Vitamin ve mineraller sağlığınızın anahtarlarıdır.
Vitamin ve mineral eksikliğine dikkat edin. Besinlerdeki bu "yükte hafif, pahada ağır" çok özel unsurları yeteri kadar kazanamadığınız zaman sağlığınız bozulabilir. Vitamin ve minerallerin eksikliği çeşitli rahatsızlıklara neden olur. İşte bu sorunların en iyi bilinenleri, en sık görülenleri...
n A vitamini eksikliğinin enfeksiyonlara yatkınlığı artırdığı ve görme bozukluğu ortaya çıkardığı biliniyor.
n Kemikler için gerekli olan D vitamini eksikliği kolay kemik kırılmalarına yol açıyor. Diş gelişimi bozuluyor. Bağışıklık sistemi zayıflıyor.
n E vitamininin eksikliğinde kas kaybı, adet düzensizlikleri, sinir kas sisteminde bozukluklar görülüyor. E vitaminini eksik alınca hücreler daha erken yaşlanıyor. Antioksidan savunma gücü zayıf kalıyor.
n K vitamini azlığı kemik oluşumunu etkiliyor ve kanın pıhtılaşmasını bozabiliyor. Bu vitaminin azlığı eklem yapısını da bozabiliyor.
n Dokuları yenileyen ve kanseri önlemede yardımcı olan C vitamininin eksikliğinde yorgunluk, depresyon, enfeksiyonlarda ve yaralarda yavaş iyileşme, kan damarlarındaki zayıflığa bağlı kanama görülüyor. Bağışıklık sistemi güç kaybediyor.
n Kan dolaşımını düzenleyen B1 vitamininin eksikliğinde yorgunluk, sinir hastalıkları, büyüme geriliği, iştahsızlık ortaya çıkıyor.
n B12 vitamininin eksikliğinde anemi, dilde iltihaplanma ve yorgunluk oluşuyor. Bellek zayıflıyor. Homosistein artışı başlıyor.
n B6 vitamininin yetersizliğinde de depresyon, kas uyuşukluğu, göz kenarında yara, hafıza zayıflığı meydana geliyor. Nöropatiye eğilim artıyor.
n Kalp ritmini düzenleyen, kandaki kolesterolü düşüren kalsiyumun yetersizliğinde, eklem ağrıları, tırnaklarda kırılma, hipertansiyon, kaslarda kramplar, diş çürümeleri görülüyor. Osteoporoz hızlanıyor. Kilo dengesi bozuluyor. Uyku sorunları, kas krampları başlıyor.
n Fosfor eksikliğinde ise lezzet kaybı, bulantı, kemiklerde kalsiyum kaybına rastlanıyor.
n Demir eksikliğinde yorgunluk, dikkat azlığı, saç kırılmaları, tırnakların kaşık şeklini alması gibi belirtiler ortaya çıkarken magnezyum eksikliğinde, büyüme geriliği, uyku hali, kas spazmı, kişilik değişiklikleri saptanıyor.
n Guatrı önlemede gerekli olan iyodun eksikliği tiroit hormon bozukluğu, meme kanseri ve kilo alma riskinde artmaya yol açıyor.
n Çinko eksikliğinde ise büyüme geriliği, yara iyileşmesinde gecikme, tat ve iştah kaybı, prematüre ve düşük ağırlıklı doğum, seksüel gelişme geriliği görülmektedir. Ayrıca bağışıklık zayıflığı da gelişiyor.
Aşırı duyarlılık mı yoksa alerji mi
Günlük yaşamda sık karşılaşılan sorunlardan biri de bazı gıdaların sindirimi sırasında yaşanan sorunlardır. Çoğu kez alerji olarak değerlendirilen bu durum, bağışıklık sisteminin devreye girmediği bir duyarlılık ve dayanıksızlık (intolerans) hali de olabilmektedir.
Gerçek besin alerjisinin erişkinlerde yüzde 2, çocuklarda yüzde 6 oranında görüldüğünü belirtilmektedir.
Besinlere karşı duyarlılığın en sık rastlanan örneği "laktoz intoleransı"dır. Vücutlarında "laktaz" adlı enzim (vücutta kimyasal işlemlerde yardımcı madde) bulunmayan kişilerin süt şekeri yani "laktoz"u sindirememeleri, süt içeren besinleri tükettiklerinde ishal, gaz, şişkinlik, karın ağrısı gibi yakınmalarının ortaya çıkmasıyla gelişen klinik tablodur.
Miktar önemli değil
Vücudunuz, bir gıda maddesini ya da onun içerdiği öğelerden birini kendine zarar verecek bir madde olarak algıladığında bağışıklık sisteminiz hemen devreye girer ve immünglobülin E üretmeleri için bazı hücreleri uyarır. Bu "antikor" adlı koruyucu maddenin varlığı nedeniyle, bir daha aynı gıdayı yediğinizde hemen bağışıklık sisteminizi uyaran giderek histamin ve benzeri bazı kimyasalların salgılanması sağlanır. Ağız çevresinde karıncalanma hissi, ürtiker, dudaklar, yüz, dil ve boğazda şişme, nefes almada güçlük, sersemlik hali, baygınlık gibi belirti ve bulgular besin alerjisinin klinik tablosunu oluşturur.
Eğer besin alerjiniz varsa o gıdadan çok küçük miktarda tüketseniz bile ciddi tepkiler oluşup yaşamı tehdit eden durumlara yol açabilir. Gıda intoleransı olduğunda çok ağır klinik tablolar oluşmaz, daha çok günlük konforu ve düzeni bozan tepkimeler yaşanır. Bu nedenle iki durumu birbirinden ayırmak gerekir. Besin alerjisi, erişkinlerde de ortaya çıkabilir. Doğumsal bir yetmezlik ya da çocukluk çağı sorunu olarak değerlendirilmez. Nasıl ve neden ortaya çıktığının aydınlatılamamış olması tanı ve tedavi aşamalarında yetersizliklere yol açabilmektedir. Bazı besinleri tüketirken sorunlarla karşılaşıyorsanız bunu doktorunuza iletmelisiniz. Tıbbi öykü, fizik muayene ve bazı testler yardımıyla ayırıcı tanı yapılıp önlemlerin alınması söz konusu olacaktır.
Alüminyum folyo kullanmak zararlı mı
Herhangi bir yiyeceği soğuk haliyle örneğin buzdolabında tutarken tazeliğini koruması amacıyla alüminyum folyoya sararak muhafaza etmenin ciddi bir sağlık zararı olup olmadığı bilinmiyor. Şimdilik yiyecekleri alüminyum folyoya sararak buzdolabında saklamak zararlı görünmüyor. Dikkat edilmesi gereken nokta asitli, tuzlu, limonlu yani alüminyum folyo ile ilişkiye geçebilecek yiyeceklerin bu yöntemle saklanmaması. Önemli bir nokta da yiyecekleri alüminyum folyoya yerleştirerek ısıtma işlemi uygulamamak. Yani hiçbir besini alüminyum folyonun içinde pişirmemektir. Alüminyum folyoya sarılmış fırında pastırma veya balık sakıncalı bir yiyecektir. Çünkü pişirme esnasında çıkan kimyasal içerikli buharlar ile alüminyum folyo etkileşmekte, folyodaki alüminyum metali serbest kalarak gıdaya karışmaktadır. Vücudunuzdaki alüminyum miktarının artması kanser riskini yükseltebilir, bellek bozukluklarına yol açabilir. Akciğer ve karaciğer fonksiyonu bozukluklarına neden olabilir.
Cep telefonları sperm kalitesini bozabiliyor
Cleveland Clinic, (ABD) yapılan bir çalışma cep telefonunu çok fazla kullanan erkeklerde özellikle günün önemli bir bölümünü cep telefonu görüşmeleri ile geçirenlerde sperm kalitesinin bozulabileceğini gösteren veriler ortaya çıkardı. Cep telefonlarının beyin tümörü yapabileceği, işitme bozukluklarına yol açabileceği yönünde de kuşkular var. Cep telefonu kullanma sürenizi azaltmaya çalışın. Gerekli olmadıkça cep telefonundan uzun konuşmalar yapmayın.
Folik asitin yeni faydası
Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH - ABD)’nin verilerine göre gebelik öncesi en az 1 yıl süreyle folik asit kullanılması erken doğum oranlarının yüzde 50-70 arası azalmasına sebep olmaktadır. Gebelikten önce başlanıp ilk 3 ayda devam edildiğinde, folik asit kullanımının beyin ve omurilik-omurgayı ilgilendiren spina bifida gibi anormallikleri önlediği zaten bilinmekte idi. Bu etki için planlanan gebelikten 2 ay önce başlanarak 400 mikrogram folik asit alınması yeterli idi. 38.000 gebe kadını içeren incelemede ise, bu süre 1 yıl ve üzerine çıkıldığında aşırı prematüre (20-28 hafta arası) bebek doğumlarında yarıdan fazla bir azalma gözlenmiştir. Özellikle bu bebeklerde görülen spastisite, zeka geriliği, kronik akciğer hastalıkları ve körlük göz önüne alındığında hamilelik planlandığında erkenden folik asit kullanılmaya başlanması önem kazanmaktadır.
Genetiği ile oynanmış besinler tehlikeli mi
Bu konuda birçok araştırmalar var ve herkes bir şeyler söylüyor. Bu ürünleri bazıları tehlikeli bazıları tehlikesiz buluyor. Bize göre, genetiği ile oynanmış bitkiler üzerindeki şüpheli kuşkular hálá sürüyor. Genetiği ile oynanmış bitkiler hiç kimsenin hesaba katmadığı yeni ve beklenmeyen maddeler üretebiliyor. Bu besinleri yiyenlerin bazılarının hücrelerinde yapısal farklılıklar ortaya çıkabiliyor. Organlarda değişimler meydana gelebiliyor. Örneğin, böcekleri öldüren yetenekler kazandırılmış genetik bezelyeleri yiyen laboratuvar hayvanlarında karaciğer hasarlarına, akciğer iltihaplarına ve bağışıklık bozukluklarına rastlanabiliyor. Kısacası genetik bitkiler üzerindeki şüphe bulutları henüz dağılmış değil.
Bazı gıdaların 100 kalorilik miktarları
Kuru kayısı: 5 tane (40 g)
Kuru üzüm: 2 yemek kaşığı (35 g)
Ceviz: 3 bütün (15 g)
Badem: 15 adet
Fındık: 7-8 adet
Kepekli light tuzlu bisküvi: 6 adet
Kepekli light tatlı bisküvi: 5 adet
Yağsız probiyotik yoğurt: 1 küçük kutu
Elma: 1 büyük boy
Portakal: 1 büyük boy
Kepekli beyaz peynirli sandviç: 1 dilim ekmekten hazırlanmış
Elma sirkesi kilo verdirir mi
Salatalarımızı tatlandırdığımız sirke kilo verme sürecinde gerçekten kilo vermeye yardımcı mı sorusu yakın zamanda son derece merak edilmektedir. Öncellikle sirkenin sağlık yararları ile ilgili bilgi verelim:
Diyabet; elma sirkesinin kan şekeri seviyeleri üzerinde olumlu etkilere sahip olabileceği 2007 yılında yapılan bir çalışma ile kanıtlanmıştır. Elma sirkesi tüketiminin kolesterol seviyelerinde meydana getirdiği olumlu değişiklikler 2006 yılında yapılan bir çalışmada yayınlanmıştır, ancak çalışmanın kanıtlanması için yardımcı çalışmalara ihtiyaç duyduğu bildirilmiştir.
Elma sirkesinin düzenli tüketiminin (ortalama 6 gün her öğünde salatalarla birlikte) yüksek kan basıncı ve kalp hastalıklarında olumlu etkilere sahip olmasının yanı sıra özafagus ve mesane kanserine karşı koruyucu olabileceği savunulmaktadır. Elma sirkesi kilo verme sürecinde yüz yıllardır kullanılmaktadır. Diyette salataların yanı sıra öğün arasında bir parça ekmek ile tüketimin tokluk hissinin sürdürülmesine yardımcı olacağı ve içerdiği krom mineralinin insülin seviyelerini düzenleyerek kilo vermeye yardımcı olabileceği bildirilmiştir. Ancak tüm sağlık faydalarının daha geniş çalışmalara ihtiyaç duyduğunu belirtelim. Önümüzdeki hafta elma sirkesi tüketiminin hangi sağlık koşullarında riskli olabileceğini yazacağız.
Gece yeme sendromu
Gece zor uykuya dalıyorum ve sürekli uyanıyorum. Uyandıkça da buzdolabına saldırıyorum ve ne varsa yiyorum. Sürekli kilo alıyorum. Ne yapmalıyım?
Gece yeme sendromu kalori alımını ciddi derecede artıran ve birçok nedeni olabilen bir yeme bozukluğudur. Hormonal ve psikolojik sorunlar da bu durumun ortaya çıkmasına neden olabilir. Tam olarak nedeni bilinmemektedir.
Eğer:
n Günlük besin alımının yüzde 50’sini ve fazlasını akşam yemekten sonra tüketiyorsanız
n Sabah aç uyanmıyorsanız
n Uyku sorunlarınız var ise
n Gece uyandığınızda bir şeyler tüketiyorsanız
n Tatlı ihtiyacınız artıyorsa
n Bu durum sürekli olmasa da dönem dönem oluyorsa
n Çok hızlı ve çok fazla besin tüketebiliyorsanız mutlaka bir doktora başvurmalısınız.
Bu durumda bir dahiliye uzmanı ve psikiyatristten yardım almak şarttır.