Paylaş
Bilimsel ve istatistiksel verilere göre bu dalga önümüzdeki yıllarda daha da yükselecek. Bazı fütüristlere bakılırsa 2050 sonrasında söz konusu dalganın -küresel yaşlanma sürecinin- bir “YAŞLANMA TSUNAMİSİ”ne dönüşmesi bile mümkün. Hatırlatayım, küresel ortalama yaşam süresi şimdilerde 73 yıl civarında. Bu rakamın yakında 80’leri geçip 90’lara bile ulaşabileceği tahmin ediliyor. Peki, doğum oranlarındaki düşüş de dikkate alınırsa bu iki hızlı değişimin sosyal ve ekonomik sonuçları ne olacak? Anlaşılan o ki bizi daha az doğuran ama daha çok yaşayıp daha uzun yaşayanların yoğun olduğu farklı bir dünya bekliyor. Her 3 kişiden birinin 65 yaş üzerinde olduğu yeni ve farklı bir dünya bu! Muhtemelen bu nedenle de daha şimdiden her ülkenin ve tabii ki bizim gibi orta gelir düzeyindeki ülkelerin bu muhtemel yaşlılık tsunamisine karşı ekonomik ve sosyal bakımdan hazırlıklı olmasında fayda var. Zira önümüzdeki o yeni dünyanın sadece ekonomik sorunları olmayacak bugünkünden daha farklı insani, biyolojik ve psikolojik değişimleri de toplumsal sorunlar yaratacak. Bir başka deyişle önümüzdeki yılların insanlarında sadece fiziksel değişimler ve bunlarla ilişkili “yaşlılığa bağlı kronik hastalıklar” (hipertansiyon, kalp damar hastalığı, kanserler, romatizmal hastalıklar, şeker hastalığı, Alzheimer...) söz konusu olmayacak, “psikolojik yaşlanmaya bağlı sağlık sorunları” da (uykusuzluk, kronik yorgunluk, depresyon, demans...) önemli birer sağlık tehdidine dönüşebilecek. Özetle ortalama yaşam süresinin uzaması muhakkak ki iyi ve sevindirici bir şey ama bu olumlu gelişmenin bedensel ve ruhsal sonuçlarına da daha şimdiden ciddi hazırlıklar yapmamız lazım.
BİR UYARI
YAŞLILIK YALNIZLIĞINA DİKKAT
Bilimsel veriler psikolojik yaşlanmanın en az bedensel yaşlanma kadar önemli bir uzun ömür ayrıntısı olduğunu gösteriyor. Psikolojik ve psikososyal faktörlerin örneğin sosyal izolasyonun çok güçlü birer yaşlanma kalitesi belirleyicisi oldukları özellikle pandemiden sonra çok daha iyi anlaşıldı. Bazı çalışmalarda psikososyal faktörlerin yaşlılık hastalıkları ve ölüm riski üzerinde en az fiziksel hareketsizlik, obezite, alkol tüketimi gibi iyi bilinen risk faktörlerinden daha da etkili olabilecekleri gösterildi. Kısacası psikolojik faktörlerin ve psikolojik yaşlanmanın özellikle de sosyal izolasyonun -buna basitçe YAŞLILIK YALNIZLIĞI da diyebiliriz- yaşlı sağlığı ve yaşam süresi üzerinde önemli etkileri var. Eğer yaşlanmayı iyi anlamak ve sonuçlarını doğru yönetmek istiyorsak yaşlılığın sadece fiziksel değişimleri üzerine odaklanmayı bırakmalı bunun yerine psikolojik ve davranışsal değişimlerini de dikkate almalı, yaşlılığın biyolojik ve psikolojik işlevleri arasındaki ilişkilere de odaklanmalıyız.
AKLINIZDA OLSUN
PSİKOLOJİK YAŞLANMA İÇİN 5 HATIRLATMA
HATIRLATMA 1: Psikolojik stres, kaygı bozukluğu ve buna eşlik eden anksiyete ile depresyon hali yaşlılık süreci için önemli birer BİYOLOJİK YAŞ HIZLANDIRICISI olabiliyor.
HATIRLATMA 2: Stres ve diğer olumsuz psikolojik faktörler -özellikle gelecek endişesi- “DNA METİLOMU”nu etkileyerek hücresel yaşlanmayı olumsuz yöne çeken genetik süreçleri tetikleyebiliyor.
HATIRLATMA 3: Uzamış ve sinsi stres süreçleri neredeyse bir TELOMER TÖRPÜSÜ gibi çalışarak telomerleri kısaltıyor. Telomer kısalması ise hücre ömrünün, neticede de doku ve organ ömrünün özetle biyolojik ömrün kısalması anlamına geliyor.
HATIRLATMA 4: Psikolojik ve sosyolojik faktörler, “multiomikler, metilasyon, gen ifadesi, enerji üretimi” gibi moleküler biyolojik değişimler yoluyla nöroplastisite -sinir sisteminin kendini yenileyebilme kabiliyeti-, kortikal kalınlık -beynin düşünsel fonksiyonlarının karar verici yapılanması- gibi yapıları etkileyerek “NÖROLOJİK YAŞLANMA”yı ve “BİLİŞSEL YIPRANMA”yı daha da hızlandırabiliyor.
HATIRLATMA 5: Yaşlılık sürecindeki sosyal/toplumsal bağlantıların -aile, akraba, eş, dost, arkadaş, komşu ilişkilerinin- kalitesi ve çokluğu, iyimser ya da kötümser kişilik yaklaşımları ile açık ya da gizli psikolojik travmalar da yaşlanmanın kalitesini düşüren biyolojik yaşı hızlandırıp ömür süresini kısaltan önemli psikolojik belirleyicilerdir.
ÖZETİ ŞUDUR
‘İKİNCİ 50’YE HAZIR MIYIZ
Yaşlanma sürecinin sadece fiziksel sonuçlarıyla ilgilenmek gibi bir yanlışı ısrarla sürdürdüğümüz anlaşılıyor. Ne var ki yaşlılık da tıpkı çocukluk, gençlik ve yetişkinlik gibi fizyolojik ve psikolojik bir bütünün ortak sonucudur. Yaşlılara yönelik yeni bir dünya oluştururken onlara kendilerini daha iyi hissedebilecekleri bir sosyal ortam oluşturmak, daha mutlu bir yaşam kuşatmasıyla hayatlarını sürdürmelerine yardım etmek, önümüzdeki yılların en önemli sosyal projelerinden biri olmak zorundadır. Yaşlanma sürecine giren yani “İKİNCİ 50”nin ilk mumunu üfleyenlerin kendileri de psikolojik yaşlanma konusuna en az biyolojik yaşlanma kadar önem vermeleri gerekiyor.
Paylaş