Selülitin çözümü var mı

Bu hastalarımdan en sık işittiğim sorulardan biridir. Üzülerek belirteyim ki sorunun cevabı sadece bir cümleden ibarettir:

Selüliti azaltabilirsiniz, ilerlemesini kontrol altında tutabilirsiniz ama onu tamamen yok etmeniz mümkün değildir. Bu cümleyi sakın "selülite teslim olun" çağrısı gibi algılamayın, siz yine de onu "başı boş" bırakmayın.

Selülit sorunu yaygınlaştıkça pazarı da büyüyor! Kimileri krem ve losyonlar, kimileri özel aletler veya yüksek teknolojili masajlarla sorunu çözmeye çalışıyor. Diyet ve egzersiz önlemlerinden, mezoterapi ve benzeri tamamlayıcı tıp yöntemlerinden çare bekleyenler de var. Ne var ki bunlardan hiçbirisinin kesin çözüm olmadığını bilmek gerekiyor. Selülitle mücadele etmek zor! İyi bir selülit savaşçısı olmak için bilinmesi gereken çok şey var.

KİLO VERMEK YETMİYOR

Selülitin fazla kilolu kadınlarda daha kolay ortaya çıktığı ve daha şiddetli seyrettiği doğru ama en ince vücutta bile ortaya çıkabiliyor. Böyle baktığınızda selülitin kaç kilo aldığınız veya kaybettiğinizle ilgisi net değil. Çünkü selülite neden olan yağlar ile sizi şişmanlatan, beden ölçünüzü 36’dan 44’e fırlatan yağlar aynı değil. Kilo ile ilgili yağlar daha çok derinlerde, kemiklere yakın bölgelerde ve karın boşluğunda birikiyor. Selülitle ortaya çıkan o can sıkıcı görüntülere yol açan yağlarsa sadece cildin içinde, üst kısmında birikiyor. Siz ne kadar diyet yaparsanız yapın, selülit oluşturan yağların kılı kıpırdamıyor.

EGZERSİZSİZ OLMUYOR

"Peki hocam o zaman egzersizi neden öneriyorsunuz?" diye soracağınızı biliyorum. Selülite yol açan yağlar egzersizle harcayacağınız enerji için yakıt olarak kullanılmaz, yani egzersizle yakılamaz ama düzenli egzersiz selülitli bölgede dolaşım bozukluğunu giderdiğinden, selülitli dokunun beslenmesini ve temizlenmesini kolaylaştırdığı için faydalı bulunuyor. Kısacası düzenli egzersiz alışkanlığı ve kilo kontrolü selülitle mücadelede kesinlikle yararlı bir yoldur. Özellikle aerobik egzersizlerin ve bilhassa yürüyüş, kros ve yüzmenin yararlı olduğu biliniyor. Son zamanların moda egzersizi pilates de "antiselülit" bir etkiye sahip gibi görülüyor.

KAFEİN: İÇERDEN ZARARLI DIŞARDAN FAYDALI

Kremler ve losyonlar selülitli hanımlar için çok sevdikleri dostlar gibidir. Yanlarından hiç ayrılmazlar. Krem ve losyonlar, üreticileri ürünlerinin selülitli bölgedeki yağları erittiğini, toksinleri yok ettiğini, şişme-ödemi giderdiğini ve bölgesel dolaşımı iyileştirdiğini iddia eder. Dermatologların çoğu bu iddialara inanmaz ama bazıları bir kafein türü olan "metilksantin" ihtiva eden kremlerin birazcık etkili olabileceğini kabul eder.

Gerçekten de kafeinin hücreler arası suyu atmada ve yağların erimesini (lipoliz) hızlandırmakta oldukça etkili olduğunu düşünen bulgular var. "Metilksantin"in bölgesel dolaşımı iyileştirdiğini ileri sürenler de var. Kısacası içeceklerdeki kafeinin selülit yapmasına karşılık, cilde dışarıdan uygulanan kafein türevlerinin selüliti azaltabilmesi gibi hoş bir paradoks söz konusu.

Bir miktar yararlı olabilecek krem ve losyonların içinde işte bu nedenle kafein -metilksantin- var. Metilksantinin miktarı arttıkça etkisi de artıyor.

Bazı becerikli üreticiler kafein içeren çoraplar imal ederek (bu çorapların içinde L-Cartine de var) piyasaya çoktan verdiler. Selülit kremlerinin içerisine Karnitin, Lesitin, greyfurt veya portakal özütleri, zeytinyağı, keten tohumu, nar özütü gibi doğal maddeleri ilave edenlerin sayısı da bir hayli fazla. Bu maddeler içerisinde en çok dikkati çekeni L-Karnitin ve Lesitin. Zeytinyağının da -özellikle iyi bir masajla birlikte tatbik edildiğinde- faydalı olabileceğini belirtenler var.

Selülit tedavisinde kullanılan ürünler arasında pepditleri, yeşil çay özütlerini, yosun ekstrelerini içerenlerin sayısı da bir hayli fazla. Ayrıca doğal polifenollerden, flavon ve flavonoidlerden (Milk Thisle, Ginkgo Biloba ve EPO özütleri) içeren kremleri de tavsiye edenler var ama bunların etkili olup olmadıkları kuşkulu.

(Yarın devam edecek...)

Sıcakta egzersiz yaparken dikkatli olun

Sıcaklık derecesi arttıkça egzersize bağlı problemlerin ortaya çıkma olasılığı da yükseliyor. Aşırı sıcakta yapılan egzersizler sıcak kramplarını, sıcağa bağlı bitkinlik ve yorgunlukları ve sıcak çarpması gibi tehlikeli olasılıkları yükseltiyor. Eğer mümkünse sıcak havalarda yoğun egzersiz yapmayın. Özellikle havanın nemli olduğu saatlerde egzersizi erteleyin veya açık havada, sabahın erken saatlerinde ya da akşam saatlerinde yapın. Sıcak havada yapılan ağır egzersizlerin sıcak çarpması gibi çok tehlikeli sonuçlarının olabileceğini unutmayın.

Mezoterapi bilimsel bir çözüm değil ama

Popüler hale getirilmeye çalışılan bazı tedavi yöntemlerinin selülit ile tedavide hiçbir yeri olmadığı bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Bunlardan biri de mezoterapidir. Mezoterapi Fransa’da yaygın kullanım alanı bulan ama Fransız tıp otoritelerinin, derma-kozmetik uzmanlarının bile bilimsel olarak onaylamadığı bir tamamlayıcı tıp yöntemidir.

Bu yöntemde -içinde ne olduğu meçhul- bazı doğal karışımlar, cildin mezoderm tabakasına enjeksiyonla verilmektedir. Uygulayıcıları enjekte ettikleri maddelerin yağ erittiğini, dolaşımı düzenlediğini, lenf ödemini azalttığını, yağ hücrelerini parçaladığını, yağ hücrelerini sıkıştığı yerden kurtararak gevşettiğini, yağları daha iyi kullanılır hale getirdiğini -siz bu iddialara onlarcasını ekleyebilirsiniz- ileri sürerler ama bütün bu olağanüstü iyileşmelerin hangi maddeyle, hangi dozlarda, hangi fizyolojik mekanizmalarla oluştuğunu bir türlü açıklayamazlar.

İlaç olarak onaylanmış hiçbir mezoterapi ürünü de yoktur.

Bazı mezoterapi uygulayıcıları bu yöntemi kilo kaybı amacıyla da uygularlar ama hastaları aç bırakmayı da asla ihmal etmezler. Sözün kısası ne mezoterapi ne de son zamanlarda yaygınlaştırılmaya çalışılan karboksiterapinin selülit ya da kilo problemini çözmede bilimsel olarak kanıtlanmış herhangi bir yararı söz konusu değildir.

Greyfurt suyu hangi ilaçlarla etkileşiyor

Greyfurt suyu güçlü bir C vitamini ve antioksidan likopen kaynağı ama bazıları onunla ilaç içmekten korkuyor. Sorun aslında büyütüldüğü kadar ciddi de değil. Bu meyvede bulunan bazı kimyasalların belirli ilaçların etkisini değiştirebilmesi tam bir şansızlıktır. Eğer kolesterol düşürücü, depresyon giderici, kan basıncını düzenleyici bazı ilaçları kullanıyorsanız greyfurt suyu içerken dikkatli olmanızda yarar var.

Greyfurt suyuyla etkileştiği ve olumsuz yan etkilere yol açabildiği bilinen ilaçlar arasında sara-epilepsi ilacı "Karbamazepin", anti-depresan "Buspiron", "Klomiprabin" ve "Sertralin", ruhsal gevşetici "Diazepam", tansiyon düşürücü "Nifedipin", "Verapamil", "Felodipin", kalp ritmi düzenleyici "Amiodaron" da var ama özelikle iki ilacın greyfurt suyu ile birlikte alınmaması öneriliyor: Kolesterol azaltan "Atorvastatin", "Sinvastatin", "Lovastatin" ve sertleşme problemini tedavide kullanılan "Sildenafil" yani "Viagra"! Eğer yukarıdaki ilaçlardan birini kullanıyorsanız greyfurt suyu içmeden önce doktorunuza danışın.

Dr. Ece HATTAT

Candida enfeksiyonu yanlış anlaşılıyor

Bağırsaklarda Candida üremesi hali sürpriz değildir ve fizyolojik bir durumdan ibarettir. Bağırsakta Candida mantarının çoğalması ne enerji azalması ne karında şişkinlik, gaz, dolgunluk gibi şikayetlere ne de "balon varmış gibi" hislere neden olur. Diğer taraftan gastroenteroloji uzmanları bağırsakta Candida mevcudiyetinin yorgunluk, enerjisizlik, halsizlik gibi sorunlara da yol açmadığını belirtiyor. Ve son bir hatırlatma: Candida enfeksiyonu ne baş ağrısı yapıyor ne de konsantre olmakta zorluğa yol açıyor. Kısacası Candida konusunda bir yanlış anlama ve bilgilenme olduğu anlaşılıyor. Gerçek bir Candida enfeksiyonun tek ve değişmez bir belirtisi var: Ağır ve tedavisi güç ishaller. Bu sorunun çözümü ise gastroenteroloji uzmanlarının işidir. ealtinel@yasasinhayat.org

Dr. Evren ALTINEL

DİYET GÜNLÜĞÜ

Sorularınız için: Tel: (0212) 236 73 00

Son dönemde arkadaşlarım içinde bazı bitkisel otların bulunduğu, tatlı yeme arzusunu bastırıp, bağırsaklarda gaz şikayetlerini azaltan ve bir mantar türünün çoğalmasını engelleyen bir bitkisel ilaç kullanıyorlar. Faydaları var mıdır?

Bitkisel ilaçların faydası var mı

Okuyucularımızın son zamanlarda bize sık yönelttiği bir soru var: "Candida mantarı ile oluşan bağırsak enfeksiyonları, içinde kekik, kakule, karanfil, sarmısak, rezene, nane yağı gibi bitkisel özler olan tabletlerle tedavi edilebilir mi?" Yanıtını hemen verelim. Söz konusu bitki özütlerinin ve bunlardan yapılan tabletlerin Candida enfeksiyonunu tedavi etmeleri kesinlikle mümkün değildir. Candida enfeksiyonu sadece laboratuar olarak kanıtlandığında ilgili dal uzmanları tarafından reçeteli ilaçlarla tedavi edilebilen bir mantar hastalığıdır. Bitkisel haplar bu mantar enfeksiyonunun tedavisinde kullanılmaz. Kullanılsa da herhangi bir yarar sağlamaz. Söz konusu olan tatlı yeme arzusu ve benzeri şikayetleri azaltma konusunda herhangi bir bilimsel çalışma yoktur.

niluferinceis@yasasinhayat.org

Arkadaşlarım yemeğe başlayıncaya kadar ben tüm yemeği bitirmiş oluyorum. Yavaş yemem gerektiğini biliyorum ama bunu başaramıyorum. Ne öneririsiniz?

Hız tehlikeli olabilir

Hızlı yemenin sindirim sistemine ve kilo kontrolüne olumsuz etkileri olabilir. Sindirimi zorlaştırabilir, yememiz gerekenden daha doğrusu doyacağınız miktardan daha fazla yemiş olursunuz. Yediğinizden tat almazsınız ve tatmin olmazsınız. Yemekten sonra da atıştırma isteği devam eder. Bu sebeplerle yemeğinizi yavaş yiyin. Ayrıca midenizden beyninize sinyalin gitmesi için 20 dakika geçmesi gerekiyor. Halbuki biz 5 dakikada tüm yemeği bitirmiş oluyoruz. Hızlı yeme yemek sonrası uyku hali veya gaz şikayetlerine de neden olabilir. Bunu engellemek için;

3 saatten fazla aç kalmamaya çalışın

Yemeğe çorba, salata gibi yemesi uzun süren yemeklerle başlayın

Yemekten önce 1 bardak su için

Yemek yerken çatalı, kaşığı elinizden bırakın

Ağzınızdakini bitirmeden diğer lokmayı alıp almadığınızı kontrol edin

Yemekleri mümkünse ailece, arkadaşlarınızla yemeye çalışın. (Bu her zaman süreyi uzatır! Yalnızken daha hızlı yiyor olabilirsiniz.)

gunes@yasasinhayat.org

Alkolden zarar gördüğümü nasıl anlarım

Alkole bağlı sağlık zararlarının en iyi bilineni ve korkulanı karaciğer iltihaplanmasıdır. Bu soruna tıp dilinde "alkolik hepatit" ismi verilir. Az miktarda ve sadece eğlence ortamlarında, sosyal toplantılarda tüketilen alkolün bile karaciğer hasarlanmasına yol açabileceğini, hatta ağır derecede karaciğer yetmezliği ile sonuçlanabileceğini bilmekte fayda var.

Alkole bağlı karaciğer hasarının erken döneminde yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık hissi gibi belirtiler ortaya çıkar. Sorun ilerlediğinde tat duyusunda kayıp, iştahsızlık, bulantı ve kusmalar, karın ağrısı gibi değişiklikler de ortaya çıkabilir. Daha ilerlemiş dönemlerde gözde ve deride sararma, bellek karışıklıkları, karında şişlik gibi işaretler ortaya çıkar. Alkolün karaciğerde yaptığı hasarın hepatite veya siroza dönüşmeden daha yağlanma dönemindeyken yani erkenden fark edilmesi halinde iyileşme olasılığı yükseliyor.
Yazarın Tüm Yazıları