Paylaş
“Ulusal sağlık politikalarının ana hedefi sağlıklı bireylerden oluşan sağlıklı bir topluma ulaşmaktır...
Günümüzde bilim ve teknolojinin hızla gelişmesiyle ortaya çıkan yeniliklerin insanlığın hizmetine sunulması ile insanların yaşam tarzları gün geçtikçe değişmektedir. Bu değişim insanların daha az hareket etmelerine neden olmakla birlikte beslenme alış-kanlık-larını da olumsuz yönde etkilemektedir. Beslenme tarzındaki değişiklikler, fiziksel hareket azlığı, sigara ve alkol tüketimi gibi birtakım olumsuz şartlar bir araya geldiğinde obezite (şişmanlık) riski artmaktadır.
Yapılan araştırmalar dünyada olduğu gibi ülkemizde de fazla kilolu olma sorununun arttığını ve obezitenin özellikle çocuklarımızla gençlerimizi etkisi altına almaya başladığını göstermektedir...
Obezite; kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum sistemi hastalıkları, kas-iskelet sistemi hastalıkları gibi pek çok sağlık probleminin oluşmasına zemin hazırlamakta, hayat kalitesi ve süresini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu sebeple obezite ile mücadele ülkemizin geleceği için büyük önem taşımaktadır...”
Dr. Willett ne diyor?
Beslenme ve aktivite alanı doğru bilinen yanlışlar/yanlış bilinen doğruların en yoğun olduğu alanlardan biridir.
Kendini beslenme alanında yaptığı çalışmalara adayan Harvard Tıp Okulu profesörü, beslenme bölümü başkanı Dr. Walter C. Willett şunları yazıyor: “Beslenme ve gıda üzerine yapılan araştırmalar gittikçe kötüleşen bir şekilde kendisiyle çelişkiye düşüyor. Tereyağı kullanmayı bırakıyor, onun yerine kızarmış ekmeğinizin üzerine margarin sürmeye başlıyor, sonra da margarinin de sizin için tereyağı kadar kötü olduğunu öğreniyorsunuz.
Yüksek lif içerikli beslenmenin kolon kanserini önlediği savına dayanarak kahvaltıda kepekli ekmek yemeye başlıyor, sonra da lifin kolon kanserini önlemediğini gösteren büyük bir araştırmayı öğreniyorsunuz.
Eski araştırmalar kahve içmenin pankreas kanseri ihtimalini artırdığını gösterirken, daha sonraki araştırmalar kahve içmenizin zararsız olduğunu hatta bazı yararları olabileceğini gösteriyor...
Boston Globe gazetesi köşe yazarlarından Ellen Goodman şunları yazmış: ‘En yeni araştırmaların son kullanma tarihi kahvaltı gevreği paketlerinin üzerindeki tarihten daha kısa!’ Durum ne kadar umutsuz olsa da ve beslenme konusundaki bilgilerimiz ne kadar sık değişiyor gibi görünse de bana göre doğrular aslında pek değişmiyor.
Bu durumu Mark Twain’in o ünlü alaycı ve veciz görüşü ile de yorumlamak mümkün: Sağlık kitaplarını okurken dikkat ediniz. Baskı hatasından ölebilirsiniz.”
(Dr. Walter Willet-Patrick Skerlett/Beslenme Kılavuzu/Optimist Yayınları-Ystanbul)
Akdeniz ağırlıklı beslenmeliyiz
Sağlıklı beslenmek ve obezite ile savaşta başarılı olmak istiyorsak Akdeniz mutfağı ağırlıklı bir “Anadolu füzyonu”nun bizim için en uygun beslenme planı olacağını düşünüyorum.
Mutfağımızı “Akdeniz mutfağı” ağırlıklı yapmalı ama inanılmaz bir yemek mozaiğine sahip olduğumuzu da unutmayıp yerel lezzetlerimizden asla vazgeçmemeliyiz.
Sağlıklı ve ucuz bir beslenme planı yapabilir aynı zamanda lezzeti ve geleneksel keyiflerimizi koruyabiliriz.
Deniz börülcesi, roka salatası, balık buğulama kesinlikle “sağlıklı lezzetler” ama bu durum sofralarımızdan zeytinyağlı yaprak ya da lahana sarmasının, köy unundan yapılmış eriştenin, kuskusun, mantının hatta dozunda kalmak koşuluyla işkembe çorbasının, şiş kebabın, Ynegöl köftesinin veya karnıyarığın eksik olması anlamına da gelmiyor.
Beslenme uzmanları, onları yetiştiren ocalar ve gurmelerimizin, mutfak önderi aşçılar ve yemek yazarı hanımlarımızın sağlıklı beslenmenin önemine inanan doktor, eğitimci meslektaşlarımızın bu konuya acilen bir el atmalarında fayda var.
Ne yapmalı
Obezite eylem planı tabiî ki “bilimsel” olmalı ama yerel, denenmiş ve geleneksel bilgi ve tecrübelere dayanmalı.
Mutfak kültürümüz, beslenme alışkanlılarımız, hâlâ bozulmayan çekirdek aile yapımız, hemşerilik ve aile aidiyetimiz, “komşuya sıcak bir çorba gönderme” gibi inanılmaz alışkanlıklarımız üzerine inşa edilmeli.
Proje “bilimsel kaygılar” ya da “politik çıkarlar”a değil, toplumsal yararlara göre dizayn edilmeli. Beslenme endüstrisi ile medyanın desteği
mutlaka alınmalı.
Yerel yönetimlerin, doktor, eczacı, diyetisyen ve sporcu cemiyetlerinin desteği kazanılmalı.
Oluşturulacak kampanyalar “geleneksel mutfağımıza yeniden dönüş” ve “ev sofralarını yeniden kurma”nın bir fırsatı haline getirilmelidir.
Paylaş