Paylaş
Ne var ki “YANLIŞ TEŞHİS” ve “YANLIŞ TEDAVİ” meselesi ise gündemdeki yerini hâlâ koruyor. Çoğu hastanın sorunlarına yanlış teşhisler konuyor ve pek çok hasta doğru teşhislere rağmen yanlış tedavilerin kurbanı olabiliyor. Muhakkak ki yaşamın her alanında, her meslekte -doğal olarak- yanlışlar mümkündür, yapılabilir. Ne var ki söz konusu sağlık olduğunda o yanlışlar ciddi sakatlıklarla, hatta yaşamın kaybıyla bile sonuçlanabilir. Sorun bu kadar büyümese bile yediklerinize, içtiklerinize, yaşam tarzı seçimlerinize yanlış teşhisler nedeniyle ciddi kısıtlamalar konulabileceği için keyfiniz, tadınız, tuzunuz kaçabilir. Yanlış teşhis ve tedaviler yüzünden ruhsal sorunlar yaşayan, uykusuz geceler geçiren, gereksiz streslere girip kalp çarpıntıları ile üzülen, hatta ekonomik kayıplara giren insanları siz de tanımış, görmüş olabilirsiniz. Kısacası “yanlış teşhis ve tedavi” modern tıbbın günümüzde de en önemli sorunlarından biridir. Peki, ne yapmalı?
ÖNEMLİ İKİNCİ FİKİR ALIN
Sağlık problemlerinize teşhis konmakta gecikildiğinde, tekrar tekrar yeni testler, analizler istenildiğinde, konulan teşhis doktorunuzun uzmanlık alanının dışında kaldığında, uygulanan tedavilere rağmen şikâyetleriniz, sorunlarınız devam ettiğinde, özellikle -acil durumlar dışında- size ameliyat olmanız gerektiği söylendiğinde, bir başka hekimden de yeni bir görüş almaktan, “İKİNCİ FİKİR” değerlendirmesine başvurmaktan çekinmeyin. Özellikle önemli ve büyük ameliyatlar söz konusu olduğunda, önemli ve yaşamınızı etkileyebilecek teşhisler konulduğunda mümkünse sorununuza farklı hekimlerin katıldığı ortak konsültasyonlarla -konsey kararlarıyla- çözüm arayın.
Özellikle size kronik ve ilerleyici bir hastalık (Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı, hipertansiyon, şeker hastalığı, romatizmal hastalıklar, kanserler) teşhisi konulduğunda ikinci bir fikrin daha da önemli olabileceğini lütfen unutmayın.
HATIRLATMA KIŞA HAZIR MISINIZ
Kışa hazırlanmak, özellikle bağışıklık sistemini kışa daha dirençli ve dayanıklı hale getirmek önemli ve mühim bir sağlık ayrıntısıdır. Zaten bu nedenle de çoğumuz kış kapıyı çalmadan önce aşılarımızı yaptırıyor (grip, zatürre), sağlığımızdaki sorunları gideriyor, bazı bedensel stoklarımızı gözden geçiriyoruz. Ama yine de aramızda bu işleri ihmal edenlerimiz var. İsterseniz gelin, soğuklar iyice bastırmadan, kış hastalıkları kapımıza dayanmadan önce özellikle bağışıklığımızı güçlendirmek için şu 3 önlemi alıp almadığımızı yeniden bir gözden geçirelim.
VARAN 1 D VİTAMİNİ STOKLARIMIZI GÜÇLENDİRELİM
Her vitamin bağışıklığı desteklese de D vitamini en güçlü bağışıklık belirleyicisidir. D vitamini stoklarınız düşükse daha ilk virüs saldırısında aksırıp hapşırmaya başlayacağınız da kesin gibidir.
İşte bu nedenle ilk işiniz D vitamini seviyenizi öğrenmek olsun. Kanda D vitaminini ölçen testler -çok şükür- sağlık ocaklarında bile yapılabiliyor.
Normal değerler yetişkin biri için 50 ünite ve üzerindeki rakamlar. İdeali 60-80 aralığı. Ben 100’ün üzerindeki rakamları biraz iddialı, fazla buluyorum, 50’nin altını ise sevmiyorum.
Özellikle 30’un altındaki rakamları riskli görüyor, hele hele 20’den düşük değerlerde daha hızlı takviye planları yapıyorum.
Biliyorsunuz D vitamininin temel kaynağı besinler değil, güneş. Cildi güneşle buluşturmadan ne yeteri kadar D vitamini stoklamanız, ne de stoklarınızı korumanız olanaksız.
Eğer yaz boyu ihtiyacınız kadar D vitamini stoklamadıysanız eksiğinizi besinlerle karşılamanız da çok zor. Zor çünkü ne yumurtada, sütte, süt ürünlerinde ne de diğer hayvansal besinlerde yeteri kadar D vitamini var. İhtiyacınızı karşılamak için her gün litrelerce süt, onlarca yumurta yemeniz lazım!
İşte bu nedenle D vitamini yetersizliği söz konusuysa takviyelerden faydalanmak zorundasınız. Ne iyi ki takviyeler oldukça ucuz. Çözüm için doktorunuz veya eczacınızla konuşabilirsiniz.
VARAN 2 PROBİYOTİK GÜCÜMÜZÜ ARTTIRALIM
Probiyotik bakteriler bağırsaklarda yaşayan faydalı mikroplar. Güçlü bir bağışıklık için güçlü bir probiyotik yapılanmasına sahip olmanız lazım.
Yetişkin birinin bağırsaklarında bir kilodan fazla probiyotik bakteri stoku var, bu stoku koruyup kollamak gerekiyor.
Bunun için de probiyotik içeriği güçlü besinler tüketmek gerekiyor. Doğal yolla mayalanmış süt ürünleri (kefir, yoğurt, peynir, ayran) en zengin probiyotik kaynakları.
Üzülerek belirtelim ki şimdilerde tükettiğimiz süt ürünlerinin neredeyse tamamı probiyotik gücü sıfırlanmış gıdalar. Çözüm ev yapımı ya da probiyotikle güçlendirilmiş süt ürünlerinde.
Önemli bir nokta da şu: Lüzumsuz yere yutulan antibiyotikler probiyotik gücünüzün en önemli düşmanları.
Yutulan her antibiyotik kapsülü bağırsağı adeta bir atom bombası gibi etkiliyor, probiyotik gücü neredeyse “sıfıra” indiriyor. Bu nedenle kış aylarında antibiyotik kullanırken özellikle dikkatli olmalısınız.
VARAN 3 DAHA SIK VE ÇOK C VİTAMİNİ KAZANALIM
C vitamininin bağışıklığa verdiği doğal destek çok iyi bilinse de hâlâ ihmal ediliyor. Ve çoğunluk nedense hâlâ ayıbını C vitamini destekleriyle örtmeye gayret ediyor. Oysa daha çok sebze ve daha dengeli meyve tüketimi en doğru yaklaşım. Yeşilbiber, kabak, salatalık, portakal ve mandalina en doğru seçimler.
Paylaş