Paylaş
Beslenmek mühim bir konu. Bilinçli ve akılcı yönetilmesi gereken önemli bir süreç. Mesela sadece güçlü besinler yiyip içmemiz yetmiyor, güvenli olmaları da önemli bir ayrıntı. İddia ediyorum, “güvenli gıda” konusu önümüzdeki dönemde “besleyici gıda” kavramından daha da önemli hale gelecek. Biraz da böyle olduğu için hepimizde ciddi bir “gıda güvenliği telaşı” oluşmadı mı? Herkes bunun için birbirine “daha güvenli yoğurt nerede satılır, en doğal yumurta nerede bulunur, hangi fasulye, nohut daha güvenilir, hangi marketin eti, yoğurdu, peyniri katkı içermiyor?” gibi sorular sormaya başlamadı mı? Doğrusu da bu olmalı...Neticede bu tür tereddütler sayesinde herkes imkânı ölçüsünde tam, taze, doğal, hatta organik besinlere yöneliyor. Kimi “köyden gelen” kurutulmuş bamyayı, biberi, bulguru, tarhanayı tüketirken kimi de “organik” damgalı ürünle yöneliyor. Peki bu işin tepesinde yer alan “organik besinler” ne kadar önemli ve değerli? “Sentetik besinler” diye tanımladığımız katkılı ve zararlı içerikli yiyecek içecekler neden önemli birer sağlık tehdidi? Buyurun...
Organik yaşam neden önemli?
Organik gıdaların diğerlerine oranla daha besleyici olup olmadıkları konusundaki tartışmalar hala sürse de kendi başına büyüyüp gelişmeye çalışan, çiçeğini, meyvesini kendi doğal güçleriyle korumaya gayret eden bitkilerin ve meyvelerinin içinde daha fazla vitamin, mineral, daha çok antioksidan olduğu kesindir. Çünkü çoğu bitki bedenindeki bu antioksidan yapılar sayesinde tırtıllardan, böceklerden, sineklerden, mantarlar ve kanser yapıcı etkenlerden korunmayı becerebiliyor. Araştırmalar da organik yetiştirilen besinlerde daha fazla vitamin (özellikle C vitamini), mineral, folifenoller bulunduğunu gösteriyor. Kesin gibi düşünülen şey şu; organik besinlerde en azından antibiyotik, hormon, böcek ilacı gibi bedenimize zarar verebilecek katkılar yok. Peki, ille de organik beslenmek şartı var mı? Bence yok! Ayrıca organik ürünlerin pahalılığı dikkate alınacak olursa her şeyin organiğini yiyip içmek kolay bir iş de değil. O zaman hiç olmazsa doğal, tam, tabii ve taze olanları, mevsiminde yetişenleri yiyip içmeye bakacağız. Ayrıca sadece beslenirken değil, her alanda organik (doğal) kalmaya çalışacağız. Ağır ve zor egzersizleri bırakıp yürüyeceğiz. Hapla değil, doğal yolla uyumanın, olmazsa doğal desteklerden faydalanmanın bir yolunu arayacağız. Sevgiyi hasetliğe, kibarlığı kibire, sıradanı süslüye tercih edeceğiz.
Hayat da organik olmalı
İsterseniz önce “organik” konusuna başka bir bakış açısıyla girelim. Bana sorarsanız hayatımızın her yanı, her yönü ve her şeyini olabildiğince organikleştirmemiz lazım. Sadece besinlerimizin organik (doğal ve katkısız) olması yetmiyor. Düşüncelerimizin de, aktivitemizin de organik (yani doğal ya da doğala en yakın) olması lazım. “Aktivitenin organiği mi olur” demeyin, bal gibi olur. Örneğin, “yürümek” organik bir aktivitedir. Düşüncenin organiği olur mu demeyin, o da olur. İçine “kıskançlık, kötülük, fesatlık, kibir” katkıların girmediği bir düşünce sistemi de organiktir. Uykunun organik olanına gelince; hapsız, çöpsüz, otsuz, kendiliğinden gelen ve mışıl mışıl derinliklerle süregiden uykular da diğerlerinden daha organik uykulardır. Tavsiyem şu; hayatınızın her alanını organikleştirip doğal, basit ve yalın hale getirin. Hiç ama hiçbir şeyi abartmayın, doğal ve olağan kalın. Sadece besinlerin değil, hayatın bir bütün olarak organik olması gerektiğini unutmayın.
Sentetik gıdalar hangileri?
Şükür daha tümüyle sentetik olarak üretilmiş gıdaları yiyip içmek noktasına henüz gelmedik, inşallah da gelmeyiz. Ama şunu da bilmeliyiz ki, yiyip içtiklerimizin içinde zaten bedenimize tamamen yabancı onlarca, yüzlerce yabancı kimyasal madde var. Bunları da “sentetikler” grubuna koymak, bu ürünleri “sentetik bulaşıklı” saymak lazım. Mesela çocuklarınıza yedirdiğiniz salamlar, sosisler bu gruptadır. Cipsleri, jelatinli, şekerli atıştırmalıkları da rahatlıkla aynı gruba koyabilirsiniz. İçine boya maddeleri koruyucu kimyasallar eklenmiş kolalı, gazlı, fruktozlu içecekler de bana göre sentetik besinler kategorisindedir. Benim tavsiyem, her konuda olduğu gibi “organik beslenme” konusunda da çok agresif davranmamanız, doğal, tam, işlenmemiş, taze gıdalarla yetinmeye çalışmanızdır. Paranız ve zamanınız varsa organiğe hayır demeyin ama gereksiz yere bir “organik saplantısı” içine de girmeyip doğal, tam, taze ve mevsiminde olan gıdalardan da korkmadan istifade edin.
Rengarenk lahana salatası
(4 kişilik)MALZEMELER* 1 bardak doğranmış beyaz lahana* 1 bardak doğranmış kırmızılahana* 1 bardak doğranmış maydanoz* 2 adet kırmızıbiber* 2 orta boy havuç* 1 orta boy kuru soğan* Yarım bardak dövülmüş ceviz* Yarım çay bardağı çörek otu* 1 adet limonun suyu* 2 çorba kaşığı zeytinyağı* 3 çorba kaşığı elma sirkesiHAZIRLANIŞIDoğranmış lahanaların üzerine az limon suyu ve üzüm sirkesi dökerek yumuşaması için ayrı bir yerde beklemeye alın. Kalan limon suyu, zeytinyağı ve elma sirkesini ayrı bir yerde sos olarak hazırlayın. Soğanları incecik doğrayın, tuzla ovalayıp suda bekletin. Biberleri küp şeklinde doğrayın. Havucu rendeleyin. Soğanın suyunu süzün. Lahana karışımı, havuç, soğan ve biberleri karıştırın. Üzerine sosu, irice çekilmiş ceviz ve çörek otunu serperek servis edin.* DYT. Müge BAŞER
Bu yılı lahana yılı ilan edin
Ucuz ve sıradan diye bildiğimiz ve pek de yüz vermediğimiz bazı gıdalar var. Bunlar büyüklerimizin mutfaklarında baş tacı ettikleri besinler aslında ama ne olmuşsa olmuş bir şekilde gündemimizden çıkıp gitmişler. Lahana ve lahana grubunda yer alan besinler de bunlar arasında. Ne beyaz ve karalahananın, ne karnabaharın, ne turpun değerini yeteri kadar bildiğimizi, hakkını yeterince ve eskisi kadar teslim ettiğimiz söyleyemeyiz. Oysa bunların hemen hemen tamamı birer doğal eczane. İster çiğ, ister pişmiş yiyin, hepsi tıka basa “antikanserojen maddeler”le dolu. Bunların en başında da “indol” yapısındaki maddeler (indol-3-karbinol) geliyor. İndolün özellikle meme kanseri, kalın bağırsak ve diğer solid doku kanserlerinden korunmada ciddi şekilde işe yaradığını biliyoruz. “Sülforafan” da çok önemli bir antikanser madde. Lahana ve akrabalarında bol miktarda bulunan doğal bir mucize. Grubun marifetleri sadece antikanser özellikleriyle de sınırlı değil. C vitamini, folat, potasyum, CoQ10 u da bol bol içeren besinler hepsi. Ayrıca özellikle lahananın çok ama çok güçlü bir kalsiyum kaynağı olduğunu da biliyoruz ki, bu özellikle bilhassa menopoz dönemindeki hanımlar için çok ama çok önemli. Lahana en az kalsiyum hapları kadar değerli bir kemik koruyucu görev üstlenebiliyor. Tavsiyem, bu grup gıdalara bu kış biraz daha fazla mutfağınızda yer açmanız olacak. İster atıştırmalık olarak, ister salata şeklinde, ister turşu halinde, ister sıcak/soğuk yemek olarak bu besinlerden daha fazla faydalanmanın yolunu bulun. Ev yapımı bir zeytinyağlı lahana sarmanın yine ev yapımı bir lahana turşusu ile yemekten daha keyifli, daha faydalı bir şey olabilir mi? Güzel bir lahanalı salata tarifini de Diyetisyen Müge Hanım sizin için hazırladı.
Paylaş