Paylaş
Ve görünen o ki eğer bu hızla devam edebilirsek çok değil, 3-4 ay içinde salgını önemli ölçüde kontrol altına almış olacağız. Ama bilelim ki mevcut ve oluşabilecek muhtemel yeni varyantlar, her zaman için önemli birer tehdit olmaya devam edecek. Gerçi mevcut aşıların çoğu en son tespit edilen Delta ve Delta Plus varyantları dahil, varyantların neredeyse tamamına karşı etkili ve koruyucu gibi görünüyorlar ama yine de bilelim ki her yeni varyant yeni bir risk olarak karşımıza çıkacaktır. Ve yine anlaşılan o ki eğer aşılamayı hızla sürdürebilir ve mümkün olan en kısa zaman diliminde mümkün olduğu kadar çok insanımızı aşılayabilirsek “virüsü evcilleştirmek” gibi önemli bir şansı da yakalayabilmemiz mümkün olabilecek.
Unutmayalım: Virüsün evcilleştirilmesi onun sıradan bir kış enfeksiyonuna dönmesi haline geliyor. Bunun için en etkili çare olarak da hızla uygulanan yaygın bir aşılama faaliyeti ve bunun sağlayacağı yüksek düzeyde toplumsal bir bağışıklık gücü gösteriliyor. ÖZETİ ŞUDUR: Aşılama oranlarını ne kadar yükseltebilir, aşılama hızını ne kadar arttırabilirsek virüsü evcilleştirip sıradan bir kış enfeksiyonu haline getirme şansımız o ölçüde artacaktır. İŞTE BU NEDENLE aşılamada frene basmamak, hızı kesmemek, daha da önemlisi çevremizdeki kararsızları ikna edip bir an önce aşılanmalarını sağlamak şu anda en önemli önceliklerimizdir. TEKRARLIYORUM: Bu virüs de evcilleştirilebilir. Çaresi ise yaygın bir aşılama faaliyeti.
OKUR SORUSU
MENOPOZ BEYİN SİSİ YAPAR MI?
YAPAR! Zaten bu nedenle menopoza giren kadınların bir bölümünde “kafa karışıklığı, odaklanma güçlüğü” gibi sorunlar görülebiliyor. Hatta bu ve benzeri sorunlar bazı kadınlarda menopozdan 5-6 yıl önce bile başlayabiliyor. Menopozla ilişkili bilinç bulanıklığının nedeni olarak da beynin bellekle ilgili önemli merkezlerinden biri sayılan hipokampus bölgesindeki östrojen reseptörlerinin menopozdan sonra oluşan ani östrojen düşüşleri nedeniyle yaşadıkları sorunlar gösteriliyor. Menopozla birlikte ortaya çıkan “östrojen yoksunluğu” sadece sisli beyin ve benzeri bellek karmaşalarına yol açmıyor. Östrojen kaybının menopozla ilişkili ani sıcak basmaları, uyku bozuklukları, gece terlemeleri ve benzeri problemlerden de sorumlu olabileceği biliniyor. Menopoz işaretleri yalnızca bunlarla da sınırlı kalsa neyse. Kemik ve kas kütlesinde azalma, tekrarlayan çarpıntı atakları, değişken duygusal dalgalanmalar, saç dökülmeleri, cilt kurumaları ve kırışmaları, kalp damarlarında plak oluşumları da östrojen kaybının sonuçları olarak gösteriliyor. Yaşla ilerleyen hormonal kayıp erkekler için de önemli bir sorun. Testosteron azalmasıyla karakterli andropoz dönemindeki erkekler de benzer birçok sorunu yaşayabiliyor.
KISA BİLGİ
TESTOSTERON AZALINCA NE OLUYOR?
YAŞLANMA sürecindeki hormonal kayıplar söz konusu olduğunda erkekler kadınlara oranla biraz daha şanslılar. Zira erkek cinselliğini belirleyen testosteron hormonu birdenbire değil yavaş yavaş azalıyor. Ama bu azalma belirli bir noktaya ulaştığında sadece “azalmış cinsel dürtü”ye değil, başka sorunlara da yol açabiliyor. O sorunların ilk sıralarında şunlar var:
- Uyku bozuklukları
- Odaklanma ve bellek gücünde zayıflama
- Ruhsal çöküntü eğilimi
- İş performansında düşme
- Karar vermede zorlanma
- Enerji ve motivasyonda yavaşlama
- Kemik ve kas kütlesinde azalma
- Yağ kütlesinde artma
BİR ÖNERİ
SOSYAL DEĞİL FİZİKSEL MESAFEDE KALIN
PANDEMİ ile birlikte yeni bir kavram ve kural öğrendik: Sosyal mesafeye uymak! Bana sorarsanız kural doğru, kavram daha doğrusu isim yanlıştı. “Sosyal mesafe” yerine “fiziksel mesafe” tanımı kullanılmalıydı. Zira “sosyalleşme” yani şu veya bu şekilde başkalarıyla ilişki halinde olma, sağlığı korumanın en önemli belirleyicilerinden biridir. Bugüne kadar yapılan binlerce çalışma, bize insanlarla daha sık haşır neşir olan, çevresi geniş, sosyal bağları daha güçlü insanların daha sağlıklı ve uzun bir ömür sürme şansı yakaladıklarını gösterdi. Başka bir deyişle sosyalleşmeyi becerebilen, ilişki kabiliyeti yüksek insanlar, yalnızlığı seçen ve izole bir hayat süren kişilere göre daha sağlıklılar, daha uzun yaşıyorlar. Pandeminin yavaş da olsa kontrol altına alınmaya başlandığı bugünlerde tabii ki fiziksel mesafeye dikkat etmeye devam edeceğiz. Ama telefonlar ya da açık havada belirli bir mesafede kalma koşuluyla ailemiz, komşularımız, dost ve arkadaşlarımızla ilişkilerimizi tazelemeyi ve sürdürmeyi de unutmayacağız.
BİR DAVET
‘GÜNEŞ SOFRASI’NA HOŞ GELDİNİZ
Yazla birlikte bedenlerimizde “D vitamini depolama festivali” de başladı. İsterseniz gelin bu festivalden nasıl daha çok faydalanabileceğimizi yeniden hatırlayalım.
TAVSİYE 1: KISA SÜRELİ GÜNEŞLENMELER DAHA ETKİLİ: Sık sık tekrarlanan 15-30 dakikalık kısa güneşlenmeler sırasında cildimiz daha fazla D vitamini üretiyor. Güneşte kalma süresi uzayıp bronzlaşma/kararma belirginleştikçe cildimizin D vitamini üretme kapasitesi azalmaya başlıyor. Bu nedenle her gün en az 15-30 dakika kremsiz güneşlenmek en doğru yaklaşım.
TAVSİYE 2: ÖĞLE GÜNEŞİ DAHA FAYDALI: Tıpkı “yumurta özürü”nde olduğu gibi bir de “güneşlenme özürü” meselemiz var. Biliyorsunuz, yumurtayı önce kısıtladık, sonra serbest bıraktık. Güneşlenme saatinde de böyle bir durum ortaya çıktı. Yakın zamana kadar “Öğle güneşinden uzak durun” diyorduk, şimdi “En etkin D vitamini üretiminin 11.00-15.00 saatleri arasında” olduğunu söylüyoruz.
TAVSİYE 3: ODADA DEĞİL, DIŞARIDA GÜNEŞLENİN: Pencereden geçen güneş ışığı ile vücudunuzun D vitamini üretmesi maalesef pek yeterli olmuyor. Zira pencere camları, cildimizin D vitamini üretmesini sağlayan UVB ışınlarını engelleyebiliyor. Çare, dışarıda güneşlenmek.
TAVSİYE 4: KREMLENMEDEN GÜNEŞLENİN: Güneş kremlerinin D vitamini üretmeye yarayan UVB ışınlarını geçirmediği kesin. Cilt kanserine yol açan UVA ışınlarını ne kadar engelledikleri ise tartışmalı. Yani bu kremler cildimizin D vitaminini üretmesini engelliyor ama -eğer yeterince kaliteli değillerse bizi cilt kanserinden koruyamayabiliyor. Bu nedenle D vitamini üretmek için öğle saatlerinde yapacağınız 15-30 dakikalık güneşlenmelerde güneş kremi kullanmamalıyız. Ama bunun dışındaki saatlerde ise mutlaka ama mutlaka cilt yaşlanmasını önlemek ve cilt kanserinden korunmak için kaliteli bir güneş kremi aramalıyız.
TAVSİYE 5: DUŞTA HATA YAPMAYIN: Güneşlendikten sonra basitçe bir duş almanızın bence herhangi bir zararı yok. Ama ne var ki uzun uzun şampuanlanıp sabunlanmanızı, hele hele sıcak su ile keselenmenizi (!) tavsiye etmiyorum. Çünkü UVB ışınlarıyla cildin derin katmanlarında üretilen D vitamini öncü maddesi, yağ bezleriyle önce cildin yüzeyine çıkıyor, sonra da cilt tarafından yavaş yavaş geri emiliyor. Şampuan, sabun ve sıcak su ile keselenmek gibi yanlışlar, ürettiğimiz D vitamininin emilmeye fırsat kalmadan ciltten uzaklaşmasına yol açabiliyor.
Paylaş