Paylaş
Gördüğüm manzara gerçekten dehşet verici. İslahiye Belediye Başkanı’nın şu cümlesi ise bence durumu çok net ve açık olarak özetliyor: “Yaşadıklarımız için büyük felaket sözcüğü yetmez. Biz burada adeta küçük bir kıyamet yaşadık!”
Osman Müftüoğlu bölgede görev yapan UMKE ekibiyle de bir araya geldi ve çalışmalar hakkında bilgi aldı.
Bölgede geçirdiğim o iki günde depremzedelerde muazzam bir fiziksel çöküntünün varlığını net ve açık olarak gördüm. Sadece evleri, barkları, işyerleri yıkılmış değil, fiziken de çökmüş çok sayıda depremzedeyle sohbet edip acılarını paylaşma fırsatı buldum. Net ve açık gözlemim şudur: Fiziksel yaralar şu veya bu şekilde mutlaka sarılacak. Binalar, mahalleler, köyler, hatta şehirler yeniden ve belki de daha iyi şekilde yapılacak. Ama bu büyük travmanın oluşturduğu psikolojik çöküntüyü taşımak da kaldırmak da gerçekten çok zor.
İSLAHİYE BELEDİYE BAŞKANI: BU BİR KÜÇÜK KIYAMET
DEPREM bölgesinde herkes muazzam bir çalışma temposu içerisinde. Herkes elinden geleni fazlasıyla yapıyor. Görünen o ki bu büyük travma hepimize bir kez daha “aynı geminin yolcuları olduğumuzu” hatırlatmış. Bölgede yaptığım incelemeler sırasında sadece halkla değil, yöneticilerle, siyasilerle ve o bölgeye yardım için gelen gönüllülerle de konuşma, sorunları anlama fırsatı buldum. Önce şu cümlenin altını kalınca ve dikkatle çizelim: Bu travma sadece büyük bir felaket gibi değil, küçük bir kıyamet gibi de değerlendirilmeli. Bu cümlenin sahibi İslahiye Belediye Başkanı Kemal Vural’dır ve sonuna kadar haklıdır.
Hepimizin görevi, her büyük afette olduğu gibi bu ortak çaresizlik ve belirsizlik hissini bir an önce aşmak olmalıdır. Bu nedenle de mücadelenin bundan sonraki kısmını sadece fiziksel enkazı değil, psikolojik enkazı da kaldırmak üzerinde yoğunlaştırmalıyız. Tekrar belirteyim: Yaşananlar -abartmıyorum- gerçekten de bir çeşit küçük kıyamet gibi görünüyor. Ve böylesi kıyametlerde sadece coğrafi yakınlık, sadece kan bağı yakınlığı, akrabalık değil, psikolojik yakınlığın da önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.
ÖNEMLİ
SUÇLAMAYALIM, YARGILAMAYALIM
BU küçük kıyametin oluşturduğu psikolojik çöküntüyü bir an önce kaldırmak istiyorsak öncelikle “suçlama ve yargılama yanlışımızdan” süratle vazgeçmeliyiz. Suçlama ve yargılamayı bir kenara bırakıp “Elimden ne geliyor, depremzedeler için ben ne yapabilirim, kısa, orta ve uzun vadeli hangi çözümlere ortak olabilirim?” sorusuna cevap aramalıyız. Kanaatimce önemli bir nokta da şudur: Büyük acılar ve felaketler toplumsal birlikteliğin güçlendirilmesi bakımından muazzam bir tutkal işlevi de görebiliyor. Bu nedenle bu köşede sık sık tekrarladığım “ait olmayı sevmek” kuralını yeniden devreye sokmalı, ait olduğumuz bu toprakları ve sürdürdüğümüz birlikte yaşam ülküsünü bir an önce ve yeniden harekete geçirmeliyiz.
Eski bir bilgenin dediği gibi: “Hava çok soğuksa kendimizi ısıtmanın iki yolu vardır: Biri bir kürk manto ya da kalın bir palto giymek, diğeri ise ateş yakmaktır. İkisi arasındaki farka gelince... Aradaki fark kürk manto ya da paltonun yalnızca onu giyen kişiyi ısıttığı, yakılan ateşin ise kendisine yaklaşan herkesi ısıttığıdır.”
USTALAR BAKIN NE DİYOR
HER ŞEY DEĞİŞİR
ÖZETİ şudur: “İnsanlık varış vakti ve yeri belli olmayan bir yolculuktur. Ve hiçbirimiz bu yolculukta yalnız değiliz.” (Jean S. Bolen)
Devam edelim... “Bu inançlı yolculuk zorlu ve çetindir. Mutlu bir hayatın hiçbir kestirme yolu yoktur. Mutluluğa ve huzura giden yolun bir sonu ya da bitiş çizgisi de yoktur. Yalnızca başlama noktası vardır. Şu anda bulunduğumuz nokta ise başlamak için en iyi yerdir.” (Dr. Toksöz B. Karasu)
İsterseniz gelin bu yazıyı Sam Keen’in şu cümleleri tamamlasın: “Havadaki pus uçar gider ve dünya netleşir: Arayış buluşa, kaygı hoşnutluğa yol verir. Hiçbir şey değişmemiştir ve her şey değişmiştir.”
Umalım ki bu küçük kıyamet kendi ışıklarımızı yakabilmemiz ve bundan sonrasında emniyet içerisinde yaşayabilmemiz için yeni bir fırsat olsun.
Paylaş