Paylaş
Her ramazan tekrarladığımız bir yanlış var. Bu güzel ayı her yıl bir “yeme içme festivali” haline getiriyoruz. Oysa onun kendi ritüelleri, yüzlerce yıllık gelenek ve görenekleri içinde böyle bir şey yok.
Tam tersine merkeze “nefis terbiyesi” konulduğundan “daha çok”a değil, “daha az”a odaklanmanın hedeflendiği, bedeni değil ruhu beslemenin öncelendiği bir zaman dilimi bu ay.
Bu yıl da “beden ve ruhu iyileştirme” konusunu bir kenara bırakıp yine aynı telden çalmaya, “ne yiyelim içelim” tartışmaları yapmaya başladık.
Bu yıl gündemimizde pide, hurma ve zeytin var. Önce pideden başlayalım.
Eğer insülin direnci, obezite, şeker hastalığı, glüten intoleransı veya glüten alerjisi gibi ciddi bir sağlık probleminiz yoksa orucunuzu bir parça sıcacık pide ile açmanızda herhangi bir sakınca olmayacağı kesindir.
Hurma ile oruç açmamak gerektiği iddiasına gelince...
Doğrudur, hurma glisemik yükü güçlü bir besindir.
Ama söyler misiniz, iftarınızı açarken kaç adet hurma yer ve o hurmalardan kaç gram früktoz kazanırsınız?
Üstelik güçlü posa yapılanması ve başka sağlıklı yanları nedeniyle de hurma mükemmel bir besindir.
Zeytini ise tartışmaya bile gerek yok. İster iftarda yiyin, ister sahurda ama ramazanınızı zeytinle de süsleyip zenginleştirin.
Peki ne yapmalı
Ne iftarda hurmadan, zeytinden vazgeçin, ne “iftarda hurma, sahurda zeytin” gibi çakma ritüellere itibar edin. Ayrıca orucunuzu bir parça bol susamlı pide ile açmaktan da vazgeçmeyin.
Her biri bir ramazan güzelliği olan bu üç besinden bu ay keyifle ama abartmadan istifade edin.
Ve şu bilgiyi tekrar tekrar hatırlayın:
Bu ayın temel felsefesi bedeni değil, ruhu beslemektir. Bedeni daha aza ikna etmek, daha az ile yetinmeyi öğretmek, ruhu farklı ve yeni farkındalıklarla desteklemektir. Ve zaten bu iki temel nedenle ramazan ayı ve oruç tutmak bir tür iç doktor ve şifacı gibidir.
Gerisi hoş değil, boş muhabbettir.
Yaz geliyor, aktinik keratoza dikkat
Uzun süreli, ölçüsüz ve dikkatsiz güneşe maruz kalmak ciltte “solar keratoz” olarak da adlandırılan ve genelde aktinik keratoz olarak bilinen bir değişime yol açıyor. Bu değişimler pembe ya da kırmızı kahverengi, sert, çoğu zaman da hafif kaşıntılı urlar şeklinde oluyor.
Bu değişimlerin “prekanseröz” yani “kanser öncüsü yapılar” oldukları da biliniyor.
Eğer cildinizde bu tür bir değişiklik görürseniz ve o değişiklik 1 aydan daha fazla sürerse tıbbi yardım istemeniz, bir dermatoloğun denetiminden geçmeniz iyi olur.
Yazın “güneşten korunma” meselesini ciddiye almakta bu nedenle fayda var.
Kabızlık metabolizmayla ilişkili mi
Kabızlık, yaygınlaşan sağlık sorunlarından biri. Farklı nedenleri olsa da “posadan fakir beslenmemiz” en önemli nedeni. Yeteri kadar sebze, kâfi miktarda meyve ve bakliyat tüketmediğinizde bağırsaklarınız içini dolduracak hacim teşkil edecek ve onu harekete geçirecek posa yapılarından da uzak kalıyor.
Öncelikle et, yoğurt, peynir, balık, süt, yumurta vb. protein ağırlıklı besinleri tüketip bakliyatı, sebzeyi ihmal edenlerde kabızlığa daha sık rastlanıyor.
Problemin metabolizmayla ilişkisine gelince...
Metabolizmanın hızlı ya da yavaş çalışmasıyla bağırsakların harekete geçerek içindeki muhteviyatı boşaltması arasında doğrudan bir bağlantı yok. Böyle bir bağlantının bilindiği tek durum tiroit bezinin aşırı veya az çalıştığı durumlardır.
Yumurtalık kanserinin belirtileri gözden kaçabiliyor
Yumurtalık kanseri kadınlarda sık görülen kanserlerden biri. Maalesef diğer kadın cinsel bölge kanserlerine oranla -mesela rahim ve rahim ağzı kanserine oranla- daha kötü sonuçları olan bir hastalık. Nedeni de hastalığa erken dönemde tanı konabilmesinin güçlüğü. Zira alt karın bölgesindeki geniş alanda fark edilebilecek kadar ciddi bir büyüklüğe ulaşıncaya kadar dikkati çekebilecek bir belirti vermeyebiliyor. Belirti verdikten sonra ise (mide bulantısı, kilo kaybı, kabızlık) hastalık zaten oldukça ilerlemiş, hatta başka organlara atlamış oluyor.
Bu nedenle yıllık sağlık kontrollerinde yumurtalık kanseri yönünden de kontrolden geçmekte fayda var.
Unutmamak istiyorsanız daha çok öğrenin
50’lerden sonraki hayatınızın ilk hedefi iyi yaşlanmak olsun ve iyi yaşlanmanın ciddi bir kişisel bakım, özen ve farkındalık, eğitim gerektirdiği aklınızdan hiç çıkmasın. 70’li yaşlar sonrasında oluşabilecek nörolojik ve psikolojik sorunlara engel olmanın sırrının en geç 50 yaş virajı dönülür dönülmez başlatılması gereken beyinsel bir çalışma ile de bağlantılı olduğunu bir kenara not edin.
Bilin ki eğer özel bir şanssızlık yaşamazsanız eğitimdeki, sağlık alanındaki, sosyal yaşamdaki bu iyi gelişmeler sizi de 80’li yaşlara (hatta daha fazlasına) taşıyacaktır.
Beyni yaşlılığa hazırlamak işte bu nedenle en önemli hedeflerinizden biri olmalıdır.
Aristo’nun pek güzel ifade ettiği gibi “eğitim yaşlılığa en iyi hazırlıktır”!
Eğitim en çok da beyin yaşlanmasını önlemek için lazımdır. Elimizdeki bütün araştırmalar şu bilgiyi doğruluyor:
Daha iyi eğitim alanlar ve eğitim süreçlerini 50’li, 60’lı, 70’li yaşlarda da sürdürenler daha uzun yaşıyor ve daha iyi yaşlanıyorlar. Bu insanların bellek sorunlarına yakalanma olasılığı da ciddi ölçüde azalıyor.
KOAH ne anlama geliyor
Akciğerin iki kronik hastalığı, kronik bronşit ve amfizem orta yaş ve sonrasında en sık görülen sağlık sorunları arasına girdi. Bu iki sorun çoğu zaman aynı hastada zaten iç içe bulunuyor. İkisi birlikte “Kronik Obstruktif/tıkayıcı Akciğer Hastalığı” kısacası KOAH olarak biliniyor.
Her ikisinde de akciğerlerin havalanması ve/veya akciğere giren havanın kan ile gaz değişimi yapması -kandaki karbondioksiti alıp kana oksijen pompalaması- güçleşiyor.
Her iki sorunun da özellikle sigara içenlerde görüldüğü biliniyor. (Bir araştırmaya göre KOAH’tan ölenlerin en az yüzde 80’i sigara içenler.)
KOAH’ın esas belirtileri nefes darlığı ya da nefessiz kalma halleri ve balgamlı öksürük. Ne var ki bu iki belirti ortaya çıktığında atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş, hastalıklar oldukça ilerlemiş oluyor. Bu nedenle yıllık sağlık taramalarında KOAH yönünden de bir değerlendirmeden geçmek şarttır. Bu denetim, sigara içen biriyseniz vazgeçilmezdir.
Unutmayın, KOAH ilerlediğinde solunum yetersizliğine yol açar. Hayat kalitenizi düşürür, sizi işinizi, gücünüzü yapamaz, hatta kişisel ihtiyaçlarınızı bile karşılayamaz hale getirir.
Paylaş