Vitamin ve minerallerin ne işe yaradıkları, ne zaman ve nasıl kullanılacakları en önemli ilgi alanıdır.
Vitaminler de mineraller de sağlığınız için vazgeçilmez besinlerdir. Bu "minik besin unsurları" -biz onlara "mikrobesinler" diyoruz- size ne enerji sağlar ne de gövdenizde yapıtaşı görevi yapar. Ama metabolizmanızın düzenli işleyebilmesi için bunlardan mutlaka yararlanmak zorundasınız.
EKSİKLİKLERİ NE YAPAR
Minerallerin, vitaminlerden farkı organik olmamalarıdır, onlar bitki ve hayvanlardan değil cisimlerden elde edilir. Bu iki besin elemanı çoğu kez birlikte, kol kola çalışarak hücrelerinizin büyümesi, yenilenmesi, kendini tamir etmesi, kanserden, enfeksiyondan ve daha birçok iç veya dış zararlıdan korunması, bağışıklık sisteminizin aksamaması gibi birçok süreçte görev alırlar. Bunları yeteri kadar kazanamazsanız, kemikleriniz zayıflayabilir (kalsiyum ve D vitamini eksikliği), soğuk algınlıklarınız sıklaşabilir (çinko ve C vitamini eksikliği), kanamalar ortaya çıkabilir (K vitamini eksikliği), kalp ritminiz bozulabilir (potasyum eksikliği), tansiyonunuz düşebilir (sodyum eksikliği), diş gelişmeniz bozulabilir (florür eksikliği), guatr hastası olabilirsiniz (iyot eksikliği). Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Demir eksikliği kansızlığa, B12 vitamini eksikliği bellek bozukluğuna, folik asit eksikliği doğumsal kusurlara, A vitamini eksikliği görme bozukluklarına yol açmaktadır. Kısacası vitaminler ve mineraller "sağlıklı bir hayatın olmazsa olmazları"dır.
Eğer büyüme çağında bir genç kız veya delikanlıysanız, doğurganlık döneminde bir anneyseniz, yaşlanma sürecine girmiş bir kadın ya da erkekseniz, vitamin ve mineral tüketiminizin yeterli olup olmadığını bir kez daha gözden geçirin.
İlacı dikkatli kullanın
Uzmanların ortak görüşü ilaç kullanımında dikkatsiz olduğumuz yönündedir. Belirli bir gelir düzeyinin üzerinde olanlar ilaç kullanımında bazen "israf" noktasına varabiliyorlar. Reçeteli ilaçların reçetesiz de temininin mümkün olması doktor, eczacı ve diğer sağlık uzmanlarının reçeteli ilaç kullanımını gereği kadar ciddiye almaması ilaçta israfın en önemli nedeni olarak gösteriliyor. İsrafın bir başka sebebi de geri ödeme şemsiyesinin genişliği. Türkiye kadar sosyal güvenlik şemsiyesinin geniş olduğu pek az ülke kaldı. Hastalar bedelini ödemeden elde ettikleri ilaçları ya zamanından önce bırakıyor ya da hiç kullanmıyorlar. Doktorlar bir başka faktörün de eş, dost tavsiyesi ile ilaç kullanma eylemi olduğunu belirtiyorlar.
Savurganlık yapılıyor
Özellikle ağrı kesiciler, antibiyotikler, depresyon ilaçları, romatizma ve alerji ürünleri çoğu zaman komşu, arkadaş tavsiyeleri ile alınıp bir kenarda unutuluyor. Ülkemizde ilaç israfının en yoğun yaşandığı alan antibiyotikler ve ağrı kesiciler gibi görülüyor. Gereksiz ilaç savurganlığında biz hekimlerin de payı var. Çoğu kez hastalarımızı ilaçlar konusunda yeteri kadar bilgilendirmiyoruz. İlaç kullanım süresi, etki ve yan etkiler konusunda onları aydınlatmıyoruz. İlaçların "tane ile" değil "kutuyla" satılması da savurganlığı artırıyor. İçinde 10 günlük doz bulunan bir antibiyotiğin beşinci günden sonra kullanımı zaten gerekmeyebiliyor. Kısacası sorunun çok farklı boyutları var. Çözümünde ilaç üreticilerin, eczacıların, doktorların ve sağlık bakanlığının hatta ilacın parasını üreten sosyal güvenlik kurumlarının yeni politikalar üretmesi gerekiyor. Tüketici bilincinin ve sağlık eğitiminin artırılması da olayın bir başka boyutudur. Bir yandan milyonlarca ilaç çöpe gidiyor, diğer tarafta pek çok insanımız ilaca bile ulaşamıyor. Sözün kısası Türkiye’nin ilaç politikalarını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor.
Likopen domates, greyfurt, karpuz ve siyah üzümde doğal olarak bulunan bir karotendir. Bu maddenin güneş ışığının verdiği zararlara karşı cildi koruduğu iyi bilinmektedir. Ağız yoluyla alınan likopen veya dışarıdan tatbik edilen likopenli kremler, cildi çevresel yaşlanmadan koruyan, güvenli ürünlerdir. Likopen ayrıca çok güçlü bir serbest radikal avlayıcısı antioksidandır. Antioksidan gücü E vitamininden de C vitamininden de fazladır. Macar ve İtalyan köylü kızlarının yüzlerine ve vücutlarına domates ezmeleri salça ve benzeri sürmeleri boşuna değildir. Bilim adamları likopen’in gerçek bir cilt dostu olduğundan hiç şüphe duymuyor. Likopen’in bir etkisi de ultra viyole ışınlarına karşı koruma sağlamasıdır. Bununla birlikte likopen’den gelen SPF gücü üçü geçmez. Bu nedenle gerçek bir korunma için SPF’si 10’un üzerinde olan ürünlerden faydalanmak gerekir.
En iyi kaynağı domates
Likopen’in en iyi kaynağı domatestir. Çiğ domateste sindirilemeyen posanın içinde yer aldığından çiğ domates yenildiğinde likopenden yararlanma azalmaktadır. Pişmiş domates veya salça, sosis gibi işlemden geçmiş domates ürünlerinin likopeni daha etkilidir. Likopen yağda eriyen bir maddedir. Pişmiş domates veya işlemiş domates ürünlerine birkaç damla zeytinyağı damlattığınızda vücudunuz likopen’i daha kolay emecektir. Cilde dışarıdan tatbik edilen likopen krem ve losyonlarda faydalıdır. Cilde doğrudan tatbik edilen likopen hafif bronz bir ten rengi oluşturur. Likopen ihtiva eden kremlerin en büyük sorunu hava -oksijen- ile temas halinde etkilerinin azalmasıdır.
Likopen’in ağız yoluyla tüketilmesi en akıllı seçimdir. Likopenden zengin bir beslenme planının sizi bazı kanserlerden (prostat, meme, kalın bağırsak), kalp-damar hastalıklarından da koruyabileceğini hatırlatalım.
Emziren anneler daha iyi uyumalı
Uzmanlar uykusuzluk sorunu yaşayan, emziren annelerin bebeklerini beslemede daha çok zorlandığını, sütlerinin azaldığını belirtiyor. Uykusuzluk yanında, aşırı yorgunluğun, stresin ve beslenme hatalarının da süt yapımını azaltabileceğinin altını çiziyor. Emziren annelerin daha çok süt verebilmeleri için gereğinden fazla kalori tüketmeleri yani çok yemeleri gerekmiyor. Yeterli ve dengeli beslenen, besin çeşitliliğine özen gösteren her anne bebeğini sütü ile beslemede zorluk çekmiyor. Uyku "yeterli süt yapımı" için beslenme kadar önemli gibi görünüyor.
DİYET GÜNLÜĞÜ
Sorularınız için: Tel: (0212) 236 73 00
Gergin olduğum günlerde diyetim kesinlikle bozuluyor. Gerginliği atmak için tatlı bir şeyler yiyorum. Beni rahatlatacak başka bir seçim olabilir mi? Ne önerirsiniz?
Gerginliğin anahtarı: Triptofan
Gerginliğinize bağlı yaptığınız besin seçimlerinin (tatlılar) diyetinizi bozduğu kaçınılmaz bir sonuç. Ancak gerginlik anında tatlı bir şeyler yeme isteği acaba kan şekerinizin düştüğünün bir işareti olabilir mi? Tercih ettiğiniz yiyecek gevşetici mi yoksa mutlu edici mi? Stresli anlarda genellikle kendimizi mutlu hissetmek adına çikolata imdadımıza yetişen bir yiyecektir. Etkinliği de mutluluk hormonu olan serotonin’i yükseltip kendimizi iyi hissettirmek. Serotonin hormonu başka bir şekilde de yükselir: Egzersiz yaparsanız! Bunun yanı sıra gerginliğe bağlı olarak daha çok gevşetici besinlerin seçimi diyetinizi bozmanızı da engelleyecektir.
Triptofan gevşeme ve uyumaya yardımcı önemli kimyasallardan biridir. Karbonhidratlı yiyecekler iyi birer triptofan kaynakları olup süt ve yoğurt da triptofan’dan zengin yiyeceklerdir.
Tek başına karbonhidrat tüketimini artırmak yerine yanına ilave edeceğiniz süt, yoğurt grubu bir yiyecekle gerginliğinizi iki kat daha azaltacak, karbonhidrat tüketiminde aşırıya kaçmadan diyetinizi bozmamış olacaksınız. 1 bardak az yağlı süt ile 2 adet kepekli bisküvi, 1 kase yoğurt içine konulacak 3-4 adet kuru kayısı veya 1 porsiyon şeftali iyi birer gevşetici.
Yaygın bir "yanlış kanaat"ın hemen altını da üstünü de çizelim: Tiroid bezinde oluşan her nodül kanser değildir ve daha sonra da mutlaka kanserleşmesi gerekmez. Ancak çoğu zaman gözden kaçan bu nodüllerin bazılarının tiroid kanserinin ilk göstergesi olabildikleri veya kanserleşebildikleri de bilimsel bir doğrudur. İşte size tiroid kanseri ile ilgili bir rehber:
BELİRTİLER
n Boynun ön kısmında bazen hızla büyüyen bir kitle
n Yutkunma güçlüğü
n Ses kalınlaşması
n Nefes almada zorluk
n Boyun lenf düğümlerinde şişme
n Boyun ve boğazda bazen kulaklara doğru yayılan ağrı