2000’li yılların başında dokuzuncu Cumhurbaşkanı-mız Süleyman Demirel’in göz ameliyatı için birkaç hafta New York’ta kaldık. Ameliyat sonrası nekahat günlerinde sevgili cumhurbaşkanı-mızla otelimizin hemen önündeki Central Park’ta kısa ve keyifli yürüyüşler yaptık. Bunlardan birinde Sayın Demirel’in bir bankta otururken etrafta dolaşan sincapları sevgiyle izlediğini ve sık sık dalıp gittiğini fark ettiğimde çok etkilenmiştim.
NEW YORK ’un tam ortasındaki o kocaman ve bir o kadar da muhteşem parkı ve o parkın hüzünlü yalnızlığını iyi bilir, bu şehre ne zaman uğrasam Central Park’ta kısa bir yürüyüş yapmaya gayret ederim. Bunu yorgun olmasam bile yaparım. Çünkü şehrin o büyük ve gürültülü kalabalığının tam ortasındaki bu huzurlu yalnızlık beni derinden etkiler. Yorgunsam dinlendirir, gerginsem sakinleştirir, mutluluk ve huzur verir.
2000’li yılların başında da ekonomik kriz vardı. Herkes gibi Süleyman Bey’in de kafası karışıktı. Beni etkileyen onun en karmaşık zamanlarda bile duygularını belli etmemesi, kafa karışıklığına yer vermemesiydi. Ama o küçük sincaplar, Central Park’ın dingin havası ve henüz yeşeren baharın ilk çiçek kokularının Demirel’i başka bir yerlere, huzura hatta daha derinlere götürdüğünü düşünmüştüm.
Sonbahar ve sincaplar
Geçenlerde Star TV’de Sevgili Uğur Dündar’ın akşam haberlerini izlerken aynı parkta bir başka tanıdık insanı, aynı bankta ve aynı durumda görünce çok şaşırdım. Bankta oturan başbakanımız Tayyip Erdoğan’dı. Önünden gelip geçenler ve korumaların çokluğundan kopmuş, biraz yorgun, biraz hüzünlü, biraz da sevimli bir hayranlıkla etrafında dolaşan sincapları seyrediyor, onlara yiyecek bir şeyler veriyor, yanına çağırıyordu. Nedendir bilmem sekiz yıl önce yaşadığım duyguların aynısını hissettim. Bana göre Tayyip Bey de bir zamanlar Süleyman Bey’in yaptığı gibi krizin tam ortasında keyifli bir huzur yolculuğuna çıkmıştı.
Ne iş yaparsak yapalım, işimiz ne kadar önemli olursa olsun iki temel şey hayatımızın vazgeçilmez hedeflerinin en başlarında yer alıyor: Mutluluk ve huzur. Bu iki önemli faktörün en çok da yorulduğumuz, yalnızlaştığımız, anlaşılamadığımız, sadakatsizliğe uğradığımız ya da hastalandığımız "zor zamanlarda" farkına varıyoruz.
Hepimizin, içinden mutluluk ve huzurun geçtiği kişisel alanlara ihtiyacı var. Herkesin mutluluk anlayışı, huzur arayışı farklı da olsa, bu iki güzel şeyin bizde uyandırdığı duygular üç aşağı beş yukarı aynı. Özellikle kriz günlerinde bu iki kavrama daha çok sarılmak, hem kendimizi hem de birbirimizi daha iyi anlamak için daha da zorunlu hale geliyor.
Bir tatlı huzur
Benim "huzurlu yaşama" konusunda rehber kabul ettiğim, şahsen tanımadığım, yüzünü görüp elini sıkmadığım ama büyük hayranlık duyduğum bir hocam var. Dr. Toksöz B. Karasu. Toksöz Hoca’yı biz pek tanımayız ama sıradan olmayan Amerikalıların büyük bir kısmı tanır. O mesleğinin zirvesine ulaşmış "yetişkin ruhlu ve manevi yanı güçlü" mükemmel bir kişiliktir. Erzurum’un Aşkalesi’nde doğup, İstanbul Üniversitesi’nde okuyan ve neredeyse yarım asırdan fazladır Amerika’da yaşayan Toksöz Hoca’yı okumadan mutluluk ve huzur üzerine kişisel gelişimi sağlamanın, bu iki mükemmel kavramı doğru dürüst anlamanın pek imkán dáhilinde olmadığını düşünürüm.
İki hafta kadar önce başbakanımızı New York’un orta yerinde, sonbaharın derin günlerinde, yapraklar, sincaplar, düşünceler ve yorgun gülümsemeler içinde gördüğümde de Toksöz Hoca’yı hatırladım. Çok uzun süreler, çok yüksek sorumluluklar taşımış bir kişinin tam yakınında olan biri olarak onu ve duygularını daha iyi anladığımı düşündüm. Aklıma yine ve hemen Toksöz Hoca’nın "huzurlu yaşama sanatı" isimli eserindeki artık adeta ezberim olan cümleler geldi(*).
Mutluluk mu, huzur mu?
Toksöz Hoca mutluluktan çok huzuru önemser, değer verir. "Herkesin arzulamakta olduğu o ’şey’, olağan ve geçici mutluluktan ziyade, olağanüstü ve kalıcı, keyifli bir huzurdur. Psikolojik bir ifadeyle, ruhlu ve manevi bir varlığa demir atmış, tam bir yetişkinlik halidir. Bu ruh halinin kapısını ancak hem ruhu hem de maneviyatı içeren birleşik bir anahtar açabilir. Bu anahtar, ruhu sevgi vasıtasıyla içerir: Başkalarını sevmek, çalışmayı sevmek ve ait olmayı sevmek. Maneviyatı ise inanç vasıtasıyla içerir: Kutsala inanmak, birliğe inanmak ve dönüşüme inanmak. Hepsi de Tanrı’ya inançta ve Tanrı sevgisinde zirveye ulaşır."
Ve son noktayı koyuyor: "Mutluluğun kolay ya da kestirme bir yolu yoktur. Yalnızca ona doğru giden, yavaş ve çetin bir yol vardır. Bu yolun bir sonu ya da varış çizgisi de yoktur, yalnızca bir başlama noktası vardır. Keyifli huzuru ararken, başlayabileceğiniz tek bir nokta yoktur. Şu anda bulunduğunuz nokta, başlamak için en ideal yerdir."
Toksöz B. Karasu / Huzurlu Yaşama
Sanatı / Boyner Yayınları
NOT ALIN
Dr. Toksöz
Karasu diyor ki...
"Yaşadığımız yapay ya da doğal- felaketleri psikolojik bakımdan nasıl atlatıyoruz? Bir sevdiğimizi kaybettikten, ciddi bir hastalıkla karşılaştıktan ve ölümle burun buruna geldikten sonra nasıl oluyor da hala hayatta anlam ve mutluluk buluyoruz? Tüm bu soruların cevabı yetişkin ruhlu ve maneviyatçı bir kişi olmakta yatar."
NOT ALIN
İyi bayramlar
Bugün güzel ve keyifli bir bayramın ilk günü. Bayram sabahları hepimizin içine güzel hisler veren, "ruh sağlığını iyileştiren" mükemmel ve etkili ilaçlardır. Ruhumuzu zenginleştiren, dinginleştiren, bizi ailelerimiz, dostlarımız, hemşerilerimiz ve yaşadığımız yerle birleştiren olağanüstü günlerdir. "Keyifli huzur yolculukları" için en iyi fırsatlardır. İçimize bıraktığı iyimserlik damlaları, bizden alıp götürdüğü yalnızlık, tereddüt, endişe, korku, düşmanlık, öfke, küslük duyguları nedeniyle ben bayram sabahlarını biraz da ruhsal ilaçlar gibi kabul ederim.
Ve yine Toksöz Hoca’nın dediği gibi, "başkalarını sevmenin, çalışmayı sevmenin, ait olmayı sevmenin" bir fırsatı bilirim. Çünkü iyileşmenin de, güzelleşmenin de, fark etmenin de yani "ruhun yolu" sevmekten geçiyor.
Hepinize sevgisi mutluluğu ve huzuru bol bayramlar diliyorum. Huzur ve mutluluk yazılarına yarın KELEBEK’te devam ediyoruz.