Paylaş
Bu konuda ciddi tartışmalar var. Aslında “var” sözcüğü yerine “vardı” sözcüğünü kullanmamız daha doğru olur. Zira güvenilir pek çok bilimsel araştırma “kontrolsüz, dikkatsiz ve yoğun sosyal medya kullanımı”nın bilhassa çocuk ve ergenlerde ruh sağlığını derinden etkileyip bozabileceğini gösteriyor. Hatta öyle ki bu araştırmalara bakılırsa “sosyal medya üreticisi ve pazarlayıcısı firmalar” bile bu tereddütü paylaşıyor. Akıl sağlığımız ve sosyal medya arasındaki yanlış ilişkilerin kötü neticelerinden birinin adı ise çoktan konuldu: FACEBOOK DEPRESYONU.
BİR UYARI
DİKKATLİ OLALIM
GEÇTİĞİMİZ günlerde yaşadığımız tatsız, üzücü ve hepimizi derinden yaralayan önemli bir olayı da dikkate alarak bugün, bu yazımda, bu önemli toplumsal meseleye “akıl sağlığı ile sosyal medya arasındaki ilişki”ye değinmek ve yalnızca aileleri değil, bu medya araçlarının bize nasıl ve ne dozda, hangi koşullarda ulaşabileceğine karar veren yetkililerin de dikkatini çekmek istiyorum. Hazırsanız buyurun...
BİR UYARI
X-Y-Z KUŞAKLARINA DİKKAT
ŞU bilgi artık son derece net ve açık: İnternet ve sosyal medya riskleri ve tehlikeleri de yoğun bir alandır. Dijital ortamlar sadece toplumsal, siyasal ya da güvenlikle ilgili sorunlara yol açmıyor, bunlar -eğer dikkatli kullanılmaz ve yeterince kontrol edilmezlerse- beden ve ruh sağlığı açısından da birçok risk ve tehlikeyi beraberlerinde getirebiliyor. Özellikle “TROLLEME/TROLLING” toplumda ya da kişilerin bedensel ve sosyal yaşamlarında karmaşa yaratmak ve bu karmaşayı kıvılcımlarla büyütmek veya sıkıntıya sokmak amacıyla da yaygın olarak kullanılabiliyor. Diğer taraftan yine sosyal medyada yapılan paylaşımlar özellikle “sorunlu sosyal medya kullanımı” söz konusu olduğunda sadece biz büyüklerin uykularını kaçırmıyor, belleklerini bozmuyor, tansiyonlarını yükseltmiyor, öncelikle ve özellikle çocuk ve gençlerimizin ruh sağlıklarında derin travmalara yol açabiliyor.
KÖTÜ HABER 1
AKIL SAĞLIĞIMIZ TEHDİT ALTINDA
DAHA yazının hemen başında, söyleyeceklerimi eğip bükmeden eskilerin deyimi ile de “lafı çok da sündürmeden” şu cümleyi büyük harflerle ve koyu kalın olarak, zihinlerimize net ve açık olarak yerleştirmek zorundayız: “EĞER GEREKLİ TEDBİRLER SÜRATLE ALINMAZSA ÖZELLİKLE ÇOCUKLAR VE ERGENLER CİDDİ BİR SOSYAL MEDYA TEHDİDİ/TRAVMASIYLA KARŞI KARŞIYADIR.”
Birçok bilimsel çalışma sosyal medyanın (TIKTOK, FACEBOOK, INSTAGRAM, TWITTER...) yoğun ve yanlış kullanımı neticesinde çocuk ve gençlerde giderek artan oranda “KAYGI, DEPRESİF BELİRTİLER VE STRES” ile alakalı “RUH SAĞLIĞI SORUNLARI”nın arttığını, “YAŞAM MEMNUNİYETİNİN AZALIP BENLİK SAYGISININ DİBE VURDUĞUNU” neticede de “DUYGU DURUM BOZUKLUKLARI VE DEPRESYON” sorununun neredeyse tavan yaptığını gösteriyor. Daha da önemlisi sosyal medyanın bilinçsiz ve aşırı kullanımının çocuk ve ergenlerde “İNTİHAR” ile sonuçlanabilen ağır neticelere zemin hazırlayabileceği anlaşılıyor. Merak edenlere 2015 yılında zirve yapan “MAVİ BALİNA FACİASI” ve bu facianın yol açtığı “İNTİHAR SALGINI”nı gösterebilirim.
KÖTÜ HABER 2
BİR TWİTTER İTİRAFI
BU yılın hemen başında şubat ayının ilk günlerinde Twitter olarak bilinen sosyal medya organizasyonunun Sosyal İnovasyon Müdürü Claire Diaz Ortiz, “Sosyal medya kullanımının ve gençlerdeki intihar oranlarının doğru orantılı bir şekilde arttığını” itiraf etti. Bayan Ortiz’e göre de “selfie çekmek, fake, siber zorbalık yapmak, teknoloji bağımlılığına paçayı kaptırmak, trollemek, takipçi kasmak” ve başka nedenlerle bu yeni iletişim dünyasının bize kazandırdığı “TEHLİKELİ OLMASI MÜMKÜN ARMAĞANLAR(!)” depresyon tedavisi gören gençlerin sayısını arttırıyor ve gençlerdeki intihar oranlarını yükseltiyor. Bayan Diaz’a göre, ABD’de intihar edenlerin içinde sosyal medya kullananların sayısı beklenenden daha fazla. Ve yine görünen o ki genç nüfustaki intihar ve depresyon oranındaki artış ile sosyal medya kullanımı arasında da görünür bir bağlantı var. Bu bağlantı Clinical Psychology Science dergisinde yayımlanan bir araştırmada da net ve açık olarak teyit edildi.
ÖNEMLİ 1
BİLİM NE DİYOR
CLINICAL Psychology Science dergisinde yayımlanan o araştırmanın ulaştığı bazı sonuçlar özetle şunlar...
1. Akıllı telefonlar da dahil olmak üzere elektronik cihazların günde en az 5 saat boyunca kullanılma oranı 2009’da yüzde 8 iken 2015’te yüzde 19’a yükselmiş.
2. Kullanım süresi uzadıkça gençlerin karşılaştığı tehlikeler artmış. Bu gençler günlük kullanımı 1 saat olanlardan yüzde 70 daha fazla intihar düşüncesine kapılma ya da bu düşünceyi eyleme geçirmeye yönelebilmiş.
3. Kendini çaresiz veya umutsuz hissetme ya da intihar girişimi gibi tehlikeli süreçleri düşünmeye başlama oranı ise gençlerde 2009’da yüzde 32 iken 2015’te yüzde 36’ya yükselmiş.
4. Araştırmaya göre, sosyal medya kullanıcısı kız çocuklarının depresyona girme riski daha yüksek. Kız çocukları sosyal medyayı daha az kullananlara oranla yüzde 14 daha fazla depresyona giriyorlar.
ÖNEMLİ 2
SORUN BÜYÜK
KONTROLSÜZ, bilinçsiz, dikkatsiz ve yoğun sosyal medya kullanımının özellikle çocuk ve ergen gençlerin ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğu bu kadar kesin, net ve açık olmasına rağmen itiraf edelim ki ne biz aileler, ne eğitimle görevli resmi sosyal kurumlar ve ne de diğer sorumlular bu konuda gerekli tedbirleri almış değiller. Diğer taraftan internet ve sosyal medyanın önümüzdeki günlerde hayatımıza daha çok nüfuz edeceği de yadsınamaz bir gerçek. Ve bu nedenle şimdi hepimizin önünde şu kocaman sorumluluk cümlesi duruyor: Adına ister “X” ister “Y” ister “Z” nesli diyelim “SOSYAL MEDYA MESELESİ”ne dikkatle ve süratle eğilmek onu bir “İYİLİK ARACI” olmaktan çıkarıp bir “SOSYAL TRAVMA” sebebi haline getiren olumsuz süreçlere kafa patlatmak ve gereken önlemleri süratle almak zorundayız. Bilelim ki başlangıçta pek çok nedenle olumlu anlamlar yüklediğimiz sosyal medyanın bu gidişle -özellikle gençlerimiz ve çocuklarımız için- bir “TOPLUMSAL/SOSYAL/BEDENSEL/RUHSAL TEHDİT OLMA YOLUNDA İLERLEDİĞİ KESİNDİR”. Ve yine bilelim ki özellikle “Z NESLİ” neredeyse tamamen sosyal medya ile haberleşiyor, eğleniyor, hatta eğitilip yetiştiriliyor. Diğer taraftan yine sosyal medyanın yarattığı “vatandaş gazeteciliği” yol açabildiği manipülasyonlar nedeniyle aile ve toplum sağlığı için de bir risk aracı olma yolunda hızla ilerliyor.
NETİCE
NE YAPMALIYIZ
SOSYAL medyanın kuşağımızı, özellikle de genç ve çocuklarımızı sorumsuzca ve giderek artan bir şekilde özellikle “Z KUŞAĞININ ZAYIFLIKLARINDAN FAYDALANARAK ETKİLEDİĞİ” bu kadar net ve açık olduğuna göre ailelerin, eğitim kurumlarının, sosyal organizasyonların ve tabii ki eğitimi ulusal alanda planlayan ve bundan sorumlu olan devlet kuruluşlarının konuya süratle eğilmeleri ve her şeye rağmen halen belirli bir sorumluluk ruhuyla çalışan KLASİK MEDYA ile de işbirliğine girerek hepimizi koruma altına almalarının zamanı çoktan gelmiştir. Ve bu yazı umarım ki bir çağrı olarak algılanır, gerekli süreçler için düğmeye süratle basılır.
Paylaş