Kanser, kalp hastalıklarından sonra en fazla ölüme yol açan sağlık sorunlarından biri. Böyle giderse yakında ilk sıraya o yerleşecek.
Oysa bu hastalık basit reçetelerle önlenebiliyor. Yalnızca alkol ve sigaradan uzaklaşıp beslenmeye özen göstermek kansere yakalanma riskini yüzde 75 azaltıyor. BESLENME son zamanlarda hepimizin ilgi duyduğu bir alan. Herkes hastalanmamak için neleri yemesi gerektiğini araştırıp öğreniyor. Geçen hafta ’kanseri önleyebilen besinler’ konusuna yer verdik. Bu hafta konuya başka bir açıdan bakacağız. Kansere yakalanmamak için bazı şeyleri daha sık yiyip içmek önemli ama bazı besinlerden uzak durmak da şart.
Örneğin kırmızı et tüketimini abartan, özellikle sucuk, salam, sosis gibi bazı et ürünlerini fazla miktarda tüketen, eti pişirirken ateşte adeta yakarcasına kızartmakta ısrar edenlerde kanser sıklığı artıyor. Aşırı yağlı beslenmek de kansere davetiye çıkarıyor. Özellikle kızartmalık yağların tekrar tekrar kullanılmaması gerekiyor. Bu hatayı ev hanımları ve fast food üreticileri, restoranlar sık sık yapıyor. Tütsülenmiş besinler de kansere davetiye çıkarıyor.
Hormonlu besinlere dikkat
Son zamanlarda çok daha önemli hale gelen tehlike ise besinlere karışan kanserojen yabancı maddeler. Toksik kimyasallar besinlere daha üretim aşamasında karışmaya başlıyor. Üretimi artırmak için kullanılan hormonlar, antibiyotikler ve diğerleri ete, süte, suya, sebzeye, meyveye de yerleşiyor.
Yiyecek ve içeceklerin üretimlerinde kullanılan kimyasallar da ayrı bir sorun. Özellikle sebze ve meyve üretiminde bazı hormon ve böcek öldürücülerin, antibiyotik ya da mantar ilaçlarının, hatta gübrelerin rastgele, kontrolsüz, dikkatsiz kullanıldığı biliniyor. Mevsiminde yetişmeyen sebze ve meyvelerde bu risk artıyor. Ülkemizde yetiştirilen sebze ve meyvelerin bazılarını muhtemelen bu nedenle ne Avrupa ülkeleri, ne Araplar, ne de Rusya sınırlarından içeri bile almıyor. Etimiz, sütümüz için de muhtemelen aynı risk var. Bunları kontrol etmesi gereken yetkililerin bu kontrolü yeterince yapamadığı da çok iyi biliniyor. Yani "Allaha emanet" bir durumdayız.
Hazır besin üreticilerinin de yeteri kadar denetlendiklerini söylemek zor. Sütümüze, yoğurdumuza, etimize, balığımıza, tavuğumuza ne gibi işlemler yapıldığını, ne gibi katkılar eklendiğini bilmiyoruz. Örneğin ekmeğimizin nasıl pişirildiği, içine ne gibi ağartıcılar ya da başka kimyasalların konduğunu, bazı ’arıtılmış suların’ içinde nelerin bulunduğunu tam olarak bilmiyoruz.
Güngör Uras çok haklı
Sevgili Güngör Uras Bey çok haklı. "Marketten aldığınız sucuk, çocuğunuzun yediği bisküvi, çikolata, meyve suyu diye satılan içeceklerin içinde ne olduğundan, üzerinde yazanlardan başka bir şeyler ihtiva edip etmediğinden" ben de, siz de, hiçbirimiz emin değiliz. Yine Güngör Bey’in belirttiği gibi, "Balın, reçelin, pekmezin, tahinin içindeki katkılardan, her gün yediğimiz ekmeğin mayası, tuzu, suyu, beyazlatıcısından" da şüpheliyiz. Kısacası "sağlığımız tehlikede..."
Bu sayfanın okurları çok iyi bilirler ki, biz olumsuz şeyler yazmaktan pek hoşlanmayız. Ne var ki, Güngör Bey’in geçen hafta Milliyet’te yayınlanan köşe yazıları bizim de yaramıza tuz bastı. Halkımız ve biz sadece ekmeğimizle, yoğurdumuzla değil, daha pek çok yiyecek içeceğimizle oynandığından, kontrollerinin yeteri kadar yapılmadığından kuşkulanıyoruz. Son yıllarda eskisinden daha sık hastalanmamızın, sadece kansere değil, daha pek çok hastalığa beklenenden daha çok yakalanmamızın arkasında işte bu kötü üretilmiş, dikkatsiz paketlenmiş ya da kontrolsüz satılan besinler yatıyor.
Gıda sağlığı önemlidir
Şunu hiçbir zaman unutmayın: Gıda sağlığının ciddiye alınmadığı bir ülkede insan sağlığından bahsetmek de mümkün olmaz. Bunun yolu devletin ilgili birimlerinin sıkı kontroller uygulamasından, halkın bilgilenmesi ve tüketici derneklerinin uyanık durmasından, üreticilerin çoğu kez bildikleri yanlışları bırakmasından geçiyor. Yoksa daha çok hastalanmaya ve kansere daha sık yakalanmaya devam ederiz. Kanser hücreleri içimizden çıkan hain hücrelerdir. Kanserojen maddeler işte bu içimizdeki hainler’in sayısını arttırıyor.
’Hain’ hücreler nasıl oluşuyor?
Harvardlı ünlü Doktor Walter Willett kanser için ’içimizden çıkan ihanet’ tanımını kullanıyor (Yetişkinler İçin Sağlık Beslenme Kılavuzu/Optimist Yayınları). Çok doğru bir yaklaşım ama bu ihanete biraz da biz zemin hazırlıyoruz. Kanseri tetikleyen kanserojen maddelerin çoğunu şu veya bu şekilde vücudumuza biz sokuyoruz. Kanserojenlerin vücuda girme yollarından biri ve belki de en önemlisi yiyip içtiklerimiz. Kanserojen maddeler hücresel faaliyetlere ilişkin talimatları taşıyan, yani genetik kodları yapılayan DNA’nın hasar görmesine yol açıyor. Bu hasar vücudumuzun ihtiyaçlarını hiçe sayan, kötü huylu hücreler oluşturuyor. Bunlara ’hain hücreler’ de diyebilirsiniz. Bu sınır ve kontrol tanımaz hücreler hem oldukları yerde sürekli çoğalıyor, tüketiyor hem de etraf dokulara saldırıp işgal ediyor, yıkıyor. İşte bisküvilerimize karışabilen akrilamid ya da yoğurdumuza eklenebilen melamin gibi maddeler DNA hasarını başlatan gizli sağlık zararlılarıdır. Ve işte bu nedenle besinlerin çok sıkı kontrollerden geçirilmesi, denetlenmesi, incelenmesi ve bu incelemelerin aralıksız sürdürülmesi gelişmiş ülkelerde bir numaralı sağlık kuralı olarak kabul ediliyor.
Çocuklarımız neden çok sık hastalanıyor?
Birkaç hafta önce çocuk endokrinolojisi uzmanı bir hocamız "Kız çocuklarında erken ergenlik sorununun müthiş bir patlama yaptığını" söyledi. Ardından biz de aynı konuyu işledik. Başka ülkede olsa yer yerinden oynar ama ilgililerden hiçbir açıklama gelmedi. Gıda kirlenmesi konusu sandığınızdan önemlidir. Besinlerin çoğu kirli ve tehlike saçıyor. Bu tehlikelerden en çok da çocuk ve yaşlılar etkileniyor. Gıdalardan zehirlenme işaretleri alerjik reaksiyonlar, cilt döküntüleri, ishaller olmayabiliyor. Çocuklarımız eskisinden daha sık hastalanmaya başlıyor. Erken ergenlik, şişmanlık, şeker hastalığı, zeká zayıflığı, kanser gibi problemlerle daha çok karşılaşıyor. Aynı sorunlar ileriki yaşlarda reflü, gastrit, ülser, karaciğer yetmezliği, hatta konumuz olan kanser şeklinde kendini gösteriyor.