İster öncü deprem deyin, ister bir tsunami gibi değerlendirin ama metabolik sendrom sorununa lütfen biraz daha önem verin.
Ülkemizde doktorların ve araştırma sonuçlarının bu sendroma ilişkin söyledikleri ne yazık ki pek iç açıcı değil! Kilo fazlalığı ve şişmanlık sorununun aşırı kalori tüketimi ile hareketsiz bir yaşam tarzını da yanına alarak salgın bir hastalık haline getirdiği bu sendroma siz “milenium hastalığı” da diyebilirsiniz. Ona eşlik eden hipertansiyon, damar sertliği, şeker hastalığı ve karaciğer yağlanmasının önemini dikkate alan bazı araştırmacılar yeniçağın bu yeni ve tehlikeli sağlık sorununun bileşenlerini “mahşerin dört atlısı” diye de adlandırıyor ve bu bileşenlerin kesişme noktası olarak da insülin direncini gösteriyor.
Metabolik sendrom insülin direnci zemininde gelişen ve son derece değişken birliktelikleri bir arada taşıyabilen bir hastalıktır. Sendromun oluşumunda genetik yatkınlık kadar modern yaşamın getirdiği hareketsiz yaşam hayat tarzının ve yüksek kalorili, bol yağlı beslenmenin de önemli katkıları var.
Önlenmesi tedavisinden çok daha kolay ve ucuz olan bu sendroma kayıtsız kalmayın. Metabolik sendromun ülkemiz için ne denli bir sağlık tehdidi olduğunu merak ediyorsanız öncellikle “bir uyarı” tablosundaki verilere dikkatli bir gözle bakın!
HİPERTANSİYONA EĞİLİMLİYİZ
Ülkemizde metabolik sendromun en sık rastlanan şeklinin hipertansiyon ve HDL kolesterol düşüklüğü ve trigliserid yüksekliği ile göbeklenme olduğu belirtilmektedir. Metabolik sendromda kanda trigliserit isimli yağ ve küçük -yoğun- LDL kolesterol yüksek, faydalı HDL kolesterol düşüktür. LDL kolesterol genellikle artmamıştır. İnsülin direnci ilerleyip, kanda insülin seviyesi yükseldikçe (özellikle 15-16 üniteyi geçince) trigliserid iyice artmakta, HDL belirgin olarak düşmektedir. Bu üçlü gelişimi kalp damar hastalığı riskini yükseltmektedir. Metabolik sendromlu hastalarda koroner kalp hastalığı riski üç kat artmıştır.
ŞEKER HASTALIĞINI TETİKLİYOR
Metabolik sendromda insüline karşı duyarsızlığın oluşması şeker hastalığına eğilimi artırmaktadır. Ayrıca bu hastalarda kanda pıhtılaşmanın kolaylaştığı, damar duvarında tıkayıcı plakaların oluşmasının hızlandığı da bilinmektedir.
Metabolik sendromlu hastaların insülin direncinin bir diğer kötü neticesi karaciğerde yağlanmadır. Karaciğer yağlanması sorunu bu organda basit bir yağ birikiminden, karaciğer enzimlerinde artışa hatta siroza kadar uzanabilen bir seyir izlemektedir. Özellikle kilo fazlalığı sorunu obezite seviyesine ulaşanların yüzde 75’inde karaciğer yağlanması, yüzde 20-25’inde karaciğer fonksiyonlarında bozulma, yüzde 2’sinde siroz ortaya çıkabilmektedir.
YAŞAM BİÇİMİNİZ ÇOK ÖNEMLİDİR
Yeni çağın yeni hastalıkları arasında yaşam biçimi değişikliklerine metabolik sendrom kadar iyi cevap vereni azdır. Hastalıktan korunmada ve tedavide ilk iş yaşam biçimindeki yanlışlıkları yok etmek hiç olmazsa azaltmaktır. Kilo kaybının sağlanması, düzenli bir egzersiz yoğunluğu içeren aktif, hareketli bir yaşam tarzının oluşturulması yanında, sağlıklı bir beslenme planı ile sigaranın bırakılması atılacak ilk adımlardır.
Sadece yüzde 10’luk bir kilo kaybının altı aylık bir süreç içinde sağlanabilmesi bile metabolik sendromu kontrol altına alabilmektedir. Yüzde 7’lik bir kilo kaybı ve buna eşlik eden düzenli egzersiz alışkanlılığınızı dört yıl sürdürebilirseniz şeker hastalığı riskiniz yarı yarıya azalmaktadır. Metabolik Sendromu önleme ve tedaviye ilişkin beslenme değişimlerinin başlıcaları daha az kalori, hayvansal yağ ve karbonhidrat tüketmek, posalı yiyeceklere ağırlık vermektir.
NASIL ANLAŞILIYOR?
Bu çağdaş sağlık sorunundan korunmak için yapacağınız şey son derece kolay ve ekonomiktir. Bel çevrenizi ölçecek, beden kitle indeksinizi belirleyecek ve tablodaki değerlerden daha yüksek ölçümler saptıyorsanız daha ileri tetkikler için doktorunuzdan randevu isteyeceksiniz. Fazla kilolarınızı vermeye ve aktivite düzeyinizi artırmaya randevu tarihinden önce başlayabilirsiniz.
Metabolik sendromla ilişkli sağlık sorunları
· Şeker hastalığı · Hipertansiyon · Kalp damar hastalığı · Polikistik over sendromu · Alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığı (yağlı karaciğer) · Uyku apnesi
Depresyon kilo ilişkisi
Kilo sorunu bazen doğrudan ruhsal yaşamdaki gelgitlerin yansıması gibidir. Özellikle kadınlarda ruhsal kökenli kilo kazanımlarına daha sık rastlanıyor. Eş veya sevgiliden ayrılma, iş değiştirme, hatta ev değiştirme, ev yaşamında ortaya çıkan olumsuzluklar, evlilikle ilgili problemler, çocuklarla ilgili kaygı, kuşku, endişeler, anne, baba, dost, arkadaş veya herhangi bir sevilenin kaybı, ondan uzakta kalma durumu yeme ataklarına yol açabiliyor. Bu tür yeme ataklarında öncelikle tercih edilen yiyeceklerse şekerli, unlu, yağlı, nişastalı kalori bombası besinler oluyor. Ayrıca bilinen klinik depresyonu olanlar da kilo almaya (çok seyrek olarak da vermeye) yatkınlık görülebiliyor. Bazı depresyon ilaçlarının kilo aldırabileceği de bilinen gerçekler. Depresyondaysanız ve kilo sorununuz olduğunu düşünüyorsanız bu durumu sizi izleyen hekimle konuşun. Kilo aldırıyormuş diye ilacınızı sakın bırakmayın ama çözümler konusunda doktorunuzdan yardım istemeyi de ihmal etmeyin.