Paylaş
Kilo sorunu olanların aklına nedense hemen “diyet yapmak”, yani “yediklerini kısmak” ve fazla yağlardan bu şekilde kurtulmak gelir. Çoğu kilo sorununun ardında gereğinden fazla yemek ve gereksiz şeyleri rastgele, dikkatsizce tüketmek yanlışı olduğundan, haksız da sayılmazlar.
Ama kilo sorununun sadece diyetle çözülebileceğini düşünmek her zaman geçerli olabilen bir kural değildir.
Fazla kiloluların bazılarının (hatta çoğunun) “çok yedikleri” için değil, yanlış beslendikleri için kilo aldıkları da kesindir ve bu bilgi özellikle “kronik diyetçiler” ve “diyet gazileri” için geçerlidir.
Zira bu kişilerin çoğu sorunun çözümünün yalnızca “aç kalmak”ta, “şok diyetler” yapmak veya saçma sapan beslenme önerilerini dergilerden, gazetelerden kestikleri, internetten indirdikleri diyet listelerini uygulamaktan geçtiğini zanneder.
Bu şekilde de metabolizmalarını bozup kilo ayar sistemlerinin canına okurlar.
Bu kronik diyetçilerin çoğu da iyi niyetli hanımlardır.
Oysa hanımların kas yağ oranları erkeklere göre daha hassas, daha problemli, kas kitleleri de erkeklerden daha azdır.
Yaptıkları her yanlış diyetle de yağ yerine kas yakmışlar, yani “kas fakiri” bedene mahkûm olmuşlardır.
Peki ne yapılmalı? Yanıtı yandaki kutuda bulabilirsiniz...
Neden kilo aldım?
Kilo sorununa bakış açısı son yıllarda çok değişti. Problemin bir değil, iki de değil, üç boyutlu olduğu anlaşıldı: Yanlış beslenmek ilk sorundu. İkincisi hareketsizlik, üçüncüsü de metabolik/hormonal problemlerdi.
Sadece yanlış beslenmenin bile kendi içinde pek çok alt grubu vardı. Kiminin gereğinden fazla yediği için kilo alırken kiminin de gereği kadar yemediği ya da yanlış şeylerle beslendiği için kilo aldığı anlaşıldı.
Bunların içinde yanlış zamanda yanlış öğün tüketenler, gıda kombinasyonlarını yanlış yapanlar, beden yapısına uygun gıda alımını beceremedikleri için kilo alanlar da var.
Kısacası kilo sorunu sadece kalorileri sayarak, kalorileri kısıtlayıp bedeni bir çeşit “kalori sayma” makinesi sayarak çözümlenebilecek bir problem değil.
Çözüme daha farklı boyutlardan, açılardan bakmak, daha bilimsel ve tıbbi yaklaşımlar yapmak zorundayız.
Ve tabii bütün bunları yaparken de bütüncül yaklaşmayı, yani “beslenme-aktivite” ilişkisini doğru kurgulamayı da unutmamalıyız.
Özeti şudur: Kilo vermeye karar verdiyseniz çözüme “ben bu kiloları neden aldım?” sorusuna yanıt arayarak başlayın...
Kaotik egzersiz zayıflatıyor
Kilo vermek ve zinde kalmak amacıyla egzersizinizi kademeli olarak artırmalısınız. Şişman ya da fazla kiloluysanız egzersizinizi haftada beş saat olacak şekilde yavaş yavaş yoğunlaştırmalı, uzatmalısınız.
Yürüyorsanız, adımlarınızı sıklaştırmalı ya da kısa sürelerle, çok düşük hızda koşu yapmalısınız.
Aerobik egzersizlere ek olarak programınıza ağırlık kaldırma egzersizlerini de eklemelisiniz. Aerobikten yağ yakmak amacıyla en üst faydayı sağlamak için, daha kısa dönem aralıklarını kullanın.
Bu tarz bir egzersiz programıyla araştırmalara göre, daha fazla yağ yakılmaktadır. “Kaotik egzersizler” olarak tanımlanan bu yeni yaklaşımda egzersiz süresince, egzersizin aerobik yapısının bozulmadığı, hız ve yoğunluk değişimleri yapılmaktadır.
Ani yükselmeler ve yavaşlamalarla egzersiz yoğunluğu sık sık değiştirilmektedir. Milyonlarca yıl önce insanlar kaçma, kovalama ve avlanma ritmiyle yaşamlarını sürdürürken düzenli sürelerde yapılan hareketler değil, beklenmedik hareketlerle yaşam sürdürüyorlardı. Kaotik bir egzersiz çalışması bu nedenle kilo yönetiminizi kolaylaştırır. Siz de genetik hafızanızı tazeleyin, kaotik egzersizlerle daha çok yağ yakın. Kilolarınızı daha kolay denetlediğinizi göreceksiniz.
Eğer aerobik egzersizi yapıyorsanız mutlaka birisiyle karşılıklı konuşabilecek düzeyde kalmalısınız. Bu düzeydeki bir aerobik egzersizle, daha fazla yağ yakacak ve kalbinizin daha güçlü pompalamasını sağlayacaksınız.
Daha fazla yağ yakmak için “kaos” yaratın! Bedeninizi kaosun karmaşık hızı ve ritmiyle şaşırtın ve gafil avlayın...
Yaşlandıkça belleğimiz neden zayıflar?
Yaşlanan beyin ne kadar dikkat edilirse edilsin pek çok alanda bazı doğal sorunlar yaşar. Bunlar yaşa bağlı bellek bozukluklarını bir ölçüde hoş görmemizi sağlar. Ama yine de alınabilecek pek çok önlem var.
Biz ne yaparsak yapalım yaşlılık kaçınılmaz bir “kayıplar” süreci olarak hükmünü icra edecektir. Yaşlılığın kayıplarını azaltmak, ertelemek, etkilerini hafifletmek mümkün olsa da tümüyle yok etmek kesinlikle imkansızdır ve bellek kaybı da bunlardan biridir.
Bellek zayıflaması doğal yaşlanmanın ayrılmaz bir parçası, hatta vazgeçilmezidir. Biz ne yaparsak yapalım beynimizin kapasitesi zamanla azalacak. Biz bunu normal bir değişim olarak görmek zorundayız.
Zira yaşlanma bir bütündür, ondan her organ az ya da çok ama mutlaka etkilenir. Yaşlanma sürecine girenlerin kiminde az, kiminde çok bazı beyin sorunları da gelişir.
Sağlıklı bir yetişkinin beyninde yaklaşık yüz milyon sinir hücresi, yani nöron var. Bunlar normalde çok sağlam ve uzun ömürlü hücreler. Böyle olduğu için de sağlıklı biri hayatı boyunca çok az nöron kaybeder. Ne var ki sayıları azalmasa da yaşlı nöronların bir miktar küçülmeye uğradıkları kesindir ve yaşlandıkça ortaya çıkan zihinsel güç kaybı bu küçülmeyle bir ölçüde bağlantılı olabilir. Yaşlanan beynin sorunları sadece nöronlarının küçülmesiyle de sınırlı kalmaz, nöronlar arası iletişimi sağlayan, kimyasal aracıların üretimi de yaş ilerledikçe azalır.
Bu düşmenin de bellek kaybını etkilemesi kaçınılmazdır. Beyin damarsal yaşlanmadan da payını alır, yaş ilerledikçe beyinde kan akışı da azalır. Bu da daha az beslenen, daha az üreten, daha düşük kapasitede çalışan bir beyin dokusu demektir.
Kısacası yaşlanan beyin ne kadar dikkat edilirse edilsin pek çok alanda bazı doğal sorunlar yaşar ve bunlar yaşa bağlı bellek bozukluklarını bir ölçüde hoş görmemizi sağlar. Ama yine de yapılabilecek pek çok iş, alınabilecek birçok önlem var: Daha çok bedensel aktivite, daha çok zihinsel jimnastik, daha güzel bir uyku düzeni, daha az stresli bir hayat, daha bol omega-3, D ve B12 vitamini benim ilk aklıma gelenler...
Hipoglisemi bellek kaybı yapar mı?
Hipogliseminin yani kan şekerindeki düşme eğilimi ve ataklarının yorgunluk, halsizlik, açlık atakları, terleme, titreme, huzursuzluk yaptığını bilsek de gözden kaçmış ciddi ve tekrarlayan hipoglisemi ataklarının özellikle yaşlılarda bellek kaybını hızlandırabileceğini çoğumuz bilmiyoruz.
Bunun birçok nedeni var. Öncelikle, hipoglisemi beyin hücrelerinin biricik enerji kaynağı şekerden yeteri kadar faydalanamama durumu olduğu için en hafif şekli bile odaklanma güçlüğü yaratıyor. Bilindiği gibi öğrenilen bilgilerin kalıcı olabilmesi ve belleğe güçlü bir şekilde kaydedilebilmesi için o bilgiye belirli bir şekilde odaklanarak konsantre olmak şart!
Hafif hipoglisemik-lerin bile çoğu kon-santrasyon problemi yaşıyor. Bilgiler yeteri kadar güçlü kaydedilmediği için iyi hatırlanamıyor.
Hipoglisemi ataklarının orta yaşlılar özellikle yaşlılarda beyin hücrelerinde önemli tahribatlar yapabildiği de biliniyor ve bu tahribatlar bazen çok derin, çok ağır olabiliyor.
Eğer hipoglisemi atağı çok ağırsa, bilinç bulanıklığı, uyku hali komaya bile yol açabiliyor.
Hipoglisemi yemeklerden genellikle 1-3 saat sonra ortaya çıkan yorgunluk, halsizlik, terleme, çarpıntı ve huzursuzluk hissi, bazen de baş ağrısı gibi belirtilere yol açan yaygın bir sağlık problemidir.
Ve bu problemin unutkanlığa da sebep olabileceği bilinmelidir.
Paylaş