Paylaş
İyi ama hayat boyu normalden çok daha fazla stres altında kalıp 90’larını görenler ne olacak? Fark nereden veya nelerden kaynaklanıyor? Yanıtı bu yazıda...
sİzİn de “Stres ömür törpüsüdür, ömrü kısaltır” diyeceğinizden eminim. Haklısınız da, çünkü sizi doğrulayan birçok bilimsel kanıt var.
Biri şu: Ömür süresini belirleyen unsurlardan biri de DNA’nın “telomer” bölgesinin uzunluğu. Araştırmalara bakılırsa “telomeriniz ne kadar uzunsa” o kadar çok yaşıyorsunuz. Stresin telomerleri kısalttığı yani gerçek bir ömür törpüsü olabildiği ise yıllar önce gösterildi. Bu iki bilgi sizi doğrulamaya yeter.
Peki tam tersi de doğru olabilir mi? En azından “bazıları” için? Bana göre olabilir. Mesela mı? Buyurun…
İŞTE BİRKAÇ ÖRNEK
Stresli bir ömür sürdüklerini, hatta stres havuzunda neredeyse boğulduklarını düşündüğümüz birçok politikacı var. Onlar bırakın seksenleri, doksanları bile rahatça geçebiliyor.
Mesela eski cumhurbaşkanlarımızdan İsmet İnönü, Celal Bayar, Kenan Evren, 9. Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel. Dünyadan da pek çok örnek var: ABD başkanlarının çoğu seksenli hatta doksanlı yaşları rahatça devirdi. Başka ülkelerden örnekler de var: Winston Churchill (91), Charles de Gaulle (80), Konrad Adenauer (91). Yazdıklarımın ömürlerinin yoğun bir stres sarmalı içinde geçtiği kesin mi? Kesin! Peki, onlar neden ve nasıl uzun bir ömür sürebildiler? Fark nereden veya nelerden kaynaklanıyor? Yanıtı şu iki ana başlık altında vermeye çalıştım...
Stresinizi nasıl alırdınız?
Stresİn kimileri için “ömür törpüsü”, kimileri için de “uzun ömür ilacı” gibi çalışmasının farklı nedenleri olabilir. Her şeyden evvel, stresin “tipi, süresi, tekrarlama şekli ve dozu” önemli ayrıntılar. Ayrıca “iyi” veya “kötü” stresler var. “Güç sahibi yapan” ya da “gücü sıfırlayan” stresler var. “Motive eden” veya “depresyona sokan” stresler var. Çok daha mühimi “iyi ya da kötü yönetilen” stresler var. İyi yönetilebiliyorsa stres bazıları için pek o kadar önemli de olmayabiliyor ve bu da çok mühim bir nokta.
Teflon mu, sünger misiniz?
Stresle kurduğunuz ilişkide sizin “kim olduğunuz, nasıl biri olduğunuz, daha doğrusu strese tepki verme biçiminiz” de önemli bir ayrıntı. Teflon mu, yoksa sünger misiniz? Teflonsanız yani üzerinize stresin zerresini bile yapıştırmayanlardansanız, stresler ciddi sorun çıkarmaz. Yok eğer her stresi sünger gibi çekip iliklerine kadar hissedenlerdenseniz yandınız! Stres tipi, süresi, yönetim biçimi ve yüklediği süreçler ve daha pek çok nedenle bazen ömür törpüsü olmak yerine ömür katkısı da olabilir.
Güneşlenirken ilk 20 dakika çok önemlidir
D vİtamİnİ stoklarken dikkat etmeniz gereken önemli bir ayrıntı da şu: Mayonuzu giyip güneşlendiğinizde cildiniz en fazla ilk 20-30 dakikalık süre içinde D vitamini üretebiliyor. Sonrasında üretim duruyor. Zira siz güneşlenmeye devam ettikçe üretilen D vitamini öncüleri inaktive oluyor. Bu da daha fazla güneşlenmenin daha çok D vitamini depolama anlamına gelmediğini anlatıyor.
5 SORUDA D VİTAMİNİ…
D vitamini ayrıcalıklı bir doğal güç. O sadece bir vitamin değil. Çok yönlü bir ilaç. Doğal bir eczane. Güçlü bir anti kanser madde. Bağışıklık sistemine destek veriyor. Kemik ve dişlerin sağlığı, sağlamlığından önce o sorumlu. Beyninizin iyi çalışması, saçınızın, cildinizin güzel olması, kalbinizin iyi pompalaması da bir ölçüde D vitamini ile bağlantılı. Bu nedenle D vitamini rezervlerimiz çok önemli. Yılda en az bir kez kontrol edilmesi lazım. Elektronik postamızda biriken beş D vitamini sorusuna gelince… Buyurun…
SORU 1: Kan seviyesi ne olmalı?
Önce şunu bilelim: Vücudumuzun D vitamini miktarını en iyi gösteren parametre 25 OHD, yani kalsiferol. Kalsiferol D vitamininin karaciğerde depolanan şekli ve bedenin D vitamini gücünün en sağlam göstergesi. 25 OHD’nin normal düzeyleri konusunda fikir birliği yok. Tahlil için gittiğiniz laboratuarların raporlarındaki rakamlar bile birbirinden farklı ve değişken. Benim prensibim şu: Alt sınır 30 ng/ml olarak kabul edilmeli, sağlık için de 50 ng/ml.nin üzeri hedeflenmeli! Üst rakam konusunda benim de tereddütlerim var. Kanaatimce 100’lü rakamları geçmemeli, 150 ng/ml üst sınır sayılmalı. Farklı düşünenler olabilir ama benim kanaatim bu yönde.
SORU 2: Güneşlendikten sonra ne yapmalı?
Çok sık karşılaştığımız bir soru da bu. Yaz boyu güneşlenen, adeta marsık gibi kararmasına rağmen kış başı analizlerinde D vitamini seviyeleri düşük bulunan pek çok insan var. Peki bu nasıl oluyor? Nedeni şu:
Güneşlendiğinizde cildinizin ürettiği D vitamini öncü maddesi kolekalsiferol (D3) cildinizdeki yağ bezlerinin salgılarıyla cildin üzerine doğru çöküyor ve 1-2 günlük bir süre içinde ciltten yeniden emilerek kana geçiyor. Daha sonra da karaciğer ve böbreklerde yapısal değişimlere uğrayıp aktif hale geliyor. Eğer güneşlendikten hemen sonra ve takip eden saatlerde şampuan ve sabunla bir güzel yıkanıp bol su ile sıcak bir duş alırsanız, cildiniz üzerindeki D vitamini öncüsü kolekalsiferolü bir güzel yok edersiniz. Su ne kadar sıcak, sabun-şampuan ne denli fazla ise D vitamini temizliğiniz de o denli başarılı olur! Güneşlendikten sonra güneş gören bölgelerinizi aşırı sabunlamayınız ve mümkünse ılık suyla duş alınız.
SORU 3: Yazın destek kullanmalı mı?
Bu da yanlış bir düşünce. Zira yaz tatiline çıkmadan önce D vitamini stoklarınız ne kadar güçlüyse o kadar çabuk ve iyi bronzlaşır, dolayısıyla güneş ışığının cildinizde oluşturabileceği zararlardan, tahribatlardan daha iyi korunmuş olursunuz. En azından daha ilk güneşe çıkışınızda nar gibi kızarıp haşlanmazsınız.
SORU 4: Ne zaman güneşlenmeli?
Farklı düşünceler var. Yıllardır daha güvenli diye önerdiğimiz öğle sonrası ve sabahın erken saatlerindeki güneşlenmelerin D vitamini üretimi için maalesef uygun zamanlar olmadığı anlaşılıyor. Cildinizi güneşin zararlarından korumak için yine bu saatlerde güneşe çıkın ama konu D vitamini üretimi ise bu işe öğle saatlerinde yağlanmadan, 15-30 dakika zaman ayırın. Öğleyin yapacağınız bu güneşlenmelerde her bir güneşlenme periyodu için cildiniz ortalama 25 bin ünite kadar D vitamini üretebiliyor.
SORU 5: Güneş yağı faydalı mı zararlı mı?
Güneş yağları güneşten gelen UVB ışınlarını engelliyor. Oysa cildimizdeki D vitamini öncü maddesinin aktifleşebilmesi için UVB ışınları lazım. Diğer taraftan güneş yağları güneşten gelen kanserojen UVA ışınlarını ise engelleyemiyor. Dolayısıyla güneş yağlarının bu iki farklı etkisi sonrası cildimize ulaşan UVA ışınları cilt kanserine yol açarken engellediğimiz UVB ışınları kanseri önleyen D vitamini üretimini gerçekleştiremiyor. O halde güneş yağlarının kullanımını da yeniden düşünmemiz lazım. Güneş yağlarına (kremleri) ilişkin bir problem de şu: Güneşlenme sonrasında yağlardan kurtulmak için sadece duş almanız yetmiyor. Çoğu zaman bol sabunla keselenmek zorunda da kalıyorsunuz. Bu da cilt yüzeyinize çıkan D vitamini öncülerini daha çok yok etmenizle eşanlamlı.
Paylaş