Yiyip içtiklerinizin sağlığınızı etkilediği doğrudur ama bu etkiyi fazla abartmamanız gerekiyor.
Eğer beslenirken "doğru bildiğiniz yanlışları" yapmaya devam eder ve bu yanlışlara yenilerini eklerseniz sağlığınıza iyilik yerine kötülük yaparsınız. Bilgiyi "doğru" algılamak, "mucize"lere kanmamak önceliğiniz olmalı.
ÖNÜMDE iki ayrı bilgi notu var. Birincisi çok okunan bir internet sitesinden indirilmiş. Haber şöyle başlıyor: "Vişne ishali kesiyor, ateşi düşürüyor." Ve haber devam ediyor. "Ayva da ishal ve dizanteriyi keser. Arpa idrar söktürür. Armut böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar, kum ve taşları düşürür. Çilek hasta olmayı önler." Eğer yazıyı ciddiye alırsanız, "E.Hystolica" isimli parazitin veya "Shigella" grubu bakterilerin oluşturduğu dizanterinin tedavisini 250 gr vişne, 2 adet ayvaya emanet edebilirsiniz! Eğer biraz da vişne yerseniz, vişne kanlı ishalinizi kesmekle kalmayacak, aynı zamanda ateşinizi de düşürecektir. Yazıya göre ahududunun da ateş düşürücü etkisi var! Eğer vişneyle ateşiniz yeteri kadar düşmezse yarım tabak ahududu tüketin, işi bitirin! Eğer bütün hastalıkları önlemek istiyorsanız her gün bir tabak çilek yiyin.
YANLIŞ BİLGİ TEHLİKELİ
Beslenme-sağlık ilişkisi konusu son zamanlarda iyice karıştı. Yiyip içtiklerimizin sağlık yararları neredeyse şehir efsaneleri haline geldi. Her sofrada, her sohbette bu efsanelere yenileri ekleniyor. Her yılın bir moda yiyeceği oldu. Bunların bir kısmı abartılı. İçlerinde sağlığa gerçekten yararlı olanları da var. Son yılların "trendi besinleri" keten tohumu ve nar!.. Bu ikilinin yararlarına ben de inanıyorum. Ama yüzlerce makalede etkinliğini araştırdığım bazı yiyeceklerin (zencefil, biberiye gibi) yararlarını biraz abartılı buluyorum.
İkincisi, İngiltere’nin önemli gazetelerinden Daily Mirror’da yayınlanan bir haber. Bu haberin de birincisinden pek farkı yok. Habere göre bazı yiyecekler bırakın kilo aldırmayı, sizi zayıflatıyor. Bu yiyeceklerin içinde esmer pirinç, kırmızı üzüm bile var. Yiyeceklerimizin her birinin sağlığımıza ayrı ayrı yararlar sağladıklarından hiç kuşkunuz olmasın. Hangi besini tüketirseniz tüketin -su dışında- belli bir kalori kazanmanız kaçınılmazdır. Zaten besinlerin ortak yönleri de budur. Hepsi her şeyden önce, vücuda ihtiyaç duyduğu enerjiyi temin etmekle görevlidir. Yapılarındaki karbonhidrat ve proteinlerin 1 gr’ı ile 4, yağların 1 gr’ı ile 9 kalori kazandırırlar. Lezzet faktörünü bir tarafa bırakırsak besinleri birbirinden ayıran temel faktörler, karbonhidrat, protein ve yağ oranları ile ihtiva ettikleri vitamin, mineral, flavanol, karotenoid gibi mikrobesin unsurları veya posa içerikleridir. Hiçbir besinin içerdiği kaloriler nedeniyle zayıflatıcı etkisi yoktur, olamaz. Olsa olsa kilo aldırıcı etkisi diğerlerinden daha az olabilir.
Eğer bu besinlerin zayıflatıcı etkileri olduğundan bahsederseniz, bunun en azından yanlış bilgilendirme olduğundan hiç kuşkunuz olmasın. Henüz ispatlanmamakla birlikte yüksek oranda kalsiyum tüketiminin -günde 1000 mg’dan fazla- orta yaşlı kadınlarda kilo vermeyi desteklediği bilinmektedir, fakat siz brokoliye ihtiva ettiği minik kalsiyum miktarı için böyle bir görev yüklerseniz, hem brokoliye hem de onu yiyerek zayıflamayı bekleyenlere haksızlık etmiş olursunuz. Kirazın musil etkisi yaparak kilo kaybına yol açması da buna benziyor! İshal ile kaybedilen şey sadece sudur ve suyun kilo fazlalığı ya da azlığıyla hiçbir ilişkisi yoktur.
AKTARLAR, ECZANE DEĞİL
Bir kez daha belirtelim: Besinlere hak etmedikleri sağlık zararlarını ve yararlarını yüklemek yanlış bir yaklaşımdır. Eğer insanlar özellikle kanlı ishal, böbrek taşı, öksürük, göz-kulak ağrıları, kansızlık, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, karaciğer/akciğer iltihabı, fazla kilolar ve şişmanlık gibi sorunlarını yiyeceklerle çözmeye kalkarlarsa, bunun tehlikeli sonuçları olacaktır. Yiyecek ve içeceklerden beklediğimiz besin değeri dışında kalan yararları, gazı azaltmak, göğsü yumuşatmak, sinirleri yatıştırmak, yorgunluğu gidermek, dinçlik vermek, bağışıklığı güçlendirmek gibi hoşluklarla sınırlamamızda fayda var.
Aktar dükkanlarını eczane, aktarları "Lokman Hekim" haline getirmenin tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini unutmayalım. Sağlık sorunlarımızın çözümünde mucizeleri varsayalım, ama çözüm merkezlerinin onaylanmış sağlık çalışanları ve organizasyonları olduğundan kuşku duymayalım.