Paylaş
Özellikle ses kısıklığınız soğuk algınlığı, grip, akut üst solunum yolu enfeksiyonu ile ilgili diğer belirtilerle birlikteyse, fazla endişelenmeyin. Çünkü bu tür ses kısılmaları ses tellerinin şişmesi sonucu ortaya çıkıyor. Viral enfeksiyon iyileşince ses de düzeliyor. Ses kısıklığı bazen aşırı bağırmaktan, basınçlı konuşmaktan da kaynaklanabiliyor. Bu durumlarda ses telleri üzerinde gelişen ve “nodül” adı verilen şişlikler ses oluşumunda arızaya yol açıyor, sesin kalitesi ve gücü değişiyor. Bu soruna özellikle şarkıcılar, öğretmenler, politikacılar gibi sesini profesyonel nedenlerle uzun süre kullanmak zorunda kalan ama bu işi çoğu zaman hatalı teknikle yapan- kişilerde rsastlanıyor.
Neler yol açıyor
Ses tellerinde gelişen ve nodül adı verilen bu oluşumlar cerrahi olarak tedavi edilebiliyor. Bazı kişilerde ses teli içinde küçük kanamalar oluşuyor ve polip adı verilen şişlikler meydana geliyor. Bunların da cerrahi olarak tedavisi gerekiyor. Reflü hastalığı ses kısıklığının önemli nedenlerinden biri kabul ediliyor. Özellikle sabahları belirginleşen ve gün içinde şiddeti azalan ses kısıklığı varsa reflüden kuşkulanmak gerekiyor.
Alerjik nedenler, ileri derecede büyük guatrlar da ses kısıklığına yol açabiliyor. Ses kısıklığının en önemli nedeni ise kanserler. Özellikle yutma güçlüğü, boyunda şişlik, öksürükle kan gelmesi ve ses kısıklığının 23 haftadan fazla sürmesi durumunda işi şansa bırakmamak ve en kısa zamanda bir kulak burun boğaz uzmanından yardım istemek gerekiyor.
Ne yapmalı
Sık sık ses kısılmalarıyla karşılaşan biriyseniz konuşurken daha düşük ses perdesi kullanmaya, bağırmadan, basınçsız konuşmaya, konuşurken nefesinizi ayarlamayı öğrenmeye çalışın. Uzun süreli konuşmayın. Gürültülü, dumanlı, kirli havalı ortalarda uzun süre konuşmamaya dikkat edin. Sigara içmeyin, alkol kullanmayın, kuru ortamlarda uzun süre kalmayın. Sık sık ve az, sıcak ve soğuk olmayan sıvı alın. Boğazınızı sert, tahriş edecek şekilde temizlemeyin.
Ses kısıklığı sorununun teşhis ve tedavisinin kulak burun boğaz uzmanlarınca yapıldığını da unutmayın.
Romatizma hastaları yürümeli mi yürümemeli mi
Kalça ve diz eklemlerinde romatizmal sorunları olan biri aşırı kilolu değilse, usulüne uygun yapacağı yürüyüşlerle hastalığının tedavisine yardımcı olabilir. Çünkü yürüyüş kaslarınızı ve kemiklerinizi güçlendirir, eklem esnekliğinizi korumanıza yardımcı olur. Ayrıca psikolojik yararlar da sağlar. Kendinizi daha iyi hissedersiniz, moraliniz güçlenir, stres, yorgunluk, depresyon gibi sorunlardan uzak kalırsınız. Ayrıca uykunuz derinleşir, eklem sorunlarına bağlı gece ağrılarınız hafifler.
Önemli bir nokta da düzenli yürüyüşün kilo kontrolüne yardımcı olmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken şey plansız ve rast gelelikten uzak durmak, yürüyüş süresi ve dozunu iyi ayarlamaktır.
Yürüyüşe çıkmadan önce rahat, güvenli bir ayakkabı ve çorap seçmek de önemlidir. Yürüyüş kıyafetinin rahatlığı, nemi emen kumaşlardan yapılmış olması da önemli noktalardır. Yürüyüş yoğunluğunuzu yavaş yavaş artırmalı, yürüyüş öncesi ısınma ve yürüyüş sonrası soğuma için gerekli zamanları ayırmayı ihmal etmemelisiniz.
Birden bire uzun mesafeler yürümek yerine kademeli olarak artırılan kısa yürüyüşlerle işe başlamalısınız. Yürüyüşü eğlenceli hale getirmek de son derece önemli bir noktadır. Yürüyüş gruplarına katılmak süreci daha eğlenceli hale getirebilir.
Prostat kanserinin tanısında yeni bir test
Özellikle prostat biyopsisi sonucu negatif ama PSA değeri sabit yükseklikte olan kişilerde ikinci bir biyopsi yapıp yapmamaya karar vermeden önce yapılması tavsiye edilen, prostat kanserine özgü olduğu kabul edilen yeni bir genetik test var: PCA3. Bu test için parmakla yapılan prostat muayenesi sonunda alınan idrar örneği kullanılıyor. Ayrıca PCA3 skorlarının prostat bezinin boyutundan bağımsız olarak tümörün davranışı hakkında da bilgi verebileceği belirtiliyor.
Can sıkıcı bir sorun: Adet görmeme
Adet görememe iki şekilde olur: 16 yaşına kadar hiç adet olmamak veya adetlerin sonradan kesilmesi. Eğer genç bir kız 16 yaşına kadar hiç adet olmamışsa ciddi bir sorun olabilir.
Bu durumda problem kromozom bozukluğundan, hipotalamus dediğimiz beyin tabanındaki bölümün bozukluğundan, yine beyinde adet düzeninden sorumlu hipofiz bezinin hastalığından, bazen anne karnında gelişen fetüsün genital organlarının oluşmamasından olabilir.
Bazen de problem vajinanın enlemesine bir bölmeyle kapalı olmasından kaynaklanabilir ki, bu durumda adet kanı oluşur ama dışarıya atılamaz. Eğer adet görülmekte iken, sonradan görülmemeye başlanmışsa, doğurganlık çağında bir kadında ilk önce gebelik akla gelir. Bazen emzirme süresince de hiç adet olunmayabilir.
Bunlardan başka, bazen doğum kontrol hapları bırakılınca geçici olarak adetler başlayabilir, aşırı stres durumunda da yumurtlamalar aksadığı için adet görmeme sorunu başlayabilir.
Bazı ilaçlar, örneğin antidepresanlar, antipsikotikler, bazı kemoterapi ilaçları ve kortizonlar da adet görememe sorununa yol açabilir.
Aşırı zayıflık, aşırı egzersiz yapma, tiroit bezinin hastalıkları, hipofiz bezinin tümörleri, erken yumurtalık iflası, polikistik yumurtalık gibi hastalıklar, bazen de cerrahi işlemlerden sonra oluşan rahim içi yapışıklıklar da adet görememeye neden olabilir.
Doktorun yapacağı test, muayene ve radyolojik incelemeler ile teşhis konulur, bazen de laparoskopi ve histeroskopi ile iç genital organların incelenmesi gerekebilir.
Paylaş