Paylaş
Ama ben daha en başından ve lafı çok da uzatmadan düşüncemi söyleyeyim: Leonard Hayflick’in de belirttiği gibi “Ne yaparsanız yapın her şey yaşlanacaktır. Evrendeki her şey yaşlanır”. Kısacası yaşlanmak doğal ve beklenen bir süreçtir. Akılcı olanı, ruhu ve bedeni sağlıklı olarak ve birlikte yaşlandırmayı becerebilmektir. Detaylara gelince...
ÖNEMLİ SORU
NEDEN YAŞLANIYORUZ?
NEDEN yaşlandığımız konusunda birçok teori var. Ve bu teorilerden bir kısmı ile ilgili önemli delillere ulaşılmış durumda. “Telomerlerimizin kısalması, genetik şifremizde çok sayıda hatanın artarak birikmesi, protein katlanma süreçlerinin bozulması, mitokondrilerin eski güçlerinden uzaklaşması” bunlardan sadece bazıları. Ama esas olarak şu an elimizdeki en güçlü deliller bizi “glikasyon/şekerlenme, inflamasyon/iltihaplanma ve oksidasyon/paslanma” süreçlerinin yaşlandırdığı yönündedir. Bu üçlünün bizi sadece yaşlandırmakla kalmadığını, yaşlanmayı da kötüleştirdiklerini düşünenlerdenim. Ve bu nedenle bu üçlüyü “MAHŞERİN ÜÇ ATLISI” olarak tanımlamanın daha doğru olacağı kanaatindeyim. İsterseniz gelin, sözü daha fazla uzatmadan bu üçlüden ilkini, “glikasyon/şekerlenme meselesini” birlikte anlamaya çalışalım.
KÖTÜ HABER
ŞEKERLENME DAHA HIZLI VE KÖTÜ YAŞLANDIRIYOR
ŞEKERLENMEYE “karamelizasyon” da diyebiliriz. Basitçe, “şeker moleküllerinin yeniden düzenlenmesi” olarak da tanımlanan bu süreç özellikle “şekerin proteinle etkileşimi” halinde muazzam bir yaşlanma/bozuşma nedeni olabiliyor. Bu sürece de “glikasyon nedeniyle yaşlanma” deniliyor. Süreç şöyle işliyor: Vücuttaki şeker oranının artması halinde proteinler ve şeker arasında gelişen reaksiyonlar “ileri glikasyon ürünleri” ya da kısaca “AGE’ler olarak adlandırılan farklı ve yaşlılık tetikleyicisi yapılar” oluşturuyor. AGE’ler hücrelerde DNA ve RNA dışında diğer proteinlere de zarar verebiliyor. Bu zararların yaşlılıktaki en basit kanıtlarından biri göz merceklerindeki proteinlerin matlaşmasıyla oluşan “KATARAKT” problemidir. Benzer değişimler kan damarlarının sertleşmesine (ATEROSKLEROZ), cildin kollajen yapısının bozularak elastikiyetini kaybedip kırışmasına ve sarkmasına da yol açıyor. Glikasyon süreçlerinin beyinde gelişen yaşlılık sorunlarının da (Alzheimer, Parkinson hastalıkları) hazırlayıcısı olabilecekleri düşünülüyor. İsterseniz gelin şimdi de glikasyon süreçlerini madde madde daha net ve anlaşılır bir şekilde açıklamaya çalışalım.
İYİ BİLGİ 1
GLİKASYON/ŞEKERLENME NE YAPIYOR?
BİR: Aşırı şeker yükü cildimizin kollajen yapısını bozuyor, elastikiyet ve kıvam sağlayan yumuşaklığı kaldırabiliyor.
İKİ: Cilt beklenenden daha hızlı yaşlanıyor, kuruyor, buruşuyor, sarkıyor, kırışıyor.
ÜÇ: Kasları eklemlere bağlayan kirişler/tendonlar ve eklem yapısındaki her türlü oluşum sertleşiyor.
DÖRT: Neticede yaşlılığa bağlı hareket bozuklukları/artritler/romatizma meselesi devreye giriyor.
BEŞ: Sinir liflerinin kılıflarında oluşan glikasyona bağlı yapısal değişimler, ayaklarda “yanma, uyuşma, karıncalanma, duyu kaybı ve ağrı” gibi nöropatik problemlere de yol açabiliyor.
İYİ BİLGİ 2
NEDEN ŞEKERLENİRİZ?
BİR: Kanımızdaki şeker seviyeleri makul miktarların üzerine çıktığında bedenimizdeki pek çok molekülü, dolayısıyla hücresel yapıyı, dokusal bütünlüğü ve organsal fonksiyonları bozuyor. Yerleştiği her yeri “karamelize” edip serleştiriyor, sakızlaştırıyor.
İKİ: Bir başka deyişle bedenimizdeki aşırı şeker yükü reaksiyona girdiği her molekülün yapısını altüst ediyor, fonksiyonlarını engelliyor.
ÜÇ: Şekerlenmeye bağlı en tehlikeli değişim ise kolesterol moleküllerinde ortaya çıkıyor.
DÖRT: Özellikle “kötü kolesterol LDL”nin LDL-3 ve LDL-4 olarak tanımlanan tipleri şekerlenerek glikasyona uğradıklarında “ULTRA KÖTÜ KOLESTEROL” olarak tanımlanan çok daha riskli ve farklı yeni bir kolesterol formuna dönüşüyor.
BEŞ: Bu yeni, farklı ve olağanüstü zararlı kolesterol, damar duvarındaki sertleşme ve damar içi plak oluşumu ve pıhtılaşma süreçlerini inanılmaz bir hızla tetiklemeye başlıyor. Şeker hastalarında kalp damar hastalıklarının, kalp krizlerinin, beyin damar hastalıklarının, felçlerin ve bunama probleminin neden daha sık görüldüğünü bu bilgi sanırım net ve açık olarak ortaya koyuyor.
İYİ BİLGİ 3
AŞIRI ŞEKERLENDİĞİMİZİ NASIL ANLARIZ?
GLİKASYON/şekerlenme süreçlerini izlemek iyi yaşlanmak isteyen herkes için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Ama itiraf edelim ki bu süreçleri sadece siz değil, biz doktorlar da yeterince izleyip denetlemeyi ihmal ediyoruz. Oysa sadece dört basit parametre ile şekerlenme meselesini takip etmek, şekerlenme derecesini anlamak mümkün.
BİR: Açlık ve tokluk kan şekeri
İKİ: Açlık ve tokluk insülini
ÜÇ: İnsülin direnci
DÖRT: Hemoglobin A1C (HbA1C) değerleri
İYİ BİLGİ 4
ŞEKERLENME RAKAMLARI NE OLMALI?
EĞER gereğinden çok şekerlenmemek, dolayısıyla yaşlılık sürecini tetikleyip hızlandırmamak istiyorsanız aşağıdaki rakamları bir kenara mutlaka not ediniz.
BİR: “AÇLIK KAN ŞEKERİ”niz 80-90 aralığında olsun, 100’ü asla geçmesin. “TOKLUK KAN ŞEKERİ” rakamlarınız ise 140 değerini aşmasın.
İKİ: “AÇLIK İNSÜLİNİ” ölçüm sonuçlarınız daima 5’in altında kalsın, 8’i asla geçmesin. “TOKLUK İNSÜLİNİ”niz ise 25’in altında olsun, 40’ı aşmasın. (Bilelim ki açlık insülini değeri düştükçe şekerlenme azalıyor, ömür süresi uzuyor.)
ÜÇ: “HEMOGLOBİN A1C” rakamlarınıza gelince... Hemoglobin kanımızda dolaşan ve oksijeni taşımakla görevli olan önemli bir protein. Onun şekerlenerek karamelize/glikolize olması, glikasyon/şekerlenme süreçlerinin en önemli ve güvenilir işaretlerinden biri. Yeni çalışmalar HbA1C değerlerimizin 5.5’ten daha az olması gerektiğinin altını çiziyor. Prensip olarak biz de aynı görüşteyiz ve bu rakamın 5.7’yi geçmesine asla müsaade etmeyiz. HbA1C’nin 5.7’yi geçmesi hele hele 5.8-6.0 rakamlarını test etmesi zaten kapımızı çalan tip-2 diyabet işareti anlamına da geliyor.
NOT
Yaşlanma sürecini hızlandıran mahşerin üç atlısından birini bu yazıda özetlemeye çalıştım. Diğer ikisini, “inflamasyon/iltihaplanma” ve “oksidasyon/paslanma” süreçlerini önümüzdeki yazılarda özetlemeye çalışacağım.
Paylaş