Paylaş
Biz hekimler kolesterolünü yüksek bulduğumuz hastaların koroner damar hastalığına yakalanma risklerini azaltmayı bir yana bırakıp tahlil kâğıtlarında yazan kolesterol rakamlarını azaltmaya yani “hastayı değil de rakamları tedavi etmeye” odaklandık da ondan! Evet, bu bir itiraf. Kan yağları dengesizliği (dislipidemi) konusundaki ateşli tartışmalar ve yanlış konular da aslında sadece bu uzun cümledeki yanlışta gizli. Bu peşrevsiz güreşte adı ister kötüye (LDL), ister iyiye (HDL) çıkmış olsun zavallı kolesterolün (!) en ufak bir günahı yok. Suçlu o değil, biziz! Sebeplerini merak ediyorsanız eğer buyurun...
Kalbimizi hasta eden sadece yüksek kolesterol mü?
Kalp damarlarını sertleştiren, plaklarla pıhtılarla daraltıp tıkayan, “kalp krizlerinden-enfarktüs” aritmilere, kalp yetmezliklerinden ani ölümlere pek çok yaşamsal soruna zemin hazırlayan tehlikeli sürecin tek faili kesinlikle sadece kolesterol değil.
O berbat sürecin asla özel bir suçlusu ya da şüphelisi de yok! Ortada birden fazla suçlu, hatta organize bir suç örgütü var. Suçluların bazıları genetiğimizle, cinsiyetimizle, yaşımızla ama çoğu da yaşam tarzımızla yaşam tarzımızdaki seçimlerimizle ilişkili.
Ne var ki biz diğer suçluları bir kenara bırakıp “varsa da yoksa da kolesterol meselesi”ne odaklanmışız.
Kalp damarlarımı tıkayan şeyler neler?
Damar bozan süreçler ister kalp, ister beyin damarlarında gelişsin, neticesi de ister kalp ister beyin krizi olsun süreç pek değişmiyor. Değişmesi gereken bizim yaklaşım tarzımız. Hazırlayıcı ve teşvik edici süreçler de bizim düşündüğümüzden farklı seyrediyor.
Kalp ve beyin damarlarını daraltıp tıkayarak, kalp veya beyin krizine yol açan plaklar çoğunlukla sabit/stabil plaklar da değil. Bu tür plaklar uzunca bir sürede yavaş yavaş gelişen ve doğal dokusal tepkiler nedeniyle de oldukça sertleşen yapılar. Sert ve sağlam (kalsifik) plaklar.
Problem bunlardan ziyade “kararsız” veya “yumuşak plak” denilen ve çoğu zaman da yeni gelişen, olduğu yerden kopup daha uçtaki bir damarı tıkayan pıhtı ya da plak parçacıklarından kaynaklanıyor.
O plaklar bende de olabilir mi?
Damarları tıkayan o yumuşak ya da sert plakların oluşumunun nedeni olarak son yıllarda en çok kronik iltihaplanma yani inflamasyon problemi gösteriliyor. Kısacası kalp veya beyin damarlarında gelişen problemlerin arkasındaki temel oyuncu da “kronik yangın” yani “kronik iltihap” sorunu.
Peki bu sorunun varlığını erken dönemde anlamak mümkün değil mi? Anlaşılan o ki mümkün. Hem de son derece basit bir test sayesinde. O testin adını bu sayfalarda çok sık okumuş olmalısınız: Hs-CRP TESTİ.
Basit bir laboratuvar analizi ile Hs-CRP ölçülebiliyor, inatçı Hs-CRP yükseklikleri ise kalp veya beyin damarlarınızın iç yüzeyini döşeyen “endotel” tabakasının yaralandığını, iltihaplandığını ve yeni gelişen plaklarla mücadele için kıvrandığını gösteriyor.
Tabii ki başka testler de var. Eforlu EKG testi, koroner BT anjiyografi incelemeleri ve altın standart sayılan koroner anjiyografi incelemeleri bunların en mühimleri.
Peki kim haklı?
Sağlıkla ilgili birçok konuda olduğu gibi kolesterol yüksekliğinin tedavisi konusunda da anlamsız bir tartışmanın içindeyiz. Kimimiz “kolesterol her görüldüğü yerde vurulmalı”, bazılarımız ise tam tersine “kolesterol zengini bir yaşam sürmek en akılcı olanı” düşüncesinde. Peki hangi grup haklı?
Bence iki grubun da haklı veya haksız olduğu noktalar var. “Kolesterol görüldüğü yerde vurulmalı” diyenler sadece kolesterol rakamlarını yöneterek hastalığı bir bütün olarak önlemek yerine yalnızca kolesterol rakamlarını düşürerek kalp damar hastalığını tedaviye ve kriz riskini düşürmeye çalışanlar. Bu nedenle de başarısız olmaya mahkûmlar.
“Kolesterolün fazlası zararlı değil, faydalıdır” diyenlerse başka bir yanlışın içindeler. “Her gün istediğiniz kadar kuyruk yağı, pirzola yiyin, tereyağını buldunuz mu sofraya kaşıkla oturun” diyen bu grubun yüksek kolesterol ve aşırı doymuş yağ tüketiminin zararları hakkında duyarlı olduklarını söylemek çok zor.
Trigliseridi de ciddiye almalısınız
Trigliserid kanımızda tur atıp duran bir yağ. İdeal rakamı 100 mg/dl’den az olması. Bunun üstündeki değerler yağ metabolizmasında ve insülin-şeker ilişkisinde bir şeylerin yolunda gitmediğinin işareti. Aşırı trigliserid yükü çok fazla kalori kazanımı (çok yiyip içmek), kazanılan kalorileri harcamama hatası (hareketsiz bir hayat sürmek), alkol tüketimini abartmak, şekerli, unlu, nişastalı besinlere paçayı fazlaca kaptırmak gibi hatalarla da ilişkili. Bazen de genetik bir problem.
Şu kesin: Trigliseridin çok yüksek olduğu durumlar hafif bir kolesterol yüksekliği ve/veya iyi kolesterol HDL azlığı ile birlikte ise tehlike büyüyor, “trigliserid-kolesterol” ilişkisi en az şeker ve insülin fazlalığı kadar ciddi bir damar canavarına dönüşebiliyor.
“Ben kalp riskimi düşürmek istiyorum” diyorsanız eğer kolesterol ve şeker yüksekliği meselesi kadar yüksek trigliserid sorununu da çözmeniz şart.
Hipertansiyonu ıskalamamalısınız
Eğer hipertansiyonlu biriyseniz bu sadece muhtemel bir beyin krizi riskinin varlığı olduğu anlamına gelmiyor, kan basıncınızdaki her bir derecelik yükselme (özellikle küçük tansiyon 9-10’dan, büyük tansiyon 15-16’dan fazlaysa) kalp damar hastalığı riskinizi üç, dört katına çıkarabiliyor. Hele bir de hipertansiyona eşlik eden başka bir veya birkaç risk faktörünüz daha varsa (trigliseridiniz, şekeriniz, kolesterolünüz yüksekse) iyice çığırından çıkabiliyor. Özetle hipertansiyon da en az kolesterol kadar önemli bir risk unsuru. Mutlaka kont-rol altına alınması gerekiyor.
Sigara kolesterolden daha önemli bir tehdit
Bir taraftan her gün bir kolesterol hapı yutarak kolesterolü azaltmaya çalışırken, diğer taraftan sigarasını keyifle tüttürmeye devam eden biri olmak en sık düşülen hatalardan biri.
Bu yaklaşımın muhtemel bir kalp krizini statin hapları ile frenlemeye çalışırken, aynı zamanda o krizi yaratan sürece giden yılda gaz pedalına köküne kadar basmaktan hiçbir farkı yok.
Kısacası sigara kolesterol fazlalığından çok daha mühim bir risk faktörü. Sigara içmeye devam eden birinin, o yapısı zaten sorunlu hapları yutmasına hiç gerek yok! Çünkü böyle biri kalp krizi geçirmeyi zaten göze almış demektir.
Metabolik sendrom ve diyabet çok önemli sorunlar
Kalp krizi geçirenlerin sayısının artmasının en mühim nedeni insülin direnci ile buna eşlik eden metabolik sendrom sorununun ve neticede de şeker hastalarının çoğalması. Kısacası kalp krizi salgınının nedeni de obezite, onun yol açtığı metabolik sendrom ve neticede gelişen diyabet salgını.
Eğer bel çevreniz kadınsanız 90, erkekseniz 100 cm’in üzerindeyse, iyi kolesterolünüz kadınsanız 50’den, erkekseniz 40’tan düşükse, açlık kan şekeriniz 100’den HbA1c’niz 5.8’den büyükse, insülin direnci değerleriniz 1.7’yi, hele hele 2.5’i aşmışsa, kan basıncınız 13.5/8.5 ve üzerindeyse, trigliseridiniz 150’den fazlaysa ve bu beş parametreden en az üçü sizde mevcutsa maalesef siz de “hoş geldin metabolik sendrom” demek ve kendinizi “kalp krizi yüksek biri” sınıfına koyup sağlık riski planlarınızı buna göre yönetmek zorundasınız.
Bu durumda trigliserid yüksekliği tahlil kâğıtlarınızda yazan LDL rakamından daha önemli bir risk faktörüdür.
Paylaş