Paylaş
DÖRT ay önce yetmiş beşinci yaş gününü kutlayan bir yakınım, son iki ayda üst üste iki soğuk algınlığı atağı geçirip ikincisini adeta bir zatürree depremi gibi yaşayınca morali bozuldu. Soğuk algınlığını evinde 3-4 gün istirahatla atlatıverdi. İkincisinde tatildeydi. Durumu telefonla idare etmeye, parasetamol vs. gibi basit çözümlerle geçiştirmeye çalıştık. Ateşini kontrol altına almak mümkün olmayınca, tatilini kesip İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Tıbbi tetkikler (akciğer grafisi), akciğerinde ciddi bir enfeksiyonu gösteriyordu.
Hayata küsmeyin
İstirahat, antibiyotik ve güçlendirici önlemlerle birkaç haftada ancak toparlanabildi. Morali bozuldu, yorgun-bitkin düştü, keyfi kaçtı. Hatta neredeyse hayata küstü! Her sabah yaptığı yürüyüşlerini bile bir kenara bırakıp, köşesine çekilmeye kalktı. Geçen hafta yaptığımız sohbette bana yönelttiği ilk soru şu oldu: “Neden, artık sık sık hastalanıyorum, bu zatürree depremini neden yaşadım?”
Yanıtım çok kısaydı: “Yaşlandınız da ondan!”. Yanıtım insafsızdı biraz (aslında ben de pek sevmedim) ama, gerçek buydu! Gönlünü alıp, rahatlatmaya, ona basit soğuk algınlıklarının neden “zatürre depremine dönüştüğünü” anlatmaya ve yeniden aktif hayata dönmeye ikna etmeye çalıştım. İşte o dostuma anlattıklarım...
Yaşlanma önlenemez
Kendinize ne kadar özen gösterirseniz gösterin bedeniniz mutlaka ama mutlaka yaşlanmak üzere programlanmıştır. Beden, ona pek güzel baksanız da zamanla eski gücünden mutlaka bir şeyler kaybediyor. Özellikle bağışıklık gücü ciddi ölçüde zayıflıyor. Savunma sistemlerinin gücü kalmıyor. Genetik kusurları ortaya çıkmaya, organlar görevlerini eskisi kadar iyi yapamamaya başlıyor. Bu bazı insanlarda hızlı, bazılarında yavaş yavaş gelişen bir süreç. “Kendine bakma ya da bakmama” ve “genetik mirasın gücü” ile alakalı bir şey. Netice olarak siz ne yaparsanız yapın beden yavaş yavaş yaşlanıyor, eskisinden daha sık hastalanmaya başlıyor.
Ama yaşlılığa boyun eğmeyin
Bütün bunlar doğru ama doğru olan bir şey daha var: Yaşlılık sürecini olduğu gibi kabullenmek, ona koşulsuz teslim olmak da doğru değil. Bu, yaşlılıkla savaşmaya kalkmak, onu reddetmek kadar yanlış. Doğru olan yaşlılığı kayıtsız şartsız kabullenmek ya da kavga etmek yerine medeni bir ilişki kurmak, ona zaman zaman uyup, keyfini, dinginliğini, yavaşlığını yaşamak ama bir yandan da yaşlanma hızını yavaşlatabilecek basit ama etkili bazı önlemleri almak olmalıdır.
Bağışıklık sistemi yaşlanınca...
YAŞIMIZ ilerledikçe, bizimle birlikte yaşlanan, gücünden, kuvvetinden pek çok şey kaybeden sistemlerden biri de (belki de en önemlisi), “bağışıklık sistemi”mizdir. Bu durumun iki temel sonucu vardır: Kanser olasılığının artması, infeksiyöz-mikrobik hastalıkların sıklaşması...
Yaşınız ilerledikçe daha sık grip, nezle olmanız, ufak tefek enfeksiyonları bile bazen ciddi sağlık depremleri gibi yaşamanızın (ve bazı kanserlere daha kolay yakalanmanız) sebebi budur.
Anlattıklarımdan etkilenmiş olmalı ki, dün sabah yürüyüşünde Yeniköy-Tarabya parkındaydı, yüzündeki mutlu gülümsemeyi görünce müthiş keyiflendim.
Peki nasıl desteklenir
YAŞLILIĞIN pek çok yönü gibi bağışıklık zayıflaması da yavaşlatılabiliyor. Bunun ilk şartı “iyi yaşlanmanın genel önlemleri”ne uymak: Doğru beslenmek, güzel uyumak, aktif bir hayat sürmek, huzur odaklı olmak. Bunun yanında bazı ek önlemler de etkili olabilir. Mesela probiyotik zengini besinleri (yoğurt, kefir), omega-3 deposu yiyecekleri (balık, ceviz, fındık) daha fazla tüketebilirsiniz. Demiri, B12’si, çinkosu, selenyumu bol yiyeceklere daha sık yer verebilirsiniz.
Doktorunuza danışarak bağışıklık güçlendirici desteklerden faydalanmanız da mümkün olabilir. Hazır omega-3 kapsülleri veya probiyotik kapsülleri, çinko, histidin, C vitamini, B kompleks destekleri bu amaçla kullanabileceğiniz ürünlerin başlıcalarıdır. Ayrıca D vitamini eksikliği de bağışıklık sisteminin gücünü azaltan bir sorun. D vitamini takviyesini yalnızca doktorunuz önerirse yapmalısınız. Çünkü fazlası da zararlı olur.
Paylaş