Paylaş
Kaslı, fit ve formda biri olmak son zamanların yükselen trendlerinden. Hem artık sadece erkeklerde değil, kadınların, özellikle genç hanımların da çoğu aynı hedefe odaklanmış durumda.
Karın derileri kıvrılmasın, kol altları sarkmasın istiyorlar.
Durum böyle olunca da “kas yapmak” pek moda oldu.
Ne var ki her zaman olduğu gibi burada da eğriyi doğruyla, tefriti ifratla karıştırmaya başladık.
Kas yapayım derken göz çıkaran yanlışları yapanların da sayısı oldukça fazla.
Beni bağışlasınlar, özellikle egzersiz danışmanları bu konuda önemli hatalar yapabiliyor.
Öncelikle ve
rahatlıkla söyleyebilirim ki “kas yapar, içmenizde fayda var!” diye tavsiye ettikleri doğal desteklerin, vitamin, mineral haplarının, protein tozlarının, karnitin shot’larının bu konuda pek faydaları yok.
Faydaları olmadığı gibi, içlerinde ciddi zararlar verebilenler de var.
Çoğunun içinde “örtülü zararlı maddeler” bulunabiliyor.
Hatta bazılarında hormon ya da benzeri sağlığın canına okuyabilecek bileşimlerin bulunabileceğini bile görüyoruz.
Kas yapmaya da, yapanlara da, yaptıranlara da bir sözümüz yok.
Hatta bu yöndeki çabaları takdirle karşılıyoruz. Zira sadece gençler için değil, orta yaşlılar ve yaşlılar için de yeterince kasa sahip olma konusu çok ama çok önemli bir sağlık belirleyicisi.
Özellikle orta yaşlarda ve sonrasında dikkat edilmezse yaşlılığa bağlı kas kaybı, Sarkopeni ciddi bir sağlıksızlık hali yaratabiliyor.
İşte bu nedenle direnç egzersizlerini hemen herkesin beden kapasitesi, yaşı ile sağlık durumunu dikkate alarak yapması gerekiyor.
Ayrıca bu çabalarınızı “besinlerle desteklemek” istediğinizde de protein içeriği (kalitesi ve miktarı) iyi ayarlanmış ve mümkünse protein açısından zenginleştirilmiş, kaliteli proteinlerle desteklenmiş bir beslenme planı yapmanız gerekiyor.
Ama bunu yaparken de şunu unutmamak lazım: Daha fazla protein, daha çok kas ve daha yüksek enerji, daha çok güç anlamına gelmez! Hele hele protein hapları, tozları, şuruplarının hiçbirisi sihirli bir ilaç gibi düşünülemez.
Unutmayalım ki, vücudumuzun kendine fazladan gelen her türlü gıdayı yağ olarak depolayıp saklamak şeklinde planlanmış ve genetik hafızasına silinmeyecek şekilde kazınmış bir bellek fonksiyonu var.Proteinin dozunu kaçırırsanız, kas yapayım derken yağ yapmanız her zaman mümkündür.
Bedeninizi desteklemek, kaslarınıza daha çok güç ve enerji yüklemekle ilgili önerilerin hiçbirine iyice araştırmadan balıklama dalmayın.
Kansere 5 önemli fren
* Daha az kalori tüket: Besinlerle kazanılan kalorilerin miktarı arttıkça, hele hele bu kalorilerin kaynağı rafine karbonhidratlar oldukça kansere yakalanma sıklığı da artıyor. Kısacası söz konusu kanser olunca can boğazdan gelmiyor, gidiyor.
* Daha çok sebze ve bakliyat tüketin: Sebzeler yüksek mineral, vitamin, antioksidan içerikleri, posa zenginlikleri ve düşük kalorileri nedeniyle bilinen en güçlü kanser savaşçıları. Ne kadar taze, koyu renkli, parlak, diri ve doğalsalar, ne kadar çiğ tüketilmeye müsaitseler faydaları o oranda artıyor, fren o kadar güvenli hale geliyor.
* Çeşitlendirin: En iyi şeyleri yeseniz bile hep aynı şeyleri yemeyin. Nasıl ki aynı şeyleri yapınca farklı sonuç alamazsanız aynı gıdaları yediğinizde de sadece tek yönlü bir yolda hareket eder, güvenliğinizi sadece bir frene bırakırsınız.
Olabildiğince çeşitli ve farklı gıdalar seçin. Farklı sebzeler, meyveler, bakliyat grubu yiyecekler, protein kaynaklarına yönelin.
Bunu yaparken de mümkün olduğu kadar geleneksel besinlere ağırlık verin. Geleneksel besinler genetiğinize en uygun besinlerdir ve biliyoruz ki yiyeceklerle genler konuşurlar. Ve eğer anlaşamazlarsa itişip kakışırlar, kavga çıkarırlar. * Daha çok ot yiyin: Taze otların her türlüsü farklı birer kanser savaşçısı. Biberiyenin, rokanın, marulun, maydanozun, dereotunun, nanenin, kekiğin, yarpuzun, keklik otunun, kısacası her otun içinde doğal “antikanser savaşçılar” var.
* Şeker, un ve alkolden uzak durun: Bu üçlü bilinen en tehlikeli besinsel kanserojenlerdir. Alkolle şekerin nasıl yan yana geldiğine de şaşırmayın.
Unutmayın ki, çoğu alkol şekerden üretiliyor. Üzüm şekerinden rakı, şarap, elma şekerinden elma likörü yapılıyor.
Mahrumiyet diyetleri neden tutmaz?
Diyetlerin çoğunun başarısız olmasının sebebi, bizi sevdiğimiz yiyeceklerden ve hayat tarzı seçimlerinden mahrum bırakmaları oluyor.
Acemi diyet uzmanları ya da kötü programlanmış diyetler ne yazık ki bu hatayı sık yapıyor, bizi her zamanki yaşam tarzımızdan vazgeçip lezzetsiz şeylere yönelmeye zorluyor. Bu da kısa bir süre sonra bizi “mahrum kalma hissi” ile baş başa bırakıyor. Sonuç mu?
İşte o diyetler çok geçmeden rafa kaldırılıyor, listeler yırtılıp tavsiyeler unutuluyor. Oysa yapılması gereken son derece basit. Yiyeceğin keyfini ve lezzetini değil miktarlarını azaltmak lazım.
Bunu yaparken de agresif davranmak yerine düzenli aktivitenin getireceği avantajdan faydalanmak daha doğru bir yol.
Günün birinde diyet yapmak zorunda olursanız vazgeçemeyeceğiniz yiyecekleri beslenme uzmanınızla açıkça konuşun. Onlar size mutlaka bir çözüm bulacaklardır.
Şu ayrıntıyı da unutmayın: Damak tadımız sadece ağzımızda değil, aynı zamanda beynimizdedir. Biz keyif duyacağımızı düşündüğümüz şeylerden daha çok hoşlanıyoruz. Bu da düşünce kontrolünün önemini gündeme getiriyor.
Meyve yeme sanatı
Meyvelerde bulunan fruktozun fazlasının da sağlığa zararlı olduğunu unutmayın. Tabii ki mineraller, vitaminler ve antioksidanlar açısından harika kaynaklar olan meyveleri hayatınızdan tamamen çıkarmanızı önermem ama miktarı abartmayın.
Bir oturuşta 1 kilo portakal ya da elma yiyenler bilirim ve çoğu maalesef çok sağlıklı bir iş yaptıklarını düşünürler! Meyve tüketimindeki ilk kural miktarı abartmamaktır. Çünkü karaciğeriniz ancak belli bir miktar meyve şekerini tolere edebiliyor.
İkinci kural ise meyve yiyecekseniz meyvenin kendisini yemenizdir. Suyunu sıkıp içmek, onu blender’dan geçirmek büyük bir hata! Çünkü o zaman fruktoz hemen emilir ve karaciğere daha hızlı ulaşarak trigliserid yağına dönüştürülür. Ayrıca sadece tam olarak yenen tek bir portakal, sıkılarak elde edilen iki-üç portakaldan çok daha az miktarda fruktoz içerir.
Kısacası meyve yiyecekseniz tam olarak, hatta mümkünse kabuğuyla yemeye özen gösterin. Taze sıkılmış bile olsa, bol meyve suyu içmek karaciğerinize zarar verir.
Canınız meyve suyu içmeyi çok istiyorsa da, 50 mililitreden fazla içmemeye dikkat edin.
Paylaş