Paylaş
Mitokondri sağlığı yeni bin yılın en mühim sağlık sorunlarından biri.
Nedenleri ise; yiyip içtiğimiz besinlerin kalitesizliği, aşırı gıda tüketimi, fazla ilaç kullanımı, maruz kaldığımız toksinlerin artması ve tabii ki bir de hareketsiz, tembel bir yaşam tarzını seçmemiz!
Peki mitokondrilerin ne durumda olduğunu gösterebilen testler var mı? Var! 8 hidroksi deoksiguanozin (8-OHdG) testi bu işi başarıyor. Test oksidasyon stresi altında inim inim inleyen DNA’daki bozuşmayı ölçüyor yani mitokondrilerdeki DNA’nın durumunu gösteriyor.
Mitokondri DNA’sındaki hasar artınca bu maddenin (8-OHdG) miktarı artıyor. Diğer test ise idrarda organik asit ölçümleri, mesela “metil malonik asit” tayini.
Bu iki testin güvenliği konusunda tam bir fikir birliği yok. Maalesef pek çok laboratuvarın test panelinde de bu testler zaten bulunmuyor.
Kanaatimce önümüzdeki yıllarda en az kan şekeri veya kolesterol ölçümü kadar önem kazanacak olan bu testi bir kenara not ediniz derim!
Glutatyon ne yapıyor?
Antioksidan orkestramızın patronu, karaciğerimizin temizlik işleri şefi, bağışıklık sistemimizin baş destekçisi, kanserlerden korunmada önemli yardımcılarımızdan biri glutatyondur.
Özellikle faz 2 detoks sürecinde glutatyon konjugasyonunun aksamadan yürütülmesi yani karaciğer aracılığıyla bedendeki kirin, pasın, toksinin temizlenmesi, yani daha güçlü bir detoks için güçlü bir glutatyon rezervi olmazsa olmazdır. Bedenimiz yaşlandıkça zaten daha az glutatyon üretebiliyor. Diğer yandan artan toksin birikimi nedeniyle yaşı ilerleyen her bedenin glutatyon tüketimi artıyor.
İşte bu nedenle yaşlandıkça çöplük haline gelen bedenlerimizi daha sağlıklı tutmak adına glutatyon rezervlerimizi dikkatle korumamız lazım.
Bunun yolu da daha çok glutatyon ham maddesi kazanmaktan (sistein) ya oksitlenmiş yani devre dışı kalmış inaktif glutatyonu yeniden canlandırmaktan (alfa lipoik asit, koenzim Q10, C vitamini) ya da doğrudan glutatyon takviyesi yapmaktan geçiyor.
Doğal serbest radikal kalkanlarımız
◊ Glutatyon peroksidaz, katalaz, superoksit dismutaz gibi enzimler
◊ C ve E vitamini gibi vitaminler
◊ Selenyum ve çinko gibi mineraller
◊ KoenzimQ10 ve alfa lipoik asit gibi moleküller
◊ Karotenoid ve flavonoid yapısındaki mikro besinler
Neden daha çok gazlıyız
Şişkinlik ve gaz çok yaygın sorunlar. Problem sadece bu ikili ile de sınırlı değil. İshal veya kabızlıktan, karın ağrıları ve/veya hazımsızlıktan yakınanların sayısında da ciddi bir artış var. Peki ne oldu da bu kadar “gaz”lı bir toplum olduk?
Ne oldu da çoğumuz karın ağrısı, ishal, şişkinlik, kabızlık ve benzeri sorunlardan daha çok ve sık şikayet eder hale geldik?
İlk neden sindirim sistemimizdeki ekolojik dengemizin bozulması, kalın bağırsaklardaki biyolojik ahengin altüst olması, yani disbiyozis meselesidir.
Nedenlerine gelince...
Onları da yandaki kutuda bulacaksınız...
Disbiyozisin 10 nedeni
◊ Daha çok şeker, un, nişastalı besin tüketimi
◊ Daha çok hayvansal yağ kullanımı
◊ Hayvansal besinlere aşırı yüklenmek
◊ Asidik yükü fazla olan gıdaların artması
◊ Fast food beslenmenin yaygınlaşması
◊ Trans yağ kullanımındaki aşırılık
◊ Fazla miktarda gıda tüketimi
◊ Yaygın stres yükü altında kalmamız
◊ Antibiyotik kullanımındaki aşırılık ve hayvansal ürünlere koyulan antibiyotik yükü
◊ Besinlerdeki probiyotik gücün azalması, fermente gıda tüketiminin sınırlanması
Paylaş