Paylaş
BİRKAÇ yıl sonra 70’li yaşlara adım atacak gazeteci bir hastam önemli bir endişesini benimle paylaştı: “Doktor, her şey iyi, hatta çok iyi gidiyor. Fiziksel gücüm, uykularım, cinsel yaşamım oldukça iyi, kısacası her şey iyi. Günlük köşe yazılarımı büyük bir keyifle yazıyor, her yıl yeni bir kitap üretebiliyorum. Ama bellek kaybı korkusu – Alzheimer hastalığını ima ediyor - canımı fena halde sıkıyor, beni ciddi biçimde endişelendiriyor. Bu konuda beni erken uyarabilecek bir test yaptırmam mümkün olabilir mi?”.
ÖMRÜMÜZ 70 YILI GEÇİYOR
Son derece yerinde ve haklı olan bu soru ve endişeli yaklaşım beni hiç şaşırtmadı. Modern tıbbın sadece bugünü değil, geleceği de analiz edebilecek, gelecekte ortaya çıkabilecek muhtemel hastalıkları önceden tahmin edebilecek yeni yönelimlere, yeni testlere, yeni yaklaşımlara ihtiyacı var. Nedeni şu...
Sağlıklı huzurlu ve uzun bir hayat arayışımız binlerce yıldır sürüyor. Bu rüyanın en çok mesafe aldığı zaman dilimi ise son yüzyıl oldu. Özellikle “sağlık” açısından son yüzyılda müthiş adımlar atıldı.
Bilimsel veriler, insan bedeninin ortalama 100-120 yıllık bir ömrü olduğunu gösteriyor. Eğer düzgün bir genetik mirasınız var, temiz, hijyenik bir çevrede yaşıyor, kendinize iyi bakma konusunda yeterince duyarlı biriyseniz ve tabii ki kaderiniz (alın yazınız) de azıcık güzel yazılmışsa 100-120 yıl yaşamanız mümkün olabiliyor.
Bu fikri istatiksel veriler de doğruluyor. 1900’lü yılların başında dönemin en gelişmiş ülkelerinde 50-60 yıl civarında olan ömür süresi bugün bazı ülkelerde (Japonya) neredeyse 90’lı yıllara yaklaştı. Durum, bizde de pek farklı değil. Cumhuriyet kurulurken 50-55 yıl civarında olan ortalama ömrümüz 70 yılı geçti, son verilere göre neredeyse 75’lere ulaştı.
KRONİK HASTALIK RİSKİ
Ömrümüzün uzaması tabii ki iyi bir gelişme ama bu bazı sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Bunların başında “kronik hastalıklar” geliyor.
Bu hastalıklar daha çok yaşlılık döneminde ortaya çıkıyor. Ömrün uzaması esas olarak yaşlılığın uzaması anlamına geldiği için de hepimiz için birer endişe kaynağı, hatta bazen birer korku filmi haline gelebiliyor. Kronik hastalıkların en başında kanserler var. Bunu kalp damar hastalıkları, şişmanlık, romatizmal hastalıklar, hipertansiyon, şeker hastalığı, Alzheimer hastalığı ve diğer nedenli bellek kayıpları-bunamalar- izliyor. Bu listeye menopoz sorunlarını, prostat problemlerini, Parkinson hastalığını ve daha pek çok şeyi eklememiz mümkün.
İŞTE 3 P
Yaşlanma sürecine girenlerin kafasını en çok meşgul eden de zaten bu hastalıklar. Yaşı elliyi geçen herkes, şu sorulara yanıt arıyor:
- Bu hastalıklara yakalanma olasılığım var, bunu önceden belirlemek mümkün mü (Predictive yaklaşım)?
- Bu hastalıklardan korunmam olanaklı mı (Preventive yaklaşım)?
- Bana özel bir program hazırlanabilir mi (Personalize yaklaşım)?
Çünkü ömrü huzurlu, sağlıklı ve hakkıyla yaşamanın bu “3P”de saklı olduğunun farkındalar. Şimdilik sağlam ama gelecek için hasta adayı kişilere “erken bilgilendirmeleri” ya da “gelecek tahminlerini” yapmaya çalışan tıbbi incelemelere “predictive testler” deniyor. Bu testlerin özellikle genetik alanında ve kanserleri erken belirlemede yoğunlaştığı biliniyor.
Genomik testler
SON yıllarda müthiş ilgi gören sürecine giren genomik testlerde predictive testler arasında yer alıyor. Bu testler eğer doğru ellerde ve bilimsel yöntemlerle yapılıp yorumlanırsa gelecekteki hastalıklarınız hakkında daha bugünden ciddi ölçüde fikir edinmenizi sağlıyor. Örneğin PPAR geni ile ilgili çalışmalar muhtemel obezite riskini, MTHFR geniyle ilgili çalışmalar folik asit eksikliğiniz ile ilgili riskleriniz TNF-1 alfa geniyle ilgili testler kanser riskiniz konusunda doktorunuzu da sizi de önceden bilgilendirebiliyor.
Neler sağlayacak?
Örnekleri daha da çoğaltmamız mümkün. Bütün bu testlerin bize sağlayacağı olanaklar şu olacak: Muhtemel genetik riskleriniz hakkında daha fazla bilgi sahibi olacağız. Vücudumuzda sonradan gelişebilecek pek çok hastalığı önceden öğrenebilecek bunlara karşı çok erken dönemde önlem alabilir hale geleceğiz. Kısacası geleceğin tıbbı sadece daha erken haber almamıza değil, koruyucu tıbbi daha çok öne çıkarmamızı ve önleyici sağlık hizmetlerini ve hastalık tedavilerini daha kişisel noktalara taşımamızı sağlayacak.
Alzheimer’da riskiniz ne?
ALZHEİMER hastalığına yakalanma olasılığını önceden kestirmek hala pek kolay değil ama yine de bu amaçla kullanılan bazı testler var. Amiloid beta 42 kan testi bunlardan biri. Kanında bu protein yüksek seviyede bulunanlarda Alzheimer riski artıyor. Bir değer test de APOE geniyle ilgili çalışmalar. Bu genin APOE-2, APOE-3 ve APOE-4 olmak üzere üç ayrı tipi var. Bunlardan APOE-4 genini taşıyan kişilerde Alzheimer’e neden olan proteinin beyinde birikme ihtimali artıyor.
Kolon kanseri riskim var mı?
MESELA meme kanseri taramaları amacıyla yapılan yıllık mamografik incelemeler ya da kalın bağırsak kanseri taramaları amacıyla uygulanan kolonoskopik tetkikler bu testler arasında yer alıyor. Mamografik incelemeler hem mevcut bir kanseri çok erken bir dönemde yakalamada işe yarayabiliyor hem de prekanseröz lezyonları erken dönemde tespit etmeyi sağlıyor. Kolonoskopide de benzer bir durum hatta daha fazlası söz konusu. Kolonoskopik incelemelerle bir kalın bağırsak kanseri çok ama çok erken safhada yakalanabiliyor. Ayrıca bir polipin ya da başka bir lezyonun prekanseröz olup olmadığı da doğrudan gözlemle ya da biyopsilerle anlaşılabiliyor. Daha da önemlisi tetkik yapılırken uygulanan yapılan basit bir işlem- polipektomi- muhtemel bir kanseri daha yolun başında ortadan kaldırabiliyor. Söz konusu tarama testlerini daha da güçlendirmek, daha bir doğru tahmin noktasına taşımak da mümkün olabiliyor.
Ben de kalp krizi geçirir miyim?
EĞER kalp damar hastalığına yönelik bir risk değerlendirmesinden geçmek istiyorsanız doktorunuz sadece kolesterol seviyelerinize bakmakla yetinmiyor. Kötü kolesterol LDL’nin ve iyi kolesterol HDL’nin alt grup analizlerini de görmek istiyor. Yakın bir gelecekte rutine girmesi beklenen glikasyona uğramış LDL-3 ölçümleri (MG-minLDL) kalbinizin geleceği konusunda daha doğru tahminler yapılabilmesine olanak verecek gibi görünüyor. Ayrıca Hs-CRP testi gibi ucuz ve basit bir test, yüksek LDL’nizin damarlarınızı tahrip etmeye başladığına işaret edebiliyor.
Ben de mi meme kanseri olacağım?
ÖRNEĞİN anneniz ve teyzenizde meme kanseri var ve siz geleceğe yönelik bir riskinizin bulunup bulunmadığını merak ediyorsanız genetik bir testten yararlanmanız mümkün: BRCA-1 testi! Ya da kalın bağırsak kanseri kuşkunuz varsa CEA adı verilen tümör işaretçisinden istifade etmeniz mümkün olabiliyor. Her yıl milyonlarla kişinin prostat kanseri için yaptırdığı PSA testi de bu testler arasında. Kanser tanısı için geliştirilen daha pek çok test var. Benim önerim mutlaka bir doktorla görüşüp bilgi almanız, testlerin gerekli olup olmadığını doktorunuza bırakmanızdır.�
Geleceğin tıbbını 3 P FORMÜLÜ yönlendirecek: Predictive (öngörücü), Preventive (koruyucu) ve Personal tıp! Preventif ve Personel yaklaşımlarını da yarın Kelebek’te okuyacaksınız...
Paylaş