Zehirli beşli

Yorgunluk, bitkinlik, halsizlik, su tutma ve şişme, mide ekşimesi, gaz, hazımsızlık, şişkinlik, dilde paslanma ve yanma, dil ve ağızda tekrarlayan yaralar, aşırı ve kötü kokulu terleme, tırnaklarda çatlama, çabuk kırılma ve beyaz lekeler, saçlarda kuruma, kırılma ve aşırı dökülme yakınmalarınız mı var?

Haberin Devamı

O halde bu beşliye yeterince dikkat etmiyorsunuz: Şeker, tuz, beyaz un, kafein ve alkol!

1-İşe şeker detoksu ile başlayın

Aşırı şeker tüketimi çok önemli bir sorundur. Detoks programlarında şeker kullanımı sınırlanır. Bedenimiz, ihtiyacı olan şekeri meyvelerden karşılayabilir. Bal ve pekmez de şeker kaynakları olarak kullanılabilir. Vücudumuz “rafine şeker”le baş edecek şekilde dizayn edilmemiştir. Bu nedenle çok fazla şeker özellikle orta yaş ve üstündekilerde toksik etki yapabilir.
Kilo almaya, şeker hastalığına, hipoglisemiye (kan şekeri düşüklüğüne), hiperinsülizm (insülin fazlalığı) sorununa sebep olabilir. Rafine şeker halsizliğe, aşırı duyarlılığa, migren ataklarına yol açabilir. Aynı zamanda da ruh halimizi sakinleştiren, fiziksel veya duygusal acılara karşı duyarlılığımızı azaltan bazı maddelerin oluşumuna da yol açabilir.
Eğer bir şeker tutkunuysanız detoks programınızın içinde şeker detoksunun da yer alması gerekir. Şekeri birkaç hafta içinde adım adım azaltarak kesmenizi öneririm. Şeker tüketme isteğinizi daha fazla su içerek azaltabilirsiniz. Şeker detoksu süresince meyve yiyebilirsiniz. Ama bal, reçel, pekmez ve şekerleme vb. tatlıları yemeyin. Tatlandırıcı da kullanmayın.

Haberin Devamı

2-Tuz detoksu ile devam edin

Tuz çok önemli bir besin unsuru. Eğer her gün yeteri kadar tuz -daha doğrusu sodyum- kazanamazsak bazı sorunlar ortaya çıkıyor. Aslında sodyumu kazanmak çok zor bir şey değil. Yediğimiz hemen her şeyde sodyum zaten var. Ne kadar az tuzlu yerseniz yiyin sodyumsuz kalma ihtimaliniz az. Kısacası sorun yokluktan değil çokluktan çıkıyor!
Son araştırmalara göre ülkemizde erişkin biri günde 18–20 gram tuz tüketiyor. Bu korkunç bir rakam. Çünkü çok güçlü böbrekleriniz olsa bile günlük tuz süzme kapasiteniz 6–7 gramı geçemiyor. Sonuçta tuzun fazlası vücutta birikiyor. Yanına suyu da alıyor. Sonra gelsin şişkinlikler... Sağlıklı bir beslenme düzeninde günlük tuz tüketiminizi 2.5-3 gram civarında tutmalısınız (2.5 silme çay kaşığı tuza denktir).
Tuz özellikle “tuza hassas” kişilerde hipertansiyonun en önemli nedenlerinin başında geliyor. Tuz tüketimi arttıkça hipertansiyon sıklığı ve tansiyon yüksekliğinin şiddeti artıyor. Kısacası fazla tuz tüketmek hipertansiyon tuzağına düşmekle eş anlamlı.
Çoğu hipertansiyonluda sadece tuz tüketimini kontrol altına almanın bile tansiyonu düşürdüğü dikkate alınırsa konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Türk Hipertansiyon Derneği son araştırmasında her dört yetişkinden birinde hipertansiyon olduğunu saptadı.
Bu artışın bir nedeni kilo probleminin yaygınlaşması ise diğeri de tuz tüketiminin fazlalığı. Ayrıca fazla tuzun mide kanseri ile ilişkili olduğu düşünülüyor.
Bence detoksa tuzlukların -evde, lokantada, işte, büfede, her yerde- tümden kaldırılması ile başlanmalı!

Haberin Devamı

3-Kafeini detokslamayı unutmayın

Kafein, önemli bir zararlı kimyasaldır. Kolalı içecekler, kahve, çay, çikolata, grip ilaçları ve kafein tabletleri, kafein kaynaklarından bazılarıdır. Kafeinle kısa sürede kaybolan yorgunluk hissi bir süre sonra yerini bitkinliğe bıraktığından daha fazla kafein alma ihtiyacı oluşmakta ve bir süre sonra “kafeine bağımlılık dönemi” başlamaktadır.
Kafeinin kan basıncını artırdığını, kalp atışlarını hızlandırdığını, kolesterolü yükselttiğini, tüketme arzusu uyandırıp kilo aldırdığını, uyku, solunum ve sindirim bozukluklarına yol açtığını biliyoruz. Kemikleri zayıflattığı (osteoporoz) ve kansızlığa yol açabileceği de diğer gerçeklerdir.
Endişe, panik, uykusuzluk ve bunaltı hissi, çocuklarda hiperaktiviteye eğilim kafeinin hemen akla gelen diğer zararlı etkileridir. Kafeinin kadınlarda göğüs kistlerine yol açabildiği ve düşük kilolu doğumlara sebep olduğuna dair veriler de mevcuttur.
Çok yoğun kafein tüketiyorsanız detoksa birden başlarsanız konsantrasyon güçlüğü, yoğun bir halsizlik, baş ağrısı ve uyku bozuklukları ile karşılaşabilirsiniz. En iyisi 2-3 haftalık bir sürede yavaş yavaş bırakmaktır. Genel olarak günde 100 mg kahvenin korkmadan kullanılabileceği belirtiliyorsa da kafeinsiz bir yaşam en doğrusudur.

Haberin Devamı

4-Beyaz unu da detokslayın

Beyaz un, ucuz ve kolay elde edilebilen enerji kaynağıdır. Ama tıpkı şeker ve tuzda olduğu gibi o da gereğinden fazla tüketilince sağlığı zararlı olabilir. Sorun beyaz unun elde edildiği tahıldan değil, üretim şekli ve onun son ürünü olan “beyaz un” dan kaynaklanıyor. Beyaz un “rafinasyon” işlemleri ile üretiliyor. Bu işlemler yapılırken buğday tanesinin vitamin ve minerallerden zengin olan “rüşeym” kısmı (tohum özü) ile koruyucu kalkanı “kepeği” ayrıştırılıyor. Geriye buğdayın ağırlıkça dörtte üçünü oluşturan “endosperm” olarak bilinen “nişasta-karbonhidrat” yüklü, posadan, vitamin ve mineralden fakirleşmiş kısmı kalıyor. Çok fazla tüketmeye başladığımız “beyaz unlu mamuller” de işte bu “vitamin, mineral ve posa” yönünden neredeyse “soyulup soğana çevrilen” buğdayın “besin fakiri” endosperminden yapılıyor
Beyaz unda posa neredeyse yok denecek kadar azalıyor. Endosperm yoğun rafinasyon işlemleri ile öğütülüyor ve un son derece küçük partiküller haline geliyor. Posa azalıp partikül çapı küçülünce beyaz un tıpkı rafine şeker gibi hızla emilip, kana hızla karışıyor. Neticede kan şekerinde ani dalgalanmalar, pankreastan aşırı insülin salgılanması ve kanda önce hiperinsülinemi sonra da “insülin direnci” dediğimiz tablo ortaya çıkıyor. İnsülin direnci bir süre sonra fazla kiloluluk ve obeziteye, şeker hastalığına, damar sertliğine, hipertansiyona davetiye çıkarıyor.
Diğer taraftan rafinasyon işlemi buğdayın içindeki E ve B vitaminleri, demir ve daha pek çok mineral ile faydalı yağları, bitkisel proteinleri de ayırıp yok ettiği için beyaz unun besin değeri de neredeyse tamamen yok olma düzeyine iniyor.
Özetle tam tahıl, kepeğinden ve rüşeyminden ayrılıp beyaz un haline getirildiğinde faydalı unsurlarından mahrum, zararlı yanları yoğun zararlı bir besin haline geliyor. İşte bu nedenle son yıllarda sık karşılaşılan pek çok sağlık probleminden beyaz unun sorumlu olduğu düşünülüyor. Özellikle geçtiğimiz 20 yılda sayıları hızla artan sindirim sistemi alerjilerinin ve Çölyak hastalığının arka planında da beyaz un tüketiminin artması olabilir diye düşünülüyor.
Buğdayın rüşeymi gibi, sözün özü: Detoks listenizde beyaz un en başta yer almalı!

Haberin Devamı

5-Zorunlu detoks: Alkol

Alkol detoksu zordur. Detoks kürlerinin tümünde kür süresince alkolden mutlaka uzak kalınmalıdır. Zorunlu hallerde alkol tüketiminizi 1 veya 2 bardak şarapla (kırmızısı daha iyidir) sınırlamalısınız. Eğer ciddi bir alkol tüketicisi veya bağımlısı iseniz bir alkol bırakma merkezi ya da uzman ile birlikte çalışmalısınız.
Sadece sosyal şartlar gereği alkol kullanıyorsanız daha az alkollü içecekleri tercih etmelisiniz. Bu içeceklerin alkol oranını mümkün olduğunca buz ve su ilavesi ile azaltabilirsiniz.
Alkol yerine soda-limon, domates suyu gibi içecekler kullanmanızı öneririm.

Yazarın Tüm Yazıları