“Vücudunuzda trilyonlarca bakteri var” veya “Vücut ağırlığınızın neredeyse bir kilodan fazlasını bu ‘mikrop yükü’ oluşturuyor” desem, şaşırır mısınız?
Sakın şaşırmayın, sağlıklı bir beden bile aslında tam bir bakteri deposudur ve bu yükün tamamına yakını kalın bağırsaklarda yaşar. Bu depo azalıp küçülürse, pek çok sağlık sorunu kapınızı çalmaya başlar. Bağırsak ortamında yaşayan bakteri topluluğuna “bağırsak florası” deniyor. Sağlıklı bir insanın bağırsağında ortalama 40 çeşit farklı bakteri var. Bunların çoğu zararsız, hatta bazıları faydalı mikroplar. Çok az kısmı da zararlı olma potansiyeline sahip.
ONLARA İYİ BAKIN
Size belki garip gelecek ama sağlığınızı sürdürmek için bağırsaklarınızda sizinle beraber yaşayan bu mikroskopik komşularınıza itina göstermek, onları sağlıklı ve mutlu tutmak, özellikle de sayılarının kötü niyetli bakterilerden fazla olmasını sağlamak zorundasınız. Bunu bir görev gibi de düşünebilirsiniz. Çünkü sağlıklı bir bağırsak floranız varsa, sağlığınızın özellikle bağışıklık sisteminizin dengede kalması garantidir. Bu iyi ve dost bakteriler, “işbirlikçi” bakterilerdir. Bir taraftan bağırsakta birlikte yaşadıkları potansiyel zararlı bakterileri baskı altında tutarken diğer taraftan yiyecek içeceklerle vücudunuza giren mikropların vereceği zararları da önlerler. Bunu yaparken de bağışıklık sisteminizle yani sizinle mükemmel bir işbirliği yaparlar.
NE YAPIYORLAR?
İyi bakterilerin en önemlileri, lactobacillus ve bifidobacterium ailelerindendir. Bu iki grup bağırsağın gaz dengesinden düzenli boşalmasına, kanserlerden korunmasından iltihaplanmamasına kadar pek çok süreçte inanılmaz işlere imza atarlar. Bir taraftan kötü bakterilerin miktarını azaltan laktik asit üretirken, diğer taraftan vücudunuzun ihtiyaç duyduğu K ve B12 vitaminlerini meydana getirirler. Alerjileri önlerler, toksinlerin bağırsaklardan geçişlerini engellerler, kanserojen maddelerin vereceği zararları en aza indirirler.
YOĞURT, KEFİR YİYİP İÇİN
Eğer iç dengeniz bakteri yükü açısından sağlamsa, sağlığınızın daha güçlü olacağından emin olabilirsiniz. Peki bu gücü daha da artırmak mümkün mü? Mümkün. Bunun en kolay yolu, probiyotik zengini yiyecekleri artırmak. Yoğurt -özellikle probiyotiklerle zenginleştirilmiş yoğurtlar- ve kefir, bu konuda ilk akla gelen besinler olmalı. Ayrıca içine prebiyotik maddeler eklenmiş yiyecek-içecekleri daha fazla tüketirseniz veya çözülebilen liflerden, sebzelerden mesela yer elması, sarımsak, soğan, muz ve benzeri yiyeceklerden zengin bir beslenme planı yaparsanız prebiyotik gücünüzü daha da artırırsınız. Benim tavsiyem, bağırsak floranızı korumak ve güçlendirmek için probiyotik ve prebiyotik yiyecek-içeceklerden düzenli olarak faydalanmaya çalışmanızdır. Bunun için daha fazla süt ürünü, özellikle yoğurt, peynir, kefir yiyip için. Daha çok sebze-meyve, özellikle çözülebilir liflerden zengin besinlere ağırlık verin.
Balığın yıldızı neden parladı?
Son yıllarda size “sık sık balık yiyin” diye tavsiye etmemizin nedenlerin biri de bu besinin neredeyse tek omega-3 kaynağımız haline gelmesidir. İnekleri ahırlara, tavuklara, kümeslere hapsedince ette, sütte, yumurtada omega-3 miktarı azaldı, hatta hiç kalmadı! Aslında doğal beslenseler ineğin sütünde, etinde, tavuğun et ve yumurtasında yeteri kadar omega-3 olacak. Ama ahırlar ve kümeslerde yapay beslenen inek ve tavukların eti, sütü, yumurtasında yeteri kadar omega-3 bulmak mümkün olmuyor, olamıyor. Bu nedenle geriye denizde, doğal ortamda -balık çiftliklerinde değil- doğal şeyler yiyip büyüyen ve bu nedenle hâlâ omega-3 üretmeye devam eden balıklar kalıyor. Kısacası elimizde bir tek omega-3 kaynağı kaldı: Doğal deniz balıkları.
Kafein bağımlılık yapar mı?
Kafein bağımlılık yapabilir. Hatta yalnız bağımlılık değil, fazlası sağlığınızı da tehlikeye atabilir. Sağlıklı bir insan günde 200-400 mg kafeini tolere edebiliyor. Tabiî ki eğer uykusuzluk taşikardi ve tansiyon sorunu yoksa. Kafeinin bazı kişileri daha gergin, huzursuz ve tedirgin yaptığı biliniyor.
Domatesten vazgeçmeyin
Yaz aylarında fiyatı oldukça düşen domates yeniden pahalandı. Ben yine de maliyet-fayda ilişkisi dikkate alındığında, domatesin en ucuz ve mükemmel besinlerden biri olduğu düşüncesindeyim. Düşük kalori içeriği, mineral ve vitaminlerden özellikle de likopen isimli antioksidandan zengin yapısı, domatesin “özel besinler” sınıfına girmesini sağlıyor. Likopenin mükemmel bir antioksidan olduğunu çok iyi biliyoruz. Kanserden, kalp damar hastalıklarından koruyor, cilt yaşlanmasını geciktiriyor, belleği, beyni güçlendiriyor. Önerim, domatesten asla vazgeçmemeniz yönündedir.