Paylaş
Ben, “insanların yürüyerek, ceylanların koşarak, balıkların da yüzerek egzersiz yapmalarının daha faydalı olacağına” inananlardanım. Farklı fikirde olanlara da saygı duyarım. Koşmayı değil yürümeyi tercih etmemin sebebi şu: Uzun süreli koşmanın böbrek üstü bezlerimizi aktive ederek stres hormonu kortizolün salgılanmasını arttırabileceği biliniyor. Örneğin, maraton koşucularında ciddi kortizol patlamalarının yaşandığı net ve açık olarak gösterildi. Koşunun bedene verebileceği hasar sadece kortizol yükünü arttırmakla da kalmıyor. Uzun süreli koşular, bedeni paslandıran, bizi daha erken yaşlandıran serbest radikallerin üretimini de arttırabiliyor. Aklınızda olsun, koşmayan birinin de günlük serbest radikal üretim miktarı 1 kilodan fazla. Eğer illaki koşmak istiyorsanız uzun süreli koşmalar yerine kaslarınızı zorlayabilen yüksek yoğunluklu, kısa süreli koşuları deneyin. Bu tür egzersizler hakkında bilgi edinmek istiyorsanız da “yüksek yoğunluklu interval egzersizler” konusunda daha çok bilgilenmeye gayret edin.
İYİ BİLGİ
BAĞIŞIKLIKTA DA AZI KARAR ÇOĞU ZARAR!
BAĞIŞIKLIK sistemimizin güçlü olması bugünlerde çok daha önemli bir ayrıntı. Zira pandemi savunma hattımızın esas oyuncuları o sistemde yer alıyor. Tamam ama bu gücün doğru yerde ve zamanda kullanılması da son derece mühim. Nedeni şu: Bilindiği gibi sistemin temel özelliklerinden biri de “kendinden olanı tanıma” kuralı. Bağışıklık sistemimiz bizi sadece içimizde oluşan (kanserler) ya da dışarıdan gelen zararlılara (mikroplar, toksinler) karşı korumalı. Sistem “kendinden olanı” tanımalı, ona zarar vermemeli. Buna karşılık “yabancıyı” belirleyip onu bedenden şu ya da bu şekilde uzaklaştırmayı da bilmeli. Ama ne var ki ne kadar mükemmel olursa olsun, zaman zaman bu sistemin de kafası karışabiliyor. Ve işte o zaman ciddi, hem de çok ciddi problemler ortaya çıkabiliyor. O problemlerin başında da “oto-immün hastalıklar” geliyor. Peki o hastalıklar neler?
KÖTÜ HABER
YA O SİSTEM BİZE DE SALDIRIRSA
BAĞIŞIKLIK sisteminin kafası karışınca sistem kendi hücre, doku ve organlarını yanlışlıkla “yabancı” olarak algılayıp onlara karşı da saldırılar geliştirmeye başlıyor. Örneğin, tiroid bezine saldırıyor, Hashimoto, Graves hastalıklarına sebep oluyor. Cilt hücrelerine saldırıp Vitiligo, Sedef, Lupus gibi problemlere yol açıyor. Bazen de gözümüzü hedefleyerek üveit gibi körlükle sonuçlanabilen son derece tehlikeli yanlışlıklar yapabiliyor. Omuriliği hedefleyip felçlerle neticelenebilen can sıkıcı süreçlerin ateşleyicisi de yine aynı problem. Kısacası, bağışıklık sisteminin makul, dozunda ve düzenli çalışması, kafasının asla karışmaması, yani sistemin tıkır tıkır işlemesi çok önemli bir ayrıntı. Sistemle bilinçsizce oynamaya kalkmak ise (örneğin yanlış seçilmiş bağışıklık destekleri) çok mühim bir problem. Sakın bu hataya siz de düşmeyin.
OKUR SORUSU
BAĞIŞIKLIĞIMIZI ZAYIFLATAN İLAÇLAR VAR MI
VAR! Üstelik bunlardan bazıları çok ama çok sık kullandığımız ilaçlar. Örneğin, midemiz yandığı veya reflümüz azdığında hemen yutmaya başladığımız bir grup ilaç var ki onların her biri -proton pompası baskılayıcıları- aynı zamanda bağışıklığı da bozabiliyor. İçlerindeki Lansoprazol, Omeprazol, Esomeprazol gibi mide asit salgısını engelleyerek yanma ve reflü şikâyetlerini azaltan bu ilaçlar, kontrolsüz ve uzun süre kullanıldıklarında bağışıklık bozukluklarına yol açabiliyorlar. Bunun ilk nedeni bu grup ilaçlarla oluşan mide asidi azalmasının bağırsaklarda biyolojik dengeyi değiştirerek zararlı bakteri ve mayaların aşırı çoğalmasına yol açması. Bu değişim bağırsaklarımızdaki probiyotik gücü azaltarak bağışıklığımızı olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bağışıklık baskılayıcı kortizol ve benzeri ilaçlarından kontrolsüz kullanımları durumunda da sistem gücünü kaybedebiliyor. Bitmedi! Çok sık kullandığımız romatizma hapları ve antibiyotikler için de aynı sorun söz konusu olabiliyor. Kısacası, faydalı olsunlar diye yuttuğunuz bazı ilaçların bağışıklık siteminizin canına okuyabileceğini bir kenara dikkatle not etmenizde fayda var.
KISA BİLGİ 1
BAĞIŞIKLIĞA DOĞAL DESTEKLERDE İLK 5
1- D vitamini
2- N-Asetil Sistein
3- Zerdeçal
4- C vitamini
5- Çinko
KISA BİLGİ 2
KRONİK YORGUNLUĞUN İLK 5 NEDENİ
1- Uykusuzluk
2- Ruhsal çöküntü
3- Kötü beslenme
4- Hareketsiz yaşam tarzı
5- Kronik hastalıklar
KISA BİLGİ 3
BAĞIŞIKLIK DOSTU 5 BAHARAT
1- Sumak
2- Mercanköşk
3- Zerdeçal
3- Tarçın
5- Zencefil
BİR UYARI
YAPAY TATLANDIRICILAR FELÇ DE YAPABİLİYOR
YAPAY tatlandırıcıların sağlık zararlarını gösteren binlerce çalışma var. Bu çalışmalarda onların metabolizmamızı altüst ettikleri, bağırsaklarımızdaki probiyotik ekosistemini bozdukları ve daha pek çok zararla sağlığımızın canına okudukları net ve açık olarak kanıtlandı. Şimdi de yeni bir çalışma, yapay tatlandırıcı eklenmiş içeceklerin bunama ve felç riskini de arttırabileceğini gösterdi. 45 yaş üzeri 3 bine yakın katılımcının 10 yıla yakın süreyle takip edildiği bir araştırmaya göre, tatlandırıcı kullanılan içecekleri tüketenlerde inmelere ve bunamalara daha sık rastlandığı gösterilen verilere ulaşıldı. Tabii ki bu çalışmanın başka araştırmalarla güçlendirilmesi lazım ama bana göre ilk çıkarımınız şu olsun: Şeker ve/veya tatlandırıcı eklenmiş her türlü sıvı içecekten kendinizi ve çocuklarınızı uzak tutun.
Paylaş