Paylaş
SORU 1
Omega-3 bağışıklığı güçlendirir mi?
Bu soruya hiç tereddütsüz evet diyebiliriz. Yağ asitleri arasında bağışıklık sistemine en çok destek olan grup Omega-3’tür. Kışa girerken Omega-3 kaynaklarımızı kontrol etmemiz, yeterince alıp almadığımızı hesaplamamız bağışıklığımız için yapacağımız en iyi işlerden biridir.
Balık sezonunun başlaması ile doğal Omega-3 kaynaklarımız da artacaktır. Haftada 2-3 kez balık yemek Omega-3 yönünden iyi bir beslenme alışkanlığıdır. Tabii ki tüketilen balığın cinsi ve miktarı da çok önemlidir. Soğuk sularda yetişen yağı bol balıklarda Omega-3 yağ asitlerinin miktarları daha fazla olduğunu hepimiz biliyoruz.
Omega-3’ün yararları saymakla bitmez! Kanın incelmesi, pıhtılaşma olasılığının azalması, kalp ritim bozukluklarının düzelmesi, damar içini döşeyen yüzeyin sağlıklı ve kaygan hale gelmesi, trigliserid düzeyinin düşmesi, HDL kolesterolün yükselmesi, kan basıncının daha kolay ayarlanabilmesi, belleğin güçlenmesi, kilo almanın güçleşip, kilo kaybının kolaylaşması, eklem sorunlarının geciktirilmesi bunların başlıcalarıdır.
Beynimizin yüzde 60’ı yağlardan oluşuyor ve bunun önemli bir kısmı omega-3 yağlarından meydana geliyor. Hamilelik döneminde yeteri kadar omega-3 kazanan annelerin doğacak çocukları daha kolay öğreniyor. Bu annelerde hamilelik sonrası depresyon riski azalıyor. Yeni doğan çocuklara omega-3 desteği sağlanması öğrenmelerini, odaklanmalarını kolaylaştırıyor. Omega-3 yağlarının depresyonu önlemede de büyük rolü var.
SORU 2
Beta-glükan işe yarıyor mu
Bu soruya doğrudan evet yerine “eğer” diyerek cevap verebiliriz. Eğer seçtiğiniz beta-glükan desteği güvenli bir ürünse ve kaliteli –patentli-, etkin, biyoyararlanımı yüksek olduğu kanıtlanmış bir beta glükanı yeterli miktarda alabiliyorsanız bağışıklığınıza katkısı olabilir. Bazı araştırmalarda beta-glükanın kanser hücrelerine karşı savaşta bağışıklığa destek olduğunu gösteren olumlu sonuçlar da elde edilmiştir.
Beta-glükanın kötü kolesterolün azalmasına katkıda bulunduğunu bildiren çalışmalar da var. AIDS hastaları arasında yapılan incelemelerde bağışıklık sisteminin beta-glükan ile desteklenmesinin ek enfeksiyonları azalttığı öne sürülmüştür.
SORU 3
D vitamini eksikliği bağışıklığı zayıflatır mı?
Sağlıklı bir bağışıklık sistemi için olmazsa olmazlar arasında D vitamini de önemli bir yer tutar. D vitamininin bağışıklık sistemi üzerinde de olumlu etkileri var. Yazın güneşlenerek vücudunu yeteri kadar D vitamini kazandıranların kışın daha az nezle ve grip oldukları biliniyor. D vitamininin bağışıklık sapmaları ile ilişkili olduğunu düşündüren hastalıkları da azaltabileceği, önleyip yavaşlatabileceği anlaşılıyor.
Örneğin, büyük bir çalışma D vitamini desteği alan kadınlarda Multiplskleroz (MS) hastalığının çok daha düşük oranlarda görüldüğünü ortaya çıkarmıştır.
D vitamini, kalsiyum ve fosfor emilimi, dolayısıyla da kemik ve diş sağlığı açısından da vazgeçilmezdir. Bazı hormonların düzenli ve yeterli salgılanması, ayrıca normal hücrelerin sağlıklı büyüme ve olgunlaşması için de gereklidir. Eksikliğinde kaslarda yorgunluk, kemik ağrıları ve duyarlılığı oluşur. Osteoporoz ve artrit riski artar.
D vitamini düzeyi yetersiz olan kişilerde kalp hastalıklarına daha sık rastlanır. Bu kişilerde kan basıncı yükselir, koroner damarlarda yangı (inflamasyon) artar, kan şekeri kontrolü bozulur.
D vitamininin bağışıklık sistemine desteği bazı kanser türlerine karşı etkisi ile kanıtlanmıştır. Yumurtalık, meme, prostat, kalınbağırsak, pankreas ve beyin kanserlerini önlemede ciddi görevler üstlendiği çeşitli araştırma sonuçlarında saptanmıştır. Öyle anlaşılıyor ki D vitamini kötü huylu hücrelere karşı bir yok edici veya sınırlayıcı gibi çalışıyor.
Bu denli önemli bir vitaminin gıdalarla ancak yüzde 20’sinin alınabildiğini, sentezi için güneş ışınlarına muhtaç olduğunu bilmemizde fayda var. Sonbaharın ilk günlerinde, biraz eğik de olsa güneş ışınlarından yararlanmanızı, kışa hazırlık için vitamin depolarınızın düzeyini kontrol ettirip gerekiyorsa destek kullanmanızı öneriyoruz.
SORU 4
Magnezyum immuniteyi dinlendirir mi?
Şüphesiz evet! Magnezyum bize enerji veren, yorgunluğumuzu gideren çok önemli bir mineraldir. Bu desteği sayesinde bağışıklığımızı güçlendirir. Ayrıca kas kramplarını önler, azaltır. Kas kaynaklı sızı ve ağrıları giderir. Fibromiyalji belirtilerini (gerginlik, yorgunluk, sızı ve ağrılar) engeller. Migren ataklarını azaltabilir.
Adet öncesi ve adet dönemindeki sorunları azaltır. Gerginlik, bunaltı, alınganlık, depresyon ve stresin düzeltilmesinde de destektir. Osteoporoz tedavisinde kalsiyuma yardımcıdır. Kalp ritim bozukluklarını azaltır, önler.
Şeker hastalığına bağlı bazı (özellikle göz) sorunları geciktirir. Kan basıncının kontrolünü kolaylaştırır. Magnezyum desteklerini çinko ve C vitamini ile birlikte kullanırsanız faydalanma kat sayınız daha yüksek olabilir.
SORU 5
Probiyotikler bağışıklığı destekler mi
Probiyotikler, gaz ve şişkinliğe iyi gelmenin ötesinde bağışıklık sistemimizin en büyük koruyucularından biridir. Hayata steril yani hiç bakteri içermeyen barsaklarla başlarız. Anne sütü, yüksek nitelikli bir barsak florası oluşturma konusunda ilk desteğimizdir.
Bağışıklık sistemimiz barsaklarımızdaki bakteri çeşidinin zenginleşmesiyle güçlenir. Bir erişkinin barsağında, yaklaşık 400 farklı çeşit bakteri yaşar. Sayıları yıllar içerisinde artarak 100000 ila 200000 milyarı bulur. Bu kadar kalabalık bir ordunun savunması da güçlü olur elbette!
Streptococcus, Saccharomyces, Bifidus, Lactobacillus ve diğerleri, kısaca “probiyotik ailesi” bizi birçok hastalıktan korur. Çeşitli vitaminlerin sentezine katkıda bulunur. Bazıları bebeklerin ishalini engeller, diğerleri ekzemaya iyi gelir ya da gribi önler. İçlerinde, özellikle diğerlerine göre daha etkin bir probiyotik türü yoktur.
Probiyotiklerin strese bağlı barsak belirtilerini azalttığını ortaya koyan çalışmalar var. Kronik stresin iritasyonlu barsak sendromunu (IBS=Huzursuz barsak sendromu), enflamasyonlu barsak hastalıklarını (Crohn’s hastalığı, ülseratif kolit) ve bazı besin alerjilerini arttırdığı biliniyor.
Araştırmacılara göre kronik stres zararlı bakterilerin barsak duvarına yapışmasını ve barsak çevresindeki lenf düğümlerine yayılmasını arttırıyor. Probiyotik kullanımı ise barsaktaki yararlı bakterileri sayısını arttırdığından, zararlı bakterilerin azalmasını ve kronik stresin barsak üzerindeki olumsuz sonuçlarını azaltıyor.
Paylaş