Paylaş
İnce olmak veya ince kalmaya çalışmakla kilo dengesini sürdürebilmek ayrı konular. Eğer hedefiniz “sağlıklı bir kilo aralığında kalabilmek” değil de 36 beden bir kıyafeti ömür boyu taşıyabilmekse işiniz gerçekten zor. Hatta bu yöndeki çabalarınızın hüsranla bitebileceğini bile söyleyebilirim.
Nedeni şu: Her yaşın bir kilosu var! Daha da önemlisi her beden kurgusunun da kendine has bir kilo yapılanması var. Tartıya çıkınca öğrendiğimiz kilomuz sadece yağ fazlalığından ibaret de değil.
O rakamın içinde kemiklerin, kasların ve vücudumuzdaki su miktarının da belirleyici etkileri var.
Yani sıkı ve bol kaslı, kalın kemikli birinin bedensel yağ oranını yüzde 15’in altına düşürse de 36 beden bir kıyafetin içine girebilmesi imkânsız gibidir.
Ayrıca aşırı kilonun sağlığa ciddi zararları olduğu kesin ama eğer aktif biriyseniz, düzenli egzersiz alışkanlığınız varsa hafif bir kilo fazlalığının size zannettiğiniz kadar ciddi zararlar vermeyeceğini de unutmayın. Bu yaklaşım “fat and fit” yani “yağlı ama formda” biri olmayı ifade ediyor.
İstatistiklerse böyle birinin “minimum yağlı”, hatta “yağsız” ama “egzersizden bihaber”, yani “fit olmayan” tembel bir başkasına oranla çok daha sağlıklı olabileceğini gösteriyor.
Yine istatistiklere bakılırsa hareketsiz ve yağsız yaşlananlar aktif bir hayat sürüp egzersiz alışkanlığından vazgeçmeyen hafif yağlı kişilere oranla daha sık hastalanıp daha kısa bir ömür sürebiliyor.
“İnce olma, ince kalma” sürecinin başka ayrıntıları da var: Yakın zamana kadar geçerli olan “kilo kontrolünün tek yolu kalori kontrolüdür” yaklaşımı da tarihe karışıyor. Muhakkak ki daha çok kalori kazanımı daha çok yağ birikimi anlamına geliyor ama aynı bilgi “Neden zayıf arkadaşınız her şeyi yiyor da siz hiçbir şey yemediğiniz halde bu kadar şişmansınız?” sorusunun yanıtını veremiyor.
Kısacası kilonun bir kalori matematiğinden ibaret olmadığı kesin ve kilomuzu belirleyen faktörlerin sayısı bir
hayli fazla...
Alkol önemli bir uyku bozandır
Çoğumuz alkolün uykuya dalmayı kolaylaştırdığını, dolayısıyla uykuya destek olduğunu zannediyoruz. Oysa gerçekte durum farklı.
Uyku uzmanları bu bilginin çok yanlış olduğunu belirtiyor ve “Alkol, kuzu postuna bürünmüş kurttur. Akşam içilen içki uykuya dalmanızı kolaylaştırabilir ama bu fayda arkasından gelen kalitesiz uykuyla bertaraf edilir” diyor.
Harvard’lı uyku uzmanı Dr. Lawrence Epstein, “alkol-uyku” ilişkisine kafa yoranlardan biri. Dr. Epstein’e göre alkol gerçekten de uykuya dalma süresini kısaltıyor. İçtikten hemen sonra daha hızla uyku durumuna geçiyorsunuz. Ama işin bundan sonrası biraz karışıyor.
Alkolle birlikte başlayan uykularda uykunun en mühim dönemleri derin uyku evreleri ve REM uykusu keskin bir şekilde düşüşe geçiyor. Ayrıca gecenin ikinci yarısında daha sık uyanmaya da başlıyorsunuz.
Devreye çok geçmeden alkolün “idrar söktürücü etkisi” de giriveriyor ve sıklaşan tuvalet ziyaretleri uykunun kalitesini iyice altüst ediyor.
Bitmedi! Alkol boğaz/boyun kaslarınızı gevşettiği ve beynin kontrol mekanizmalarını baskıladığı için horlama problemini de davet ediyor. Ayrıca eğer varsa uyku apnenizi iyice ağırlaştırıyor.
Sözün özü şu: Alkol ciddi bir uyku düşmanı, söz konusu uyku olduğunda faydadan çok zararı var, bu kesin. Daha kolay uyuyayım, daha derin bir uyku çekeyim diyenlere önemle duyurulur.
Toksik kilo yaklaşımı
Toksik kilo yaklaşımı, yeni ve farklı bir beslenme ve kilo yönetimi yaklaşımı.
Geçenlerde Ertuğrul Özkök’e anlatmaya çalıştığım yeni nesil diyet yaklaşımı da esas olarak bu yaklaşımı odak noktasına alıyor.
“Toksik kilo” meselesini ve “yeni nesil diyet” yaklaşımını önümüzdeki hafta 5 günlük uzun bir dizi halinde Hürriyet’te okuyacaksınız. Bahara daha ince girmek isteyenlere şimdiden bu dizi için hazırlık yapmalarını tavsiye ederim.
Unutmayın, “HAFİFLEME YOLCULUĞU”muz pazartesiye Hürriyet’te başlıyor.
En güçlü prebiyotikler hangileri?
Prebiyotik besinler bağırsaklarınızdaki dost bakterilerin en sevdiği ve faydalandığı gıdalardır. Beslenme planınızda prebiyotik güç ne kadar fazlaysa probiyotik rezervleriniz de o kadar güçlü olacaktır.
Meyvelerden muz, elma, çilek grubu, sebzelerden yer elması, kereviz, soğan, sarımsak, pırasa, bamya, enginar, domates, kuşkonmaz, kurubaklagillerin tamamı, tahıl grubunun hepsi, yağlı tohumlardan badem ve ceviz en güçlü prebiyotik kaynakları olarak gösteriliyor.
Doğal probiyotik kaynağı gıdalar hangileri?
Probiyotik özellik taşıyan geleneksel fermente (mayalı) bitkisel ürünler şunlar: Boza, turşu, şalgam, sofralık zeytin, hardaliye, tarhana.
Geleneksel fermente et ürünlerinin ise en başında pastırma var. Bunu tuzlanmış diğer et ürünleri, kavurmalar, fermente sucuklar ile tütsülenmiş etler izliyor.
Probiyotik zengini süt ürünlerine gelince... Kefir tabii ki başı çekiyor, onu yoğurt, peynirler ve ayran izliyor.
İyi bir uyku beyni de onarıyor
Amerika’da Wisconsin Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, iyi bir uykunun beyni sadece dinlendirmediği, onarımına da yardımcı olduğu ortaya çıktı.
İyi bir uykunun sağlığın ciddi garantilerinden biri olduğu zaten biliniyor ama yeni bir çalışma güzel bir gece uykusunun başka marifetlerinin de olduğunu ortaya çıkardı.
Wisconsin Üniversitesi’nde yapılan yeni bir çalışmada görüldü ki uyku oligodendrosit denilen hücrelerden miyelin oluşturma sürecini artırıyor.
Miyelin, beynin en önemli materyallerinden biri. Beyin ve omurilikteki sinir hücrelerini çevreleyen bir kılıf. Elektriksel uyarıların bir hücreden diğerine geçişini kolaylaştırıyor, hızlandırıp garanti altına alıyor.
Bu bilginin anlamı da şu: İyi bir uyku beyni sadece dinlendirmiyor, onarımına da yardımcı olabiliyor. Bu araştırmanın sonuçları Journal Of Clinical Neuroscience dergisinde yayınlandı.
Fareler üzerinde yapılan çalışmaya göre iyi bir uyku beyinde tamir sürecinde yol alan hücrelerin faaliyetlerini güçlendiriyor. Araştırmacılar, miyelin üretimini destekleyen genlerin uyku sırasında aktive olduğunu da buldular.
Bu bulgular uykusuzluğun beyin hasarını kolaylaştırırken iyi bir uykunun beyindeki tamir süreçlerini desteklediği anlamına gelebileceğini gösteriyor. Özellikle REM uykusu yani hızlı göz hareketlerinin oluştuğu derin uyku dönemi tamir süreçlerini desteklemede çok daha önemli gibi görünüyor.
Uyku sadece yetişkinlerde yaşlanmayı geciktirmeyi ve çocuklarda büyümeyi desteklemiyor, aynı zamanda daha güçlü ve sağlıklı bir hayatı da garanti altına alıyor.
Paylaş