Paylaş
Düzenli ve yeterli su içmenin faydaları saymakla bitmez. “Hangi suyu, ne kadar, ne zaman, açken mi, tokken mi, yoksa yerken mi içmeliyiz?” gibi sorularsa tükenmek bilmez. Ayrıca bu soruların her biri için yapılan tartışmaların da sonu asla gelmez.
“Su-sağlık” konusundaki tartışmalardan biri de su içmenin kilo kontrolü üzerindeki etkileriyle ilişkilidir ve prensip olarak şu nokta neredeyse kesinleşmiş gibidir:
Düzenli ve yeterli su içenlerde kilo kontrolü daha kolaydır. Bunun pek çok nedeni var. Örneğin su içmek metabolizmayı hızlandırabiliyor. Çok minik bir etki ama olsun, yine de işe yarıyor.
Bana göre “su-kilo” ilişkisinin önemli belirleyicilerinden biri, hatta en mühimi “susuz muyuz, aç mıyız?” konularını karıştırmamız.
Çoğumuz “kronik”, yani “müzmin” susuzlarız ama durumun farkında olmadığımızdan susuzluğumuzla açlığımızı birbiriyle karıştırıp su içmek yerine homidi gırtlak atıştırıyoruz.
Bugün size vereceğim “iyi haber”se çok farklı: Su içmenin kilo kontrolüne neden ve nasıl yardım sağladığını gösteren yeni bir araştırma yayınlandı.
Birmingham Üniversitesi’nden Dr. Parretti ve arkadaşlarının yürüttüğü bir çalışma bu ve şaşırtıcı sonuçları nedeniyle dikkati çeken bir inceleme.
Obesity Dergisi’nde sonuçları yayınlanan bu araştırmaya bakılırsa yemekten yarım saat önce 500 ml. su içen kişilerin içmeyenlere göre daha fazla kilo verme şansları var.
Üstelik sadece bir öğünden önce değil de her üç ana öğünden yarım saat önce 500’er ml. su içenlerin 12 haftalık çalışma süresindeki toplam kilo kayıpları karşılaştırma grubuna göre neredeyse üç katı daha fazla bulunmuş.
Sanırım haberin “mükemmel” olduğu fikrine siz de katılmış olmalısınız. Bana göre bu haberin en iyi tarafı -basitliği ve ucuzluğu yanında- gündelik koşuşturma içinde ilave bir çaba gerektirmemesi.
Kilo sorunu olanlar hiç vakit kaybetmeden bu yöntemi uygulamaya geçirip sabah-öğle-akşam öğünlerinden yarım saat evvel -aç karna- 500’er ml su içmeyi ihmal etmesinler, zira “iç suyu ver kiloyu!” gibi bir durum var.
Son bir not: Özel durumlar dışında 2-2,5 litre sıvı (su) içmeniz gerekiyor. Her şey gibi suyun da fazlası zarar verebiliyor, dikkatli olun...
Probiyotikler demir eksikliğini önleyebiliyor
Sağlıkla ilgili bir başka güzel haber de Fransa’dan geldi. Kandaki demir düzeyinin barsaklardaki yararlı bakterilerin (probiyotikler) bileşiminde önemli bir yere sahip olduğu zaten biliniyordu.
Şimdi de bir Fransız araştırmacı grubunun FASEB Journal’da yayımladığı makaleye göre barsakların bakteri içeriğinin (flora veya microbiota) vücudun demir düzeyini, emilimini ve depolanmasını etkileyebileceği öne sürülüyor.
Bu önemli bir bilgi. Daha önce benzer bir bilgiyi İsveçli probiyotik üreticisi PROBI-A firması yayınlanmış ve “bağırsaklardan demir emilimini artıran bir probiyotik tipinin” patentini aldığını açıklamıştı.
Fareler üzerinde yapılan bu yeni araştırmanın Fransız yöneticisi Dr. Gael Nicolas “Bu çalışmanın, barsak bakterilerinin demire bağlı özgün bir proteini tetiklediğini göstermesi bakımından bir ilke imza attığını” söylüyor. “Bu işaret, barsak bakterileri ile barsakları kaplayan epitel hücreleri arasındaki iletişim bozukluğuna yeni bir görünüm kazandırıyor. Bu sayede demir emilimi ve depolanması destekleniyor” diye ekliyor.
Bu ve benzeri araştırmaların ışığında demir eksikliği kansızlığı (anemi) tanısı ve tedavisine yeni bakış açıları kazandırılabilir.
Barsaklardaki yararlı bakterilerin demir emilimine ve depolanmasına destek olduğu görüşü tüm tanı yöntemlerinin devreye sokulmasına rağmen kesin bir nedene bağlanamayan kansızlık durumlarında teşhise katkıda bulunabilir.
Demir zengini besinler hangileri
Demir eksikliği yavaş, sinsi ve ilerleyici bir problem ama ne yazık ki iyice ilerlemeden farkına varılmıyor. Demir eksikliği ile mücadele etmenin temel prensibi demir zengini besinleri sık, bol ve düzenli tüketmek. Bu da daha fazla kırmızı et, demir zengini sakatat (karaciğer, dalak) ve demirden güçlü sebze tüketmek anlamına geliyor.
Karaciğer ve dalak en güçlü demir kaynağı besinler olarak gösteriliyor, 100 gramında 10 mg kadar demir var. Demir hazinesi saydığımız kırmızı et bunları izliyor, 100 gramında 6 mg civarında demir bulunuyor.
Az da olsa tavukta, balıkta da demir var (tavuk budundaki siyah kısımlar, balığın sırtındaki kahverengi bölümler).
Bitkisel besinlerden mercimek, fasulye grubu diğer besinler, kalın yapraklı yeşil sebzeler, ceviz, badem ve fıstık da demirden bir hayli zenginler.
Eğer demir fakiri olmak istemiyorsanız mutfağınızda bu yiyeceklere daha çok yer açın. İçlerindeki demirden daha fazla faydalanmak istiyorsanız demir zengini hayvansal gıdalarla bitkisel besinleri evlendirin!
Örneğin kıymalı kuru fasulye, etli bezelye, kıymalı mercimek çorbası pişirin. Yumurtalı ıspanaktan, hele hele menemenden vazgeçmeyin, salatalarınıza küçük et parçaları ekleyin.
Bol soğanlı fasulye piyazına ve Arnavut ciğerine mutfağınızda yeniden yer açın. Eğer bu muhteşem lezzetlerdeki demirin bağırsaklarınızdan daha iyi emilmesini istiyorsanız üzerlerine bol bol limon sıkın.
Zira C vitamini bağırsaklardan demir kazanımını ikiye, üçe katlayabiliyor.
Hemoroit kimlerde daha sık görülüyor
Hemoroit, meslek olarak ayakta uzun süre kalanlarda, mesela öğretmen ya da avukatlarda daha çok görülür. Çünkü bu mesleği yapanlar, tuvalet ihtiyaçları geldiğinde, izin alıp gidemezler. Bu yüzden de tuvalete gitmeyi devamlı ertelerler.
Tuvalete gitmeyi erteleme de kabızlığın en önemli nedenlerinden biridir. Tuvalet ihtiyacınız geldiği zaman bunu sürekli ertelerseniz, makat bölgesinden gelen uyarılara beyniniz, “Dur, acele etme” diye cevap verir. Aynı cevabı defalarca alan sistem ise artık mesaj göndermemeye başlar. O zaman da makat bölgesindeki dışkı sertleşir, bölgede artan basınç da hemoroiti hızlandırır. Yani sorunun kaynağında, ayakta kalmaktan ziyade, tuvalet ihtiyacını devamlı ertelemek yatıyor.
Kabızlık bağırsağın alt bölümündeki basıncı artırarak, o bölgedeki damar, doku ve kaslarda fonksiyonel bozukluğa neden olur.
Uzun süre ayakta kalmak da kabızlığa, dolayısıyla da hemoroit problemine zemin hazırlar.
Paylaş