Paylaş
Sosyal fobi
Sosyal fobiler, sosyal yaşamın psikolojik tehditleridir. Sosyal fobi, bireyin, yabancı kişilerle karşılaştığı ya da diğerleri tarafından gözlenme olasılığının bulunduğu durumlarda yanlış bir şey yaparak rezil olacağı korkusu yaşaması halidir. Kişi zamanla bu durumlarla karşılaşmamak ve anksiyete yaşamamak için kendinde olumsuz duygular uyandıran ortamlara girmemeye ve bu ortamlardan kaçınmaya başlar.
Sosyal fobikler, performanslarını göstermeleri gereken sosyal durumlarda rezil olmaktan ya da olumsuz değerlendirilmekten aşırı korkarlar. Korktukları duruma maruz kaldıklarında, dikkati kendilerine yöneltir, sıklıkla kendilerini eleştirir ve terleme, kızarma, kalp atımında artış gibi fiziksel belirtiler gösterirler. Bu kişiler başkalarının bulunduğu ve performans göstermeleri gereken durumlarda, “Herkes bana bakıyor, kontrolümü kaybedeceğim, rezil olacağım” gibi düşüncelere kapılıp, durumlarını daha da karmaşık bir hale getirirler.
Sosyal fobikler kendilerini utangaç olarak tanımlar. Bu utangaçlığa yoğun anksiyete ve kaçınma davranışları da eşlik eder.
Sosyal fobiklerin bazıları diğer insanların önünde yemek yeme, yazı yazma ya da konuşma yapma gibi belirgin performans gerektiren durumlarda anksiyete yaşarken, bazı sosyal fobikler de gündelik yaşamın pek çok alanında karşılaştıkları etkinlikler karşısında yoğun anksiyete yaşarlar.
Dişçi korkusu
Dişçi korkusu tıbbî olarak; dişçiye gitmekten korkma veya hoşlanmama ile dişçiye gitmeyi iğrenç bulma gibi mantık dışı bazı durumları içerir. Bu korkunun kapsamında dişçi koltuğunda geriye doğru yatırılma, ellerin veya dişçilikte sıkça kullanılan delici aletin ağza sokulması, iğne korkusu ve kullanılan aletlerin steril olmadığı takdirde HİV, hepatit gibi bulaşıcı hastalıkların kapılabileceği korkuları da yer alır.
Bu korkular aslında bir bakıma kabul edilebilir korkulardır ve kişinin bu tür korkular içinde olmasında kendine göre haklı nedenleri bulunabilir. Ancak yaşantımızda her an için dişçiye gitme olasılığımız bulunduğundan hoşlanmadığımız bu durumlarla karşılaşmak zorunda kalabileceğimiz göz ardı edilmemelidir.
Dolayısıyla hoşunuza gitmese de bu duruma katlanmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Kan tutması
Halk arasında “kan tutması” olarak da bilinen fobi, aslında sık karşılaşılan bir durumdur. Bu korkuyu yaşayanlar, herhangi bir nedenle kan verme, iğne vurulma, diş çektirme ve diğer tıbbî işlemlerle karşılaşma durumunda kaldıklarında kalp atışlarında değişiklik, bulantı ve terleme gibi fiziksel belirtiler göstermenin yanında bayılacak gibi olabilirler ve bayılabilirler de.
Bu gibi direkt fobik durumlarla karşılaşma sırasında tepki gösteren ve ciddi korku yaşayan hastaların dışında, yalnızca “kan” sözcüğünü duymakla dahi bayılan ya da çeşitli bedensel tepkiler veren hastalar da bulunmaktadır.
Bazı hastalar da ambulans sireni duyduklarında, herhangi bir ameliyattan söz edildiğinde, gazetelerde bu tip haberleri okuduklarında veya televizyonda buna benzer sahneler izlediklerinde de büyük korku yaşarlar ve hem psikolojik hem de fiziksel rahatsızlıklar gösterirler.
Kan görme fobisi tedavisinde, kişinin istenmeyen durumla karşılaşması aşamalı olarak sağlanmakta ve uygulanan davranışçı tedaviyle hastanın seanslar arasında da ev ödevlerini yerine getirmesi istenmektedir.
Davranışçı tedavi sırasında kişinin fobik duruma alıştırılması aşamalı olarak sağlanmakta ve anksiyetenin seans içinde azaltılmasına yönelik çalışılmaktadır.
Asansör çekincesi: Klostrofobi
Klostrofobi, bireyin kapalı, basık yerlerde yaşadığı mantık dışı, yoğun korku halidir.
Başlangıcı genellikle 30’lu yaşlardır. Kadınlarda erkeklere oranla daha çok görülmektedir. Korkulan durumlara tipik örnekler arasında asansör, basık tavanlı odalar ve koridorlar, kapıları kapalı ve kalabalık otobüs, yeraltı çarşıları, metro, altgeçitlerde bulunmak ile oturulan oda kapısının kapalı veya kilitli olması gibi durumlar sayılabilir.
Kişiler, anılan yerlerde sıkışıp kalmaktan, dışarı çıkamamaktan, nefes alamamaktan ve boğulmaktan korkarlar. Bu kişiler, sinemaya, tiyatroya gidemez, gitseler de orta koltuklar yerine, kolayca dışarı çıkabilecekleri kapıya yakın yerleri tercih ederler.
Klostrofobik kişilerde görülen “boğulma” duygusu öylesine yoğundur ki, bu kişiler dik yakalı kazaklar giyindiklerinde rahatsız olurlar ve gömleklerinin yakalarını ilikleyemez, kravat ve kolye gibi aksesuvarları takamazlar.
Boğulma duygusu bu durumlarla sınırlı olmayıp, sisli ve kapalı havalar da benzer duygulara yol açmaktadır. Klosrofobik kişiler sisli ve kapalı havaları, etrafı saran, korkutucu bir duvar olarak algılarlar. Basık, dar ve kapalı alan oluşu nedeniyle hamam, duş, sauna gibi yerlerde de boğulma duygusu yaşarlar.
Yükseklik korkusu: Akrofobi
Yükseklik korkusu olanlar yüksek binalara çıkmadıkları gibi, odanın içinde, pencereye yakın alanlarda dahi oturmazlar. Akrofobik kişiler, asansöre binmekten korkarlar; ancak bu, asansör içinde hapis kalmaktan ya da boğulmaktan korkmakla değil, asansörün yukarı çıkışının yarattığı endişeyle oluşan bir korkudur.
Evlerde sıklıkla kullanılan ve pek çok insana zevk veren balkonlar, akrofobikler için anksiyete kaynağıdır. Bu kişiler, kendileri için oldukça zor bir mekân olan balkonlarda otursalar bile, odaya yakın tarafı tercih ederler. Uçağa binmekten korkan akrofobiklerin büyük bir bölümünde bu korkuya uçağın düşeceği korkusu da eşlik etmektedir. Bu durum kişinin çoğu zaman zorunlu olan uçak yolculuklarından kaçınmasına yol açarak, bireyin sosyal ve iş yaşamını olumsuz etkiler.
Özgül fobiler arasında yer alan akrofobi ve klostrofobide, fobik durumla (yüksek yer, kapalı yer) karşılaşanlarda anksiyete belirtileri ortaya çıkmaktadır. Bazen bu durumu düşünmek ve hayal etmekle dahi anksiyete yaşanabilmektedir.
Kapalı ortam korkusu: Agorafobi
Agorafobi, sıklıkla panik bozukluk gibi bazı psikiyatrik hastalıklara ikincil olarak gelişen bir durum olmakla birlikte, panik belirtileri göstermeyen bazı kişilerde de agorafobi gözlenmektedir. Agorafobi, yalnız sokağa çıkma, kalabalık yerlerde bulunmaktan korkma olarak tanımlanmaktadır. Panik atakla ilişkili agorafobide, ilk panik atak ev ortamı dışında gelişmişse, bireyde agorafobi gelişme olasılığı daha yüksek olmaktadır.
Kişiler, panik atak ya da panik bozukluk yaşadıktan sonra otobüse ve asansöre binme, dışarı çıkma, kalabalık caddeler ve mağazalarda bulunmaktan kaçınmaktadırlar. Bazen bu kişiler evde tek başlarına kalmaktan da korkarlar. Agorafobik kişiler, bahsedilen yerlerde bulunduklarında, daha önce yaşadıkları anksiyete belirtilerini yaşayacaklarını, kaçamayacaklarına ve kimseden yardım alamayacaklarına inanmaktadırlar.
Agorafobikler bazı ortamlardan kaçınsalar bile, bazen bu ortamlara katılmak zorunda olabilirler. Böylesi durumlarda, bu kişiler, kendilerine yardım edeceklerine inandıkları ve güven duydukları bir kişiyle dışarı çıkmakta ya da gittikleri yerde kolayca kaçabilecekleri, zorunlu durumlarda bile dışarı çıkmayı, işe gitmeyi ve diğer insanlarla birlikte gerçekleştirebilecekleri aktiviteleri reddetmekte ve kendilerini dışarıya göre daha güvenli gördükleri evlerine kapatmakta ve bu durum agorafobiklerin ve yakınlarının yaşamlarını sınırlayarak kişiyi, aile üyelerine bağımlı hale getirmektedir.
Paylaş