Paylaş
Önce şunun altını net olarak çizelim: Selülit bir hastalık, bir bozukluk, bir problem olmaktan çok ciltte estetik bir değişim, istenmeyen kozmetik bir gelişimdir.
İsterseniz kafanıza hiç takmazsınız. İsterseniz de en ufak bir selülitik değişimi dağlar gibi büyütür, sorun yaparsınız.
Diğer bir mühim nokta da şu: Selüliti olmayan kadınların sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır.
Gençliğinde “selülitim yok çok şükür” diye kasım kasım kasılanların çoğu yaşları 40’ı geçince sorunla bir şekilde tanışır.
Üçüncüsü bence daha önemli:
Uzmanlara göre selülit hormonal gücü yüksek hanımlarda daha sık görülen bir problem!
Bu açıdan bakıldığında “selülitim var” demek belki biraz da avantajlı bir durumu ifade etmiş olabilir, aklınızda olsun.
SELÜLİTİNİZ HANGİ TİP?
Selülit tipine göre değişen çözümler var. Baştan bu ayırımı yapabilmek ve uygun yaklaşımı seçebilmek sonuca çok olumlu katkı sağlıyor.
Tip 1 selülit, “sulu selülit” diyebileceğimiz tür. Çünkü toplardamarların ve lenf damarlarının dolaşım yetersizliğinden veya hormonal dengesizliklerden kaynaklanan su birikimi nedeniyle oluşuyor.
Vücutta su tutulumu yaygın oluyor. Bacaklar şiş ve dolgun görünüyor. Varis de eşlik edebiliyor. Bu tür selülitler pek belirgin olmayabiliyor. Ancak cilt iki parmak arasında sıkıştırıldığında fark ediliyor.
Tip 2 selülit, “yağlı selülit” ve adı üzerinde sebebi vücudun yağ fazlası! Yani kilo fazlası! Karında, kalçalarda, üst bacaklarda, meşhur “binici pantolonu” görünümünü veren bölgede yağ hücreleri dolup taşıyor!
Cilt gevşek, kalın, solgun ve donuk. Adeta ütüsü bozulmuş gibi...
Tip 3 selülit, “ağrılı selülit” diye de tanımlanabilir. Sert, kalın ve ağrılı, ortadan kaldırılması çok zor, derinleşmiş bir tür.
Özellikle kolların ve bacakların iç kısımlarında, dizlerin içlerinde ve kalçalarda yer alıyor.
Bu üç farklı selülit tipinin karma olanlarına da rastlamak olası. Önemli olan en etkili mücadele yöntemini bulup sabırla uygulamak.
NETİCE...
Selülitin kökünü kazıyan etkili bir hap, şurup, krem, merhem ya da teknolojik çözüm hâlâ yok.
Bazı uygulamalar veya ürünlerle problem bir ölçüde kontrol altına alınabiliyor o kadar.
Burada da “köklü ve kalıcı çözüm” sizin elinizde: DAHA DOĞRU BESLENMELİ VE DAHA ÇOK AKTİVİTE YAPMALISINIZ.
Özellikle düzenli yürüyüşler, yüzme ve pilates-yoga çalışmalarının faydalı olacağına inanılıyor.
ANTİ-SELÜLİT BESLENME PLANI
* Tuzu azaltın, su içmeyi unutmayın.
* Yapay tatlandırıcılar ve renklendiricilerden uzak durun.
* Bol bol sebze ve yeterince meyve yiyin. Özellikle koyu renkli olanlarını tüketin: Domates, elma, greyfurt, siyah üzüm, ıspanak, biber...
* Kafeini azaltın.
* Alkol kullanmayın ya da azaltın. Serbest radikal zararlarından koruyucu antioksidan ihtiva eden, cilt dolaşımını koruyup destekleyen 1-2 bardak kırmızı şaraba izin var.
* Şekeri kesin ya da azaltın.
* Daha az kalori tüketin, yağları azaltın. Düşük yağlı bir diyet, aerobik egzersiz kadar etkin bir selülit azaltıcısıdır. John Hopkins Üniversitesi’nden Prof. Maria Simmson yüksek yağlı beslenmenin selülitin en önemli etkeni olduğunu belirtmektedir. Günlük toplam yağ tüketiminizi, yağdan gelen kalorileri yüzde 25’in altına indirerek sınırlayabilirsiniz. Bunun için kullandığınız besinlerin yağ muhtevalarını dikkatle inceleyin, yarım yağlı veya yağsız besinlere yönelin.
MASAJ İYİ GELİR Mİ?
Deneyimli ve eğitimli birinin yapacağı masaj, selülitli alanda kan dolaşımını artırıp bölgesel ödemin çözülmesini hızlandırarak faydalı olabilir. Masaj, lenf dolaşımını iyileştirip yağ hücrelerine hapsolan suyun atılmasını kolaylaştırdığı için de faydalı olabilir. Masaj, toksinlerden kurtulmayı da destekler.
Selülit için ille de bir şey kullanmak istiyorsanız, bizim önerimiz badem yağı, susam yağı ve narenciyelerden elde edilen meyve asitleri, nar ve siyah üzüm özütleri içeren karışımlarla yapılacak hafif ama uzun süreli masajlardır.
Masaj tekniğini uygulayarak, cilt-cilt altı dokuları toplayıp bırakarak, yağ hücrelerinin içeriğini hareketlendiren, lenf dolaşımını hızlandıran ve kollajen aktivitesini yoğunlaştıran “lifting” cihazları (Endermolift, Lipomassage) ile profesyonel anlamda destek almak da olasıdır.
Günde 2-2,5 litre su içmeyi ve her gün en az bir kez yarım saat yürümeyi de unutmamalı.
KAFEİN: İÇTEN ZARARLI, DIŞTAN YARARLI
Kremler, jeller ve vücut yağları, selülitli hanımların yakın dostudur. Her bahar görüşürler! Üreticileri bu ürünlerin selülitli bölgedeki yağları erittiğini, toksinleri yok ettiğini, şişme ve ödemi giderdiğini iddia ederler.
Dermatologların çoğu, bu ürünlerde bulunan ve bir kafein türü olan “metilksantin”in etkili olabileceğini kabul ediyor. Kafeinin üç önemli faydası olduğu belirtiliyor: Yağ hücrelerinde (adiposit) biriken yağları azaltma, yağ depolanmasına engel olma ve glikozun taşınmasına katkı. Bu sayede hücreler arası suyu atmada ve yağların erimesini (lipoliz) hızlandırmada oldukça etkili olduğu düşünülüyor.
“Metilksantin”in bölgesel dolaşımı iyileştirdiğini ileri sürenler de var. Kısacası içeceklerdeki kafeinin selülit yapmasına karşılık, cilde dışarıdan uygulanan kafein türevlerinin selüliti azaltabilmesi gibi hoş bir paradoks söz konusu.
Paylaş