Ebru Akel’in yaşam tarzı sağlık yönünden iyi görülüyor. Birkaç istisna dışında yanlış bir seçim yapmadığı anlaşılıyor.
Yanlışların en yoğun olduğu alan yine aynı: "Beslenme tarzı ve besin seçimleri." Diğer bir problem de stres yönetiminde. Anlaşılan Ebru Hanım stresini yönetmede de bir hayli zorluk çekiyor.
SUŞİYE DİKKAT!
Ebru Akel’in besin seçimleri genelde doğru. Birinci sorun öğün atlaması. Kahvaltı alışkanlığı mükemmel ama özellikle yoğun iş dönemlerinde öğlen ve akşam yemeklerinin zamanlarını şaşırdığı anlaşılıyor. Besin seçimleri arasında balık, suşi, meyve-sebzeler özellikle enginar ve kereviz ön planda. Bunların hepsi mükemmele yakın seçimler. Suşi sağlıklı bir besin olarak kabul edilir ancak yapımında balık ve yengeç gibi deniz ürünleri çiğ kullanıldığından bunların temiz ve hijyenik hazırlandığından emin olmak gerekir. Çiğ besinlerde mikropların daha kolay üremesi ciddi bir dezavantajdır. Çözüm güvenilir yerlerde üretilen yerlerdeki suşileri tüketmekten geçiyor.
TÜRK MUTFAĞI BİR "FÜZYON"DUR
Sırası gelmişken geçen hafta okuduğum bir haberi de burada konu etmek isterim. Sevgili meslektaşım kalp cerrahı, Prof. Dr. Bingür Sönmez bir mülakatında Türkiye’de yaşanan hoş bir çelişkiye dikkati çekiyor: Sönmez’e göre, sağlıklı Akdeniz mutfağını Türkiye’nin batısından doğuya yaymamız, Antep’te, Urfa’da balık dükkánları ve lokantaları açmamız, Akdeniz beslenme tarzını bu bölgelere de sevdirmemiz gerekirken, tam tersini yapıyoruz. Kebap kültürünü doğudan batıya yayıyoruz.
Bu ilk bakışta doğru bir yaklaşım gibi görünüyorsa da aynı fikirde değilim. Türkiye kadar farklı lezzetleri, mutfakları barındıran çok az ülke var. Türk mutfağı müthiş bir "füzyon mutfağı"dır. Türk yemekleri ile Arap, Yahudi, Ermeni, hatta Yunan ve İtalyan mutfaklarının lezzetli bir buluşma noktasıdır. Bu farklı mutfak kültürlerinin bir arada bulunması, dünyanın sayılı mutfaklarından birine sahip olmamızı sağlıyor.
Kanaatimce Urfa’nın mutfağı da Gaziantep’in, Rize’nin, Ayvalık veya Antakya’nın mutfakları da özenle korunmalı, yaygınlaştırılmalıdır. Yapılması gereken bu mutfakların birbirleriyle daha keyifli, sağlıklı, lezzetli buluşmalar yapmasını sağlamak, yenilikler, farklılıklar yaratmaktır. Kısacası kebap kültürünün batıya doğru yayılması, biraz daha sağlıklı hale getirilmesi koşuluyla, sorun değildir ama biraz da balık, sebze-meyve, zeytinyağı ağırlıklı Akdeniz mutfağının da doğuya doğru yaygınlaştırılması gerekiyor. Ebru Akel’in beslenme notu: 8
STRESİNİ YÖNETMESİ GEREKİYOR
Ebru Akel’in stresle başı gerçekten dertte. Bu sayfada pek çok defa belirttik bir kez daha tekrarlayalım. Eğer stresi iyi yönetemiyorsanız, hayatınızı da iyi yönetemediğinizi kabul etmeniz gerekiyor. Ebru Akel’in stres notu düşük: 7
GENETİK MİRASI İYİ
Ebru Akel’in genetik mirası fena değil. Ailesinde yaygın osteoporoz sorunu olduğu anlaşılıyor ve muhtemelen Ebru Hanım da bu soruna aday gibi görünüyor. Ebru Akel’in genetik miras notu da iyi: 8
SAĞLIKLI ALIŞKANLIKLARI VAR
Ebru Akel’in ciddi bir kötü alışkanlığı da yok gibi. Sigara kullanmaması çok iyi bir seçim. Alkol tüketimini çok az miktarda şarap ile sınırlamış. Yaşam tarzı alışkanlıkları yönünden iyi bir not alıyor: 8
PİLATESİ O DA SEVİYOR
Ebru Akel’in aktivite planlaması da fena değil. Haftada beş gün düzenli yürümesi, yoga ve pilatesten istifade etmesi alkışlanacak seçimler. Ebru hanımın aktivite notu da iyi: 9
Ebru Akel’e başarılı, huzurlu, verimli, sağlıklı bir hayat diliyorum.
Ebru Akel’in not ortalaması: 8
HATIRLATMA
Sağlıklı ve kaliteli bir hayatın ipuçlarını anlattığımız Yaşasın Hayat programını pazar günü Kanal D’de saat 13.00’te izleyebilirsiniz. Bu hafta Prof. Dr. Münci Kalayoğlu ve Selda Alkor’un katılımıyla hepatit hastalığından korunma yolları ve organ nakliyle ilgili en sık sorulan soruları tartışacağız.
SÜT KEMİKLERE YARARLI MI?
Sütün içerdiği yüksek kalsiyum oranlarıyla kemikleri güçlendirdiği ve ileri yaşlarda özellikle menopoz sonrası dönemde kadınların kabusu haline gelen osteoporozu (kemik erimesi) önlediği biliniyor. 1997’de Harvard Üniversitesi’ndeki bir çalışma ise yüksek miktarda süt içen kadınlarda içmeyenlere göre kemik kırığı riskinin azalmadığını buldu. Yine çok göz önündeki bir diğer çalışma, Kadın Sağlığı Çalışması (WHI), kalsiyum ve vitamin D’nin kemik kırığı riskini azaltmadığı yönünde. Burada bilinmesi gereken nokta, örneğin WHI araştırmasında test edilen kadınlara ve placebo denilen gözlem grubuna hemen hemen aynı oranda kalsiyum tabletleri verilmesi ve bu nedenle her iki gruptaki kemik kırığı riskinin aynı oranda olmasıydı. Şu anda halen uzmanlar, özellikle menopoz sonrası kadınlarda, düşük yağ oranına sahip süt ve süt ürünleriyle yeşil yapraklı sebzeleri tüketmenin kalsiyum alımı açısından önem taşıdığını belirtiyorlar.
ÇİKOLATA KALBE YARARLI MI?
2001’deki bir çalışma, kakao ve bitter çikolatanın iyi kolesterol HDL’ yi yüzde 4 oranında artırdığını ortaya koydu. Bu çok lezzetli yiyeceği seven pek çok kişi çikolatanın kolesterollerine de iyi geleceğini düşünerek mutlu oldu. Ancak bilmedikleri nokta, bu çalışmanın sadece 23 kişi üzerinde yapılmasıydı.
Çalışma çikolatanın içerdiği flavanoller ile HDL kolesterolü artırdığını belirtiyordu. Ancak bu flavanoller çikolatanın yapım süresince yok olduğundan marketlerde satılan çikolatanın bu sağlık yararına sahip olması ne yazık ki mümkün değil. İçerdiği yüksek yağ, şeker ve kalori oranıyla çikolatanın kalbe yarardan çok zarar getireceğini bilmenizde fayda var.
KIRMIZI ŞARAP İÇMELİ MİSİNİZ?
1990’ların başında kırmızı şarap, içerdiği resveratrol gibi yararlı maddelerle kalp dostu ilan edilmişti. Kırmızı şarap sevmeyenler bile alkollü bir içeceğin sağlık yararlarından faydalanmaya karar verdiler. Ancak 1996’da Harvard Üniversitesi’nin bir araştırması, sadece kırmızı şarabın değil normal limitler içindeki tüm alkollü içeceklerin kalp hastalığı riskini azalttığını ortaya koydu. Şu anda uzmanlar günde 1-2 kadeh alkollü içeceğin kalbe iyi geldiğini ancak hiç alkol kullanmayan birinin sadece kalp yararı olduğu için alkol kullanmaya başlamaması gerektiğini belirtiyorlar.
NASIL YAŞIYORSUNUZ?
Ebru Akel (29)Sunucu ve oyuncu
En önemli sağlık sorunum bale eğitim günlerinden kalan bel fıtığım. Ayrıca, osteoporozdan ve kansızlıktan mustaribim. İş tempomun yoğunluğumdan dolayı zaman zaman yorgunluk hissediyorum. Ailemde bildiğim hiç önemli bir hastalık hatırlamıyorum. Zaten tüm aile bireyleri ileri yaşlarda bile sağlıklı bir şekilde yaşıyor. Biraz da bel fıtığımla baş etmek için düzenli olarak yoga ve pilates yapıyorum. Ayrıca haftada iki gün açık havada, üç gün bantta yürüyorum.
Daha çok kamera önünde bulunduğum için kiloma çok dikkat ediyorum. Sık sık diyete giriyorum. Maalesef kahvaltı dışındaki öğün saatlerim pek düzenli değil. Öğün arasında veya geceleri atıştırma alışkanlığım yok. Yalnız sosyal bir ortamda yemeğin ölçüsünü biraz kaçırıyorum. Balık türlerine, yine deniz ürünlerinin kullanıldığı suşiye bayılıyorum. Meyve ve tatlıyı severek yiyorum. Sebze türleri soframın vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. En başta da enginar ve kereviz. Hamur işlerinden uzak duruyorum, süt ürünlerini düzenli olarak tüketiyorum. Yemeklere hiç tuz ekmiyorum. Şekersiz çay ve kahve içiyorum. Besin desteği olarak C vitamini ve bazen CLA Max kullanıyorum. Sigara tiryakisi değilim. Haftada iki akşam iki kadeh kırmızı şarap içiyorum.
Stres nedeniyle başağrısı çekiyorum. Konsantrasyon eksikliği de cabası. Sanıyorum kendimi beğendiğimi ifade etmekten biraz çekinen bir yapıdayım. Stresten kurtulmak için solunum tekniklerinden faydalanıyorum.