Bir okuyucumuz "Hipertansiyonun yaygınlaşmasında ülkemizdeki sosyal tansiyon artışının etkisi olabilir mi?" diye soruyor.
Bu soruyu "evet" diye yanıtlayabiliriz. Son günlerdeki yoğun tartışmaların tansiyonumuzu yükseltip sağlığımızı bozduğu kesindir. En azından tansiyon hastalarının bu ortamda kan basınçlarını dengelemede zorlanacaklarından eminiz!
Araştırmalar, Türkiye için hipertansiyonun toplumsal bir sorun haline geldiğini gösteriyor. Ülkemizde hipertansiyon sıklığının artışında yaşadığımız yoğun tartışmaların dışında birçok neden var. İlk sırada kilo probleminin yaygınlaşması, hareketsiz yaşam tarzımız ve beslenme yanlışlarımız yer alıyor. Kilo fazlalığı belirginleştikçe kan basıncı yükseliyor. Özellikle, fazla yağların kalçaların yukarı kısmında ve karında birikmesi halinde hipertansiyon riski artıyor. Bu kişilerde hipertansiyona genellikle yüksek kolesterol ve kan şekeri artışı da eşlik ediyor.
4 TEMEL FAKTÖRE DİKKAT
Hareketsiz bir yaşam tarzı hipertansiyonu kolaylaştıran faktörlerin başında geliyor. Aslında hipertansiyon oluşumunu kolaylaştıran 4 temel faktörün (beslenme bozukluğu, kilo artışı, egzersiz ve aktivite azlığı, stres fazlalığı) hepsi önemli. Bu 4’lünün hiçbiri birbirinden daha az etkili değil. Hepsi birbirini şu veya bu şekilde olumlu veya olumsuz yönde etkiliyor. Aktivite azlığı kilo artışına, damarların erken sertleşmesine ve daha pek çok soruna yol açarak hipertansiyonu hızlandırıyor.
Türk toplumu stres yoğunluğu en yüksek toplumlardan biri oldu! Son yıllarda yaşadıklarımız çok az ülkede yaşandı. Önce tarihimizin en ağır depremlerinden birini yaşadık. Arkasından en büyük ekonomik krizlerden biriyle karşı karşıya kaldık. Terör olayları birkaç yıldır en yüksek yoğunluğa ulaştı. Politik çekişmeler, sürtüşmeler hiç bitmiyor. Kısacası, toplumsal gerginlik inanılmaz bir yoğunluk kazandı. İç göçler, müthiş bir hızla yaşanan sosyal değişimler, aile yapımızdaki hızlı farklılaşmalar, birçok insanın ruh yapısını alt üst etti. Panik bozukluk, depresyon, akut anksiyete ile boğuşan yüzlerce hasta ortaya çıktı. Sonuçta taşıyamayacağımız ve yönetemediğimiz kadar stresle baş başa kaldık. Stres reaksiyonlarının en fazla etkilediği sistemlerden biri ise kalp ve damar sistemi. Trafik sıkışıklığı, kredi kartı borçları, ödenmemiş faturalar, baş edilmez hale gelen işyeri, aile, okul, eğitim sorunları şu veya bu şekilde damarlarımızı kasmaya, kalbimizi sıkıştırmaya yetiyor. İyi yönetilemeyen ve yoğunlaşan stres hipertansiyonu tetikleyen en önemli faktörlerden biri olarak gösteriliyor.
BESLENME HATALARI VE KİLO SORUNU ÖN PLANDA
Beslenme tarzımızda da önemli yanlışlar yapmaya başladık. Daha fazla paketlenmiş hazır besinler, konserve gıdalar tüketiyoruz. Bu yiyeceklerin içinde vücudumuzun kaldırabileceğinden daha çok tuz, daha yüksek kalori, daha fazla yağ var. Kafein tüketimimiz eskisine oranla 3-4 kat arttı. Daha çok kahve ve çay tüketiyoruz. Hipertansiyonu tetikleyen yanlış bir alışkanlık da son yıllarda hızla yayılıyor. Eskisine oranla daha çok alkol kullanıyoruz. Araştırmalar, günde 3 ölçü ve daha fazla içki içmenin hipertansiyon vakalarının yaklaşık yüzde 7’sinde etkili bir faktör olduğunu gösteriyor.
Hipertansiyon ile mücadelede yeni bir sayfa açmak, toplumsal bir "hipertansiyon savaşı programı" oluşturmak gerekiyor. Bunun için sağlık bakanlığı, besin üreticileri, ilaç sanayisi ve hekim örgütlerinin birlikte çalışmaları en doğru çözüm gibi görünüyor.
Soğuk alerji yapar mı
İlk anda kulağa yabancı gelebilir ama düşük sıcaklılıklar, soğuk hava ve/veya soğuk su da alerji yapabilir. Bazı kişiler, düşük sıcaklıklara maruz kaldıklarında (soğuk su ya da hava olabilir), ciltlerinde bulunan histamin ve benzeri maddelerin fazla miktarda açığa çıkması nedeniyle, kızarıklık, kaşıntı, şişme (ödem) ve ürtiker tarzı döküntü gibi tepkiler verirler. Yeniden ısınma ile yakınmalar daha da şiddetlenebilir. "Soğuk alerjisi" , "soğuk ürtikeri" diye adlandırılan bu klinik tablonun kesin nedeni bilinmemektedir. Bununla birlikte, ciltlerinde normalden çok daha duyarlı "histamin içeren hücre" bulunduranlarda soğuk alerjisinin gözlemlendiği belirtilmektedir. İlk anda basit bir cilt reaksiyonu gibi algılanan sorun, soğuk su veya havaya maruz kalan kişide baygınlık, şok, hatta ani ölüme bile yol açabilecek denli ciddi olabilir.
Soğuk alerjisi sorununuz olduğunu düşünüyorsanız mutlaka doktorunuzla konuyu paylaşmalısınız. "Antihistaminik" grubu ilaçların kullanımı ile yakınmalarınızda düzelme sağlanabilir. Çok seyrek olarak "Ailesel Soğuğa bağlı Otoinflamatuvar Sendrom" (Familial Cold Autoinflammatory Syndrome-FCAS) adlı, baskın geçişli bir kalıtımsal hastalık da benzer yakınmalara neden olabilir.
Adet öncesi gerilimi
PMS (premenstrüel sendrom) denilen adet öncesi gerilimi kadınların çoğunda görülmekle beraber yüzde 10’unda bulgular çok şiddetli olabilir. Bazı kadınlarda ise fark edilemeyecek kadar az şikayet sebebidir. Nedeni tam olarak belli değildir, ancak ailevi eğilim, progesteron-östrojen hormon dengesizliği veya beyinden salgılanan serotonin hormonu seviyelerinin düşük olmasına bağlanmıştır. Bazı kadınlar hormon seviyelerindeki değişikliklere daha çok duyarlıdırlar, bu kadınlarda belirtiler daha fazla olur. Belirtiler adetten 5-10 gün önce başlar, adetle birlikte sona erer. Fiziksel veya duygusal değişimler yaşanabilir. 150’ye yakın belirti sayılabilir; en sık görülenler karın şişliği, memelerde şişme, su tutulması, kilo alımı, sırt ağrısı, ishal veya kabızlık, yorgunluk, eklem ağrıları, bazı yiyeceklere aşırı düşkünlük olabilir. Huzursuzluk, depresyon, mizaç değişiklikleri (saldırganlık), ağlama krizleri, konsantrasyon güçlüğü de olabilir. Kadın suçluların yüzde 75’inin, suçlarını adet öncesi dönemde işledikleri belirlenmiştir.
Kolesterolü azaltmak için
Kolesterolü düşürmek için mutlaka ilaç tedavisi yapmak gerekmiyor. Tedaviye önce yaşam tarzı değişimleriyle, özellikle beslenme alışkanlıklarını düzeltmekle başlamak gerekiyor. Aktivite artışı ve düzenli egzersizin yararlı olduğu biliniyor. Sadece bu iki değişim eğer kararlı bir şekilde sürdürülürse bazı kişilerin kolesterol düzeylerini kontrol altına almaya yetiyor. Bu önlemlerin yetmediği hallerde ilaç kullanmak gerekebiliyor. Ama ilaç kullananların da bu yaşam biçimi değişikliklerini sürdürmeleri gerekiyor. Çünkü bu değişimler ilaç ihtiyacını azaltıyor. İlaçların başarı şansını artırıyor. Diğer taraftan bu yaşam tarzı değişimi sağlığınıza kolesterolünüzü düşürmekten çok daha fazla olumlu katkılar sağlıyor.
Diyetisyenlerin top 10 listesi (3)
5) Öğünlerinizde protein arayışında olun. Ana öğünlerinizde ekmek grubu tüm karbonhidratlı yiyecekleri kırmızı et, tavuk, balık veya kurubaklagiller ile veya peynir, yumurta ile destekleyin. Özellikle öğle öğününüzde avuç içi büyüklüğünde yağsız protein kaynağı almayı ihmal etmeyin.
6) Ana öğünlerde sebze ara öğünlerde meyve tüketin. Zayıflama diyetlerinde genellikle hep çok yenildiği düşünülen ama en kolay vazgeçilen yiyecek grubu sebze-meyvedir. Salata yemeden geçirilen bir ana öğün ve meyvesi yenmemiş bir ikindi öğünü günlük posa alımınızı azaltır. Bu durum birbirini takip eden birkaç gün sonunda kabızlık şikayetini beraberinde getirir. Bu durum ortaya çıkarsa önce sebze meyve tüketiminizi bir düşünün!
7) Alkollü içecekler genelde diyet listelerinin yasaklar kısmında yer alır. Ancak bu yasak uzun vadede diyetinizi uygulanabilir kılmayabilir. Hafta sonları bayansanız 1, erkekseniz 2 kadehi geçmeyecek kadar alkol alabilirsiniz. Ama sadece hafta sonu.
8) Yemek sonrası atıştırma ihtiyacınız varsa bir iki bardak sıcak (şekersiz) çay, kahve veya bitki çayı içmeyi deneyin. O anda önemli olan aldığınız kalori değil ağzınızı meşgul etmektir.
9) Aç karnına akşam davetlerine katılmayın. Ara öğününüzü daha erken saatlerde yapmış olsanız bile yemeğe gitmeden 1 saat önce 5-6 adet fındık + 2 adet kuru kayısı kurtarıcı olabilir.
10) Tabağınız dört renkli olsun. Örneğin akşam; 90 gr tavuk (sarı), domates çorbası (kırmızı), salatalık dilimleri (yeşil), 1 küçük mandalina (turuncu). Besin çeşitliliğinizi sağlamanıza yardımcı bu yöntemi deneyin.
13 ay süreyle sürekli rejim ve spor yaparak 145 kg’dan 86 kg’ya düştüm ve 59 kg verdim. Bu süre zarfında hiç kahvaltı yapmadım şeker, hamur işleri, pilav, kızartma tüketmedim. Kolesterolüm 185, trigliserit 90. Her gün 6 km, hiç aksatmadan koşu yaptım, asansör kullanmadım. Yorumlarınızı bekliyorum.
13 ayda 59 kilo verdim
Çok ciddi bir kilo kaybından bahsediyorsunuz. Ayda 2-4 kg arasında kayıp sağlayın veya 3 aylık sürede toplam kilonuzun yüzde 10’unu kaybetmeyi hedefleyin dediğimizi düşünecek olursak, eğer bu 59 kg’ı düzenli verdiyseniz bu bir başarıdır. Çünkü ayda 4-5 kg kayıpla ilerlediniz demektir. Düzenli kilo kaybını sağlamak çok önemli. Fakat kısaca anlattıklarınız arasında beni düşündüren önemli birkaç kelime var. Şeker ve kızartma tüketmiyor olmanız güzel ama kahvaltı yapmamanız size önümüzdeki zamanlarda bir sorun çıkarabilir. Araştırmalar kahvaltı yapmayan kişilerin daha kolay kilo aldığını gösteriyor ki bende en önemli ve asla atlamamanız gereken öğünün kahvaltı olduğunuzu hatırlatmak isterim.
En yakın zamanda kalorisi çok yüksek olmayan güzel bir kahvaltıyla güne başlayın. Hamur işi ve pilav konusuna gelince, pirinç pilavı yerine bulgur pilavı tercih edebilirsiniz. Hamur işi hayatınızdan tamamen çıkabilir mi? Bu soruyu kendinize sorun. Hamur işleri büyük yasaklar değil, sadece sık yenmemesi ve dikkatli olunması gereken yiyeceklerdir. Sevdiğiniz yiyeceklerden tamamen uzak durmak zordur. Bir süre sonra tekrar yemeye başladığınızda kendinizi kolay durdurabilmek için zayıflama döneminde ayda 1 küçük ödüller hazırlayın. Tahlil sonuçlarıyla ilgili doktorunuzla irtibatı kesmeyin. Asansör kullanmadığınız için sizi özellikle tebrik ediyorum. Sağlıklı günler!