Sağlıkta da domino etkisi var

Dr. Deepak Chopra “beden holografiktir, ‘biyo-işaretler’den birini değiştirdiğinizde diğerlerini de etkilersiniz” diyor. Doğru bir düşünce. Holografik yapılanma sadece bedensel değil, ruhsal organizasyonlarımız için de geçerlidir. Bedende ve ruhta taşlardan biri yerinden oynadı mı, her şey birbiri ardına değişiverir. Yani “domino etkisi” anında devrededir.

Bitmedi! Holografik yapılanma veya domino etkisi “Beden-ruh organizasyonu” için de geçerlidir. Bedendeki bir biyolojik işaretin değişikliği, bir farklılaşma ruhsal yapılanmada da değişimlere yol açar. Ruhsal yapılanmadaki farklılaşmalar bedensel depremlere veya yenilenmelere sebep olabilir. İsterseniz bu önemli konuyu bazı örneklerle biraz daha açmaya gayret edelim. Buyurun...

Şekerden tansiyona yolculuk

Kan şeker seviyelerimizin kabul edilebilir bir aralığı var. Bu aralıktaki yükselmeler de, düşmeler de şeker dengesi dışında pek çok dengeyi hemen etkiler.
Diyelim ki kan şekeriniz yükselmeye başladı, 90 iken 100; 100 iken 150 oldu. Bu değişimi çok geçmeden kanınızda trigliserid isimli yağın artması, kötü kolesterol LDL’nizin yükselmeye başlaması ve ürik asidinizin çoğalması izler. Kelebek kanatlarını kan şekeri dengesi bölgesinde çırpmaya başlamıştır ama o kanat çırpışların rüzgârları başka birçok biyo işareti de etkileyeme başlamıştır.
Kan şekerinizdeki küçük bir değişim bir süre sonra damarlarınızın sertleşip tansiyonunuzun yükselmesine, gözünüz, kalbiniz ve böbreklerinizin bundan olumsuz yönde etkilenmesine yol açarak sizi hasta edebilecektir.

Üzüntünün depresyona dönüşümü

Benzer kural “ruhsal holografik yapılanma” için de geçerlidir. İşte oradan bir örnek: Eğer sıradan bir üzüntüyü –ki son derece doğal bir ruhsal tepkidir- gereğinden fazla uzatır ve yoğunlaştırırsanız süreç bir süre sonra önce keder çizgisine, sonra da klinik depresyona dönüşebilecektir. Dahası bu son değişim panik bozukluk ve daha pek çok ruhsal problemi birbiri ardına davet edebilecektir.

Ruhsal sorundan bedensel hastalığa

“Domino etkisi” kuralı beden ve ruh ilişkisinde de geçerlidir. Önce bir negatif örnek verelim: Depresyondaysanız, depresyonunuz ağırsa ve fazlaca uzamışsa zamanla bedensel fonksiyonlarınızda da aksamalar başlar.
Bağışıklığınız zayıflar. İştah dengeniz altüst olur. Kalp krizine, beyin felcine bile davetiye çıkarırsınız. Stresinizi uzun süre kontrol edemezseniz eğer tansiyon ayarınız, kalp hızınız ve daha pek çok bedensel parametreniz bundan etkilenir.
Panik bozukluğunuz nedeniyle sık sık panik ataklarla sarsılıp duruyorsanız eğer tansiyon patlamaları, taşikardi nöbetleri içinde kıvranıp durmanız kaçınılmaz hale gelebilir.

Bedensel problemden ruhsal soruna

Ruhun bedeni etkilediği gibi bedenin de ruhu etkileyebileceğini unutmayın. Bir örnek: Diyelim ki uzun süredir geçmeyen ve şiddetli ağrılı ataklarla seyreden kronik romatizmal bir hastalığınız var.
Sizin bir süre sonra depresyonla tanışma ihtimaliniz de bir hayli yüksektir. Veya tiroid beziniz aşırı çalışıyorsa eğer duygusal dengeniz altüst olabilecek, öfke tepkileriniz kontrolsüz kalabilecektir. Uzun süredir kanserle mücadele eden birinin yaşadığı bedensel sıkıntıların da ruhsal yansımaları olabileceğini hepimiz çok iyi biliyoruz.

SONUÇ: PEKİ NE YAPMALI?

Beden kendi içinde ruh kendi içinde “holografiktir”, beden-ruh ilişkisinde de “holografik bir ilişki” ya da “domino etkisi” kesindir.
Bu nedenle de biyolojik ayarlarınızı etkileyerek, olumlu yönde değiştirerek ruhsal yaşınızı (psikolojik yaş) etkileyebilir; algılarınızı değiştirip kendinize daha iyi “iç mesajlar” göndererek bedensel yaşınızı (biyolojik yaş) değiştirebilirsiniz.
Hayatımıza kalite katmak, hayat kalitemizi yüksek tutmak hepimizin ortak arzusu.
Bu işin parayla pulla da çok bir ilgisi yok.
Kaliteli hayat sizden sadece bir tutam eğitim, bir avuç kültür, kucak dolusu da gayret ve sevgi ister.
Kaliteli hayat için her şeyden evvel fiziksel ve ruhsal kapasitenizi güçlendirin.
Bunu yaparken de “küçük ve basit değişimlerin” bile “domino etkisi” ile büyük faydalar getireceğini bilin.

10 önemli nokta

k Saçlar da cildimiz gibidir, dışarıdan değil, içeriden beslenir.
k Saçlar “şampuanlarla” değil, doğru besinlerle güçlenir.
k Saç çıkaran ya da dökülmeyi doğrudan etkileyebilen bir şampuan (maalesef) hâlâ üretilememiştir.
k Bazı şampuanlar ise dengesiz PH’ları ve kimyasal yapıları nedeniyle fayda yerine zarar bile verebilir.
k Saç dökülmesini önlediği ileri sürülen takviyelerin de yüzde 90’ı etkisizdir.
k Diğer taraftan bazı ilaçlar da (kemoterapi) saç dökülmesini hızlandırabilmektedir.
k Doğru olanı “neden dökülüyor?” sorusunun cevabını verebilmektir.
k Demir mi eksik? Çinko, D vitamini, B12, biotin mi noksan bilmek gerekir.
k Psikolojik sebepler mikrobik hastalıklar da önemli nedenlerdir.
k Saç sorunlarında tedaviyi bir dermatolog üstlenmelidir.