Paylaş
Çok domates tüketiyoruz
Biz sebze sever bir milletiz, bol sebze tüketiriz. Ayrıca yetiştirdiği sebzelerin çeşitliliği ve miktarı bakımından da lider ve kendine yetebilen nadir ülkelerden biriyiz.
Sebze konusun-daki iyi haberse bu hafta geldi: En çok tükettiğimiz sebze domatesmiş.
Domatesin bir “süper gıda” olduğu düşünülürse bu gerçekten de iyi, hatta iyi bile değil mükemmel bir haber. Çünkü daha çok domates daha çok likopen, potasyum, folik asit, posa ve daha az kalori, daha az kilo demek.
Daha çok likopen ise daha sağlıklı damarlar ve daha az kanser olasılığı anlamına geliyor.
Aktivite düzeyimiz artıyor
Bu da bir başka iyi haber. Haberin kaynağı bir “sağlıklı ev gereçleri” firmasının İSOS’a yaptırdığı araştırma. O araştırmanın diğer sonuçlarını önümüzdeki günlerde sayfamızda detaylı bir şekilde göreceksiniz. Şimdilik “ön haber” şu: Sadece şehirlerde değil, kasabalarda da hareket edenlerin sayısı artıyor. Kısacası “aktivite/egzersiz” meselesi bizim de -geç de olsa- gündemimize girmiş bulunuyor.
Nargile tehdidi büyüyor
Sigarayla mücadelede müthiş bir başarıya imza atıldı. Bu başarıda en büyük pay Sağlık Bakanlığımızın ve bizzat sayın Dr. Recep Akdağ’ın. Bu kesin. Bunu kimse inkâr da edemez. Kimse aksini söyleyemez. Takdir edilmek hakkıdır, alkışlıyoruz.
Ne var ki aynı başarıyı “nargile” meselesinde gösteremedik. Hatta biraz hoşgörülü davrandığımızı bile söyleyebiliriz. Oysa nargile de en az sigara kadar tehlikeli. Hatta ondan da beter, ondan da belalı.
Her şeyden evvel o da bir çoklu kanserojen kaynağı. Üstelik tıka basa da mikrop dolu. Ağızlıklarıyla her türlü virüsü, bakteriyi rahatça bulaştırabiliyor. İçindeki koku verici, tat verici kimyasal toksinler de işin cabası.
Özeti şudur: Nargile belası geleceğin en büyük sağlık tehditlerinden biridir. Aksini söyleyen varsa tartışmaya hazırım.
Depresyon hapında da şampiyon olduk
Sağlıkta, daha doğrusu sağlıksızlıkta pek çok konuda lider ülkeyiz.
Mesela kalp-damar hastalıkları söz konusu olduğunda Avrupa şampiyonuyuz.
Çocuk ölümleri meselesinde de iyi bir noktada olduğumuzu söylemek çok zor.
Aynı durum şimdi de depresyonda var.
Tüketilen depresyon haplarının miktarına bakılırsa neredeyse her 10 Türk vatandaşından biri depresyonda.
Sıkıntılı günler geçirdiğimizi ben de kabul ediyorum.
Kaygı verici süreçler yaşadığımızı ben de biliyorum.
Gelecekle ilgili bazı tereddütlerimiz, endişelerimiz var, farkındayım ama bunların hiçbiri bizi depresyon şampiyonu yapmamalı.
Sağlık Bakanlığımız şu depresyon konusuna da tüketilen hapların miktarına da bir el atmalı.
5 mühim ayrıntı
◊ Meşe ağaçları ancak 50 yaşından sonra meşe palamudu üretebiliyormuş.
◊ “En iyi” iyinin düşmanıymış.
◊ Başlamak bitirmenin yarısıymış.
◊ Hiçbir tohum çiçeğini göremezmiş.
◊ Her tohum kendi toprağında yeşerirmiş.
Öğrenmek ve yapmak istediğim 10 şey
1- “Hayır”la “evet”i dengelemeyi
2- “En iyi”nin “en basit” olan olduğunu fark edebilmeyi
3- “Her an”ımı değerlendirmeyi
4- Yaşadığım her sürece, yaptığım her işe daha çok “duygu” eklemeyi
5- “Kahkahanın gücünü” içselleştirebilmeyi
6- “Bariz” olanı “pas” geçmeyi
7- Her işi, her şeyi “eğlenceli” hale getirebilmeyi
8- “Dinlenme hakkı”nın hakkını sonuna kadar verebilmeyi
9- “Lütfen”in gücünden, “memnuniyetle”nin etkisinden daha çok ve sık yararlanabilmeyi
10- “Başkaları ne der?”i bir an önce terk edebilmeyi
Magnezyum, D vitamini, toksin ve kolesterol meselesi
◊ Magnezyum eksikliği: Kahve, alkol, idrar söktürücüler, kabızlık ilaçları gizli, gözden kaçan bir magnezyum eksikliğine yol açabiliyor.
Magnezyum eksikliklerinin en sık görülen belirtilerini ise yorgunluk, kas ağrıları, kramplar, yanma, uyuşma ve karıncalanmalar oluşturuyor, aklınızda olsun.
◊ D vitamini eksikliği: En yaygın sağlık sorunlarından biri de bu. Her üç kişiden ikisinde D vitamini noksanlığı var. Benim kanaatime göre kandaki düzeyi 60-100 ng/ml arasında tutmak en sağlıklı olanı. “Güneşlenerek” yani ciltte doğal yolla D vitamini üreterek bu eksikliği kapatmak en doğru yol. Bu mümkün olmadığında da D vitamini takviyelerinden istifade etmek lazım.
◊ Toksin çöplüğünde yaşıyoruz: Bedenlerimizin bir çeşit “toksin deposu” haline geldiği de kesin. Soluduğumuz hava, yiyip içtiklerimiz, temas ettiğimiz eşyalar, bedenimize sürdüğümüz kremler, deodorantlar, şampuanlar, saç boyalarının her biri birer toksin bombası.
Sadece son 50 yılda 50 binden fazla “toksin” yani “yeni kimyasal” ürettik.
Ve toksin temizleme sistemlerimiz bunların çoğunu temizlemekten aciz. Netice mi? Daha çok kanser! Daha çok alerji. Daha çok fibromiyalji!
◊ Kolesterolü yüksek olan ne yapmalı?:
Kolesterolün öyle “görüldüğü yerde vurulması gereken bir cani” olduğu doğru değil. Kan şekeri normal, kan basıncı mükemmel, trigliseridi normal sınırlar içinde, kilo sorunu bulunmayan, ailesinde ciddi bir kalp riski yoğunluğu bulunmayan birine LDL kolesterolü 150’yi azıcık geçti diye hemen bir kolesterol hapı yazmadan önce ciddi ciddi düşünmek, bir başka doktorun da fikrini almak lazım.
Paylaş