altına alınıp valilik ve belediyelerce ilan ediliyor. Denetimi de yapılıyor. Ancak soba, kat kaloriferi ve kombi ile ferdi ısıtılan binalarda ise “isteğe bağlı” olarak yakılıyor. Okurlarımın sorularını tüketici hukuku alanında uzman avukat Buğcan Çankaya şöyle yanıtladı:
KOMŞULUK HUKUKUNA AYKIRI EYLEMDEN KAÇINILMALI
Anne okurum A.D. oğluna faaliyeti sona eren bir şirketteki ortaklığı yüzünden ‘naylon fatura’ kullanıldığı iddiasıyla 20 yıl hapis talebiyle dava açıldığını yazıyor. “Her gün televizyonlarda görüyoruz. Adam öldürenler bile bu kadar ceza almıyor. Ertesi gün tahliye oluyorlar” diye isyan ediyor. “Yargıtay uygulaması nasıl” diye soruyor. Devam eden bir dava ile ilgili yorum yapmak elbette ki mümkün değil. Ancak Yargıtay uygulamasını A.D. ve benzer şekilde bu konuda soru yönelten okurlarım için özetlemek mümkün
‘Sahte fatura’ veya halk arasındaki bilinen yaygın tabiriyle ‘naylon fatura’ düzenlediği veya kullandığı iddiasıyla yargılanan sanıklara kanunda bulunmamasına rağmen Yargıtay içtihadı ışığında ‘her takvim yılının ayrı bir suç olarak kabul edilmesi’ nedeniyle 20-25 yılla davalar açılıyor. 25 yılı bulan cezalar verilebiliyor.
18 YIL SONRA YARGITAY’DA
Tartışmalı uygulama 18 yıl sonra tekrar Yargıtay Ceza Genel Kurulu gündeminde. Karar beklenirken, vergi hukukçuları birden fazla yıla yayılan sahte fatura düzenleme veya kullanma eylemlerinin ‘zincirleme suç’ olarak kabul edilmesi ve tek suç gibi cezalandırılması gerektiğini savunuyorlar. Vergi hukuku uzmanı avukat Serkan Ağar’a, uygulamayı ve Yargıtay kararının olası yansımalarını sordum. Ağar bakın nasıl değerlendirdi:
İLK BEŞTE
“Geçen yıl Vergi Usul Kanunu’na Muhalefet iddiasıyla 26 bin 342 kamu davası açıldı. Bu davalarda mahkûmiyet oranı yüzde 59.4, beraat oranı yüzde 19.3. Naylon fatura davaları, özel kanunlara göre açılan davalar arasında ilk beş arasında. Şu anda da devam eden 70 bin dosya var. Bu nedenle bu konu binlerce kişiyi ilgilendiriyor.
KANUNDA DÜZENLEME YOK
ÖNCE okurum E.K.’nin sorusu. Köpek havlama gürültüsü ile ilgili. Soru özetle şöyle:
“Binamızın karşısında 7/24 havlayan bir köpek var. Sahibini içeri alması konusunda ikaz ettiğimiz halde umursamaz bir şekilde hayvanı içeri almamak için elinden gelen tüm gayreti gösteriyor. Tabii ki sevgisi ona, gürültüsü bize kalıyor. Bu havlama sesinin bir ölçüsü ve sınırı var mı? Kaç desibelde hayvan tahliye olur?”
Apartmanda kedi-köpek beslemek kanunen yasak değil. Köpeğin havlamasını yasaklayan bir düzenleme zaten doğasına aykırı ve düşünülemez. Ancak şuna dikkat: Apartman yönetim planında yasaksa, köpek belli bir desibelin üzerinde çok yüksek sesle havlıyor ve gürültü kirliliği yaratıyorsa, dikkat. Tahliye edilebilir.
YÖNETMELİKTE SINIRI VAR
Apartman gürültüsünün tanımı, kriterleri, kaç desibel olacağı ise yönetmelikle belirlenmiş durumda. Hangi yönetmelik olduğunu soran okurlarım için tekrar yazıyorum.
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çıkardığı Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin (Resmi Gazete Tarihi 04.06.2010-Sayısı: 27601) - “Ev faaliyetleri ve komşuların oluşturduğu gürültü” maddesi şöyle:
“Konut içerisinde kişilerin kendi davranış ve alışkanlıklarından kaynaklanan; kapı, pencere kapatma, yürüme, konuşma, temizlik yapma, mobilya çekme, televizyon seyretme, radyo dinleme, eğlence amacı dışında kullanılan her türlü müzik aleti, çamaşır makinesi, buzdolabı, elektrik süpürgesi gibi aletleri kullanma, evcil hayvan besleme gibi faaliyetler ile bina içinde yapılacak tadilat.”
Bu haftaki konu, apartman gürültüsü...
Pandemi yüzünden 7-24 çalışan doktor okurum S.D., yüksek sesle müzik ve televizyon dinleyen üst kat komşusu yüzünden nöbet yorgunluğuna rağmen uyuyup dinlenememekten şikâyetçi. “Ben kiracıyım. O daire sahibi. Kapısını çalıp uyarmaya çekiniyorum. Ne yapabilirim” diye soruyor.
Anne okurum E.A. ise ikizleri ses yaptığı iddiasıyla duvara vurarak rahatsız eden alt kat komşusundan yakınıyor.
Önce E.A.’nın sorusu:
“İkizlerim var. 1.5 yaşındalar. Fazla gürültü yapmadığımız halde alt komşu alttan duvara vurarak bize çok rahatsız edici bir ses gelmesine sebep oluyor. Ben de karşılık olarak yere vurarak tepki verdim. Çünkü daha önce de olduğu için sabrım taştı. Aramızda atışma da oldu. Evimde kamera var. Çocukların ne yaptığı tamamen izlenebilir.
Evde bakıcı var. Bakıcı da sese çok dikkat ediyor. Kendi evimde diken üzerinde oturur oldum. Evimde duvara vurularak yaşam alanıma tecavüz olduğunu düşünüyorum. 1.5 yaşındaki çocuk ne gürültü yapabilir ki? Bu çocuklar biraz daha büyüyünce gerçekten ses yapacaklar. Biz dikkat etsek de.
Size neden yazıyorum? İnanın çaresiz kaldığım için. İç huzurum kalmadı. Hafif gürültü olduğunda ‘Şimdi laf edecekler’ diye aklımdan geçiyor. Bu da benim için hiç normal değil. Ben ne yapabilirim? Alt kat komşum beni şikâyet ederse ne gibi hakları var?”
Hükümlüler ve yakınları yeni düzenlemeyi merak ediyor. Önce, Ö.D.’nin okurlarımın sorularını özetleyen e-postası:
“Cezaevinden denetimli serbestlikle çıktım. Salgın izinleri uzatılırsa infazdan sayılacak mı? 21 Nisan 2021’de infazım doluyor. Sonrasında denetim sürem bitecek mi? Adli sicil kaydımdan cezam silinebilir mi?”
ARALIKTA BİTECEKTİ
Yaklaşık 70 bin mahkûmu kapsayan salgın izinleri 5275 sayılı kanunun Geçici 9/5. maddesi uyarınca 30 Eylül 2020’den itibaren iki ay süreyle uzatılmıştı. Salgın izni aralık itibarıyla sona erecekti. Ancak salgının seyri, hükümeti cezaevlerine dönük de önlem almaya yöneltti. Torba düzenlemeyle cezaevlerindeki salgın iznini uzatan düzenleme yapıldı. Bakın şöyle:
Salgın sebebiyle açık ceza infaz kurumlarında bulunanlar ile kapalı ceza infaz kurumunda olup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan hükümlülerin, denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezasının infazına karar verilen hükümlüler ve denetimli serbestlik tedbirinden yararlanan hükümlülerin izinli sayılmalarına ilişkin süre 31 Ocak 2021 tarihine uzatıldı.
31 TEMMUZ 2021’E KADAR UZATMA YOLU
Koronavirüs salgının devamı ve gerekli görülmesi halinde bu süre, Sağlık Bakanlığı’nın önerisi üzerine Adalet Bakanlığı’nca her defasında 2 ayı geçmemek üzere 3 kez uzatılabilecek. Böylece, Adalet Bakanlığı’na salgının sürmesi durumunda izin süresini en fazla 31 Temmuz 2021’e kadar uzatılma yolu açılacak.