Paylaş
Sağlığımızı belirleyen iki temel parametre var: Ne yiyip içiyoruz ve ne kadar aktif bir hayat sürüyoruz. Bu ikilinin önemleri ve oranlarıysa zaman zaman değişebiliyor.
Bazen biri, bazen de diğeri öne geçiyor. Ama görünen o ki “yaşa göre de bir ayar yapmak” şart! 50’li yaşlara kadar ne yediğiniz ne yaptığınızdan daha önemli gibi görünüyor. Özellikle çocukluk ve gençlik döneminde yiyip içtiklerinize maksimum dikkat göstermeniz gerekiyor.
Tabii ki bu 50’ye kadar aktivite önemli değil anlamına gelmiyor, beslenmenin bu yaş grubunda aktivitenin bir tık önünde gitmesi gerektiğini vurguluyor.
50’den sonrasına gelince... 50’den sonra aktivite ve egzersiz çalışmaları beslenmeye oranla daha bir öncelik kazanıyor. Bu yaştan sonra can boğazdan gelmiyor, tersine, gidebiliyor ve sağlıklı yaşlanmanın yolu yediklerinizden ziyade yaptıklarınıza bağlı hale geliyor.
Özeti şu... BİR: Ne yediğimize de ne yaptığımıza da hemen her yaşta dikkat edeceğiz. Birine önem verip diğerini boş vermek olmuyor.
İKİ: 50’ye kadar yediklerinize, 50’den sonraysa yaptıklarınıza daha çok dikkat etmeniz gerekiyor. Benim önerim yaşınız 50’yi geçtiyse eğer, lokmalarınız kadar adımlarınızı da saymanızdır. Hatta lokma sayınızı azaltıp adım sayınızı artırmanızdır. Zira bu yaşlardan itibaren ne yiyip içtiğinizden çok ne yaptığınız daha bir önem kazanıyor.
FORMÜL BASİT, ÇÖZÜM KOLAY: 50’den sonra daha az ama daha kaliteli, yükte hafif pahada ağır şeyler yenip içilecek ve aktivite konusu özellikle de yürüme meselesi mutlaka gündemde tutulacak.
NOT ALIN
El titremesinin ilk 5 nedeni
El titremesi (tremor) de sık karşılaşılan bir problem olma yolunda. Özellikle gençler arasında eskiye oranla daha sık görüldüğü de kesin. Peki, nedeni ne? İşte ilk 5 neden...
1- Aşırı kahve/kafein kullanımı
2- Alkol kullanımı
3- Uykusuzluk
4- Hipoglisemi (şeker düşmeleri)
5- Yoğun stres
Sesimizi nasıl koruyabiliriz?
Hepimizin kendine has bir sesi var. Sesimiz kimliğimizin belirleyicilerinden biri. Ses gırtlağın iki yanında yer alan ses tellerinin titreşimi ile oluşan bir fonksiyon.
Her bedensel fonksiyon gibi bu da yanlış kullanım durumunda hasar görebiliyor. Ses bozukluğunun en sık rastlanılan nedenleri ise ses tellerinde gelişen polip, nodül ve ülserler oluyor. Ayrıca ses telinin şişmesi (ödemi) de sesin kalitesini bozabiliyor.
Sigara içmek, aşırı toza, dumana maruz kalmak, sigarası yoğun havayı solumak, alerjik tepkimeler, reflü hastalığı, stres ve bazı ilaçlar da sesin kalitesini bozan şeyler. Eğer sesinizi korumak ve sesinizin daha güçlü çıkmasını sağlamak (!) istiyorsanız yapabileceğim en etkili ve öncelikli tavsiye sık sık ve az az su içmenizdir.
Su için ve boğazınızı nemli tutun. Yeteri kadar hava almanız ve bol oksijen solumanız da ses kalitenizi artıracaktır. Hızlı ve basınçlı konuşmayın. Düzgün, yavaş ve sakin konuşun. Bağırıp çağırmayın. Burundan nefes almaya, ağızdan vermeye çalışın. Uzmanlar burun tıkanıklığının da ses kalitesini bozabileceğini söylüyor. Alkolden ve sigaradan uzak durmaksa en etkili önlemler.
Cinsel isteksizlik yaygınlaşıyor
Cinsellik hayatın her döneminde önemli bir konu. Her yaş için az veya çok ama bir şekilde dikkate alınması gereken mühim bir sağlık parametresi. Gel gelelim son yıllarda giderek artan bir “cinsel isteksizlik” problemi ile karşı karşıyayız. Sorun sadece erkekleri değil, kadınları da ilgilendiriyor. Özellikle stres problemini çözemeyen, kaygı ve endişe sorununu büyüten ve bilhassa da bu nedenle “klinik depresyon” derecesinde depresif bir ruhsal örgütlenme geliştirenlerde cinsel yaşam süratle altüst oluyor. Bazen de bitme noktasına bile gelebiliyor.
Diğer taraftan sık kullanılan bazı ilaçların da çoğu cinsel yaşamı tehdit edebiliyor. Mide hapları, antibiyotikler, ağrı kesiciler, antihistaminikler, uyku ilaçları, kolesterol düşürücü statinler, depresyon tedavisinde kullanılan ürünler ve daha pek çok ilaç cinsel yaşam için gizli birer tehdit olabiliyor.
Tavsiyem şu: Bedeninizin her fonksiyonu gibi cinselliğiniz de önemlidir, ihmale gelmez. Basit bir cinsel isteksizlik bile önemli bir hormonal bozukluğa işaret edebilir. Bu nedenle sorunu saklamayıp doktorunuzla paylaşmanız gerekiyor. Bu konuda çekingen ve utangaç davranmak ise önemli bir yanlış haline gelebiliyor.
Ayakları bakteriler kokutuyor
“Ayak kokusu” deyim olarak bile hoşa gitmeyen bir tanımlama. Ama bazı ayaklar o derece kötü koku yayabiliyorlar ki dayanmak da, inanmak da mümkün değil. Kokunun temel nedeni ayakların terlemesi ve bu terin bakterilerle yapısının değişmesi. Sağlıklı her insanın ayaklarında 250-300 bin civarında ter bezi var. Ve ayaklar vücudumuzun diğer bölgelerine göre daha fazla terleyen uzuvlarımız.
Şuna emin olun ki ter kokmaz. Gel gelelim terle birlikte o bölgeye yerleşmiş olan bakteriler terin yapısını değiştirerek ayakta (veya koltuk altında) dayanılmaz kokular oluşturabiliyorlar. Bu nedenle ayağı kokan kişinin yapacağı ilk şey ayaklarını temiz tutmak olmalı. Özellikle parmak aralarında bakterilerin, ölü deri hücrelerinin birikmesini önlemeye dikkat etmeli.
Bazı bakteriler ürettikleri sülfür bileşenleriyle ayakta ağır kokular oluşturabiliyorlar. Bilhassa kıllı ayaklarda ayakların havalanması bozulduğu ve bakteriler için daha geniş bir alan oluştuğu için kokma ihtimali artıyor. Ayaklara antibakteriyel spreyler kullanmak, pudradan ya da koku önleyici kremlerden faydalanmak tabii ki mümkün.
İmkanınız varsa aynı ayakkabıları uzun süre giymemeli, en azından birkaç günden fazla üst üste kullanmamalısınız. Biraz önce de belirttiğim gibi bu bir imkan meselesi, herkesin uygulayabileceği bir çözüm değil. Pamuklu ve yün çorapların, naylon ve polyester çoraplara oranla daha az koku üretecekleri de aklınızda olsun.
Ayaklarınızdaki mantar enfeksiyonlarının da kokuya yol açabileceğini unutmayın. Böyle bir durum söz konusuysa anti mantar kremlerle tedavinin çarelerini arayın.
Saçlarım neden dökülüyor?
Sizden bize gelen soruların en başında belki de başlıktaki soru var: Saçlarım neden dökülüyor. Saç dökülmesi özellikle kadınlar için gerçekten mühim bir problem ama artık erkekler de sorunu önemsiyor. Çoğu saç ektirerek ya da haplarla, serumlarla soruna çözüm arıyor.
Sorun saç dökülmesi olduğunda çoğumuz sadece şampuanımızı değiştirmek ve pek de işe yaramayan saç ürünlerini kullanarak problemi çözmeye çalışıyoruz. Oysa bilmemiz gereken çok önemli bir kural var.
O da şu: Saç içeriden beslenir, dışarıdan temizlenir ve desteklenir. Açılımıysa şu: Eğer saçınız dökülüyorsa bunun metabolik, hormonal, ruhsal ya da beslenmeyle ilişkili nedenleri olabilir. Örneğin tiroid beziniz az ya da çok çalışıyorsa, demir, çinko, biotin ve D vitamini eksikliğiniz varsa, omega-3 rezervleriniz yetersizse saçlarınızın dökülmesi normaldir. Siz bu sorunları çözmediğiniz takdirde istediğiniz şampuanı, en pahalı saç bakım ürünlerini kullanın problemin önüne asla geçemezsiniz.
Ayrıca ruhsal sorunlarınızın da saç dökülmesine yol açabileceğini bilmelisiniz. Kısacası saç dökülmelerinde nedenin büyük bir ihtimalle içten geldiğini unutmamalı ve o sorunu bulup çözmeyi hedeflemelisiniz. Saç ürünlerinin içindeki maddeler tabii ki işe yarayabilir ama bunların en etkililerinin bile faydaları oldukça sınırlıdır. Eğer saç dökülmesi probleminiz varsa tıbbi yardım istemenizi tavsiye ederim.
Paylaş