Paylaş
Hipoglisemi herkes için her yaşta ve her zaman önemli bir sorun.
Eğer ciddi bir hipogliseminiz varsa terleme, titreme, huzursuzluk, çarpıntı, halsizlik, yorgunluk, açlık atakları, tatlı krizleri ve çoğu zaman da kilo problemi sizi bekliyor demektir. Ama hipogliseminin yol açabileceği önemli bir sorun daha var: Bellek zayıflaması!
Özellikle yaşlılarda uzun süren ve tekrarlayan hipoglisemi atakları belleği olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bu durumun birçok nedeni var. Öncelikle hipoglisemi beyin hücrelerinin biricik enerji kaynağı şekerden yeteri kadar faydalanamama durumu olduğu için en hafif şekliyle bile odaklanma ve öğrenme güçlüğüne yol açıyor.
Bilindiği gibi öğrenilen bilgilerin kalıcı olabilmesi ve belleğe güçlü bir şekilde kaydedilebilmesi için o bilgiye odaklanmak, konsantre olmak şart!
Hafif hipoglisemikler bile işte bu konsantrasyon problemi ile karşı karşıya kalıyor. Bilgileri yeteri kadar güçlü kaydedemediklerinden hatırlamakta zorlanıyor.
Hipoglisemi ataklarının beyin hücrelerinde bazı tahribatlar yapabildiği de biliniyor. Hatta bu tahribatlar şiddetli ve uzun süren hipoglisemilerde çok ağır da olabiliyor, kafa karışıklığına, bilinç bulanıklığına, uyku haline, hatta komaya bile yol açabiliyor.
Özeti şu: Yaşınız ne olursa olsun tekrarlayan hipoglisemi ataklarının belleğinizi olumsuz yönde etkileyebileceği hep aklınızda olsun.
Özellikle 60’lı yaşlar sonrasında yaşanacak her hipoglisemi atağının bellek kaybını hızlandırabilen bir travma anlamına da gelebileceğini unutmayın.
BİR UYARI
Kortizon fobisini abartmayın
Bir itirafımız, daha doğrusu mühim bir yanlışımız var: Biz doktorlar, kamuoyunda kortizon korkusunun gereğinden fazla büyütülmesine sebep olduk. Kortizonun olumsuz yan etkileri konusunda en bilinçlenmiş ülkelerden birinin Türkiye olduğunu söyleyebilirim. Bunu biz doktorlar ve eczacılarımız birlikte yaptık, birlikte başardık.
Kortizon suistimal edilebilen ve mühim yan etkileri nedeniyle de dikkatli kullanılması gereken bir ilaç. Gereksiz ilaca karşı olduğumu her zaman söylüyorum. Kortizon da dahil olmak üzere ilaçlarla ilgili doğru bir bilinç geliştirmek çok önemli bir şey.
Ama korkularımızda aşırıya kaçmamak koşuluyla. Kortizon korkumuz da bir kortizon fobisine dönüşmemeli. Doktorunuz soruna kortizonlu bir ilaçla müdahale etmek istediğinde hemen karşı çıkmayın. Evet, her ilacı ve özellikle de kortizonu hep sorgulayın.
Sorgulayın ama doktora da güvenin. Unutmayın ki acil bir durumda kortizon canınızı da kurtarabilir. Ya da korkunç bir ağrıyı azaltır veya durdurabilir.
Bu bilgiyi şunun için ekledim. Çok ağrılı boyun kası tutulmalarının bazılarında kısa etkili kortizon ampulleri ile dramatik (hızlı) bir iyileşme sağlanabiliyor.
Üstelik bu kısa etkili kortizon uygulamalarının sağlığa ciddi bir zararı da olmuyor.
Özeti şu: Kortizon korkusu ayrı şey, doktorun “mutlaka kullanmalısınız” dediği bir kortizon uygulamasına hayır demek ayrı şeydir.
OKUR SORUSU
Çinko eksikliği ne yapar?
Kalsiyum ya da demir gibi minerallerin eksikliği kadar olmasa da çinko eksikliği sağlığımız için önemlidir.
Bedeninde yeteri kadar çinko depolayamayanlarda bağışıklığın zayıfladığı, otoimmün hastalıkların sıklaştığı, saç, tırnak, cilt sorunlarının oluştuğu gösterilmiştir.
Özellikle çocuk ve yaşlılarda çinko eksikliği yaygın bir problemdir. Çocuklar çinkodan fakir beslendikleri, yaşlılar çinko zengini besinlerden uzak kaldıkları ya da besinlerle kazandıkları çinkoyu yeteri kadar hazmedemedikleri için çinko eksikliğine daha sık yakalanırlar.
Çinko pek çok yiyecek ve içecekte bulunuyor. Özellikle deniz ürünleri ve kırmızı ette yeteri kadar çinko var.
Bağışıklık sisteminin zayıf olduğu düşünülen çocuklarda, saç ve tırnak problemleri yaşayanlarda kandaki çinko rezervlerini kontrol etmekte yarar vardır.
BİR ÖNERİ
Lütfen ayağa kalkın!
Özellikle son birkaç ayda yayınlanan ciddi bilimsel çalışmalar bakın ne diyor...
- Günde 5 bin adımdan fazla (ortalama 7500-10 bin) adım atanlarda ne kilo sorunu var ne de ciddi ve kronik bir hastalık!
Peki, bunu yapacak 40-45 dakikanız yok mu?
- Sadece 20 dakikalık tempolu yürümeniz de işe yarıyor. Dakikada 100-120 adımlık bir tempo ile 20 dakika yürümeniz de faydalı neticeler veriyor. Buna da mı imkân bulamadınız?
- Sabah ve akşam yapacağınız 10’ar dakikalık yürüyüşler de faydalı. Yine mi olmadı?
- Saat başı yapacağınız 2 dakikalık egzersizlerin, kısacık yürümeler, merdiven tırmanmaların da sağlığınıza “ilaç gibi” etkileri var. Hâlâ “bunu da beceremiyorum” mu diyorsunuz? Buyurun son bilgiye...
- Günde 2 saat ayakta durmanız, yani oturmayı bırakıp ayakta işinizi, gücünüzü yapmanız halinde bile bedeniniz ve ruhunuz size minnettar kalıyor.
BİR NOT
Ev yoğurdu daha iyi
Yoğurdun sağlık faydaları saymakla bitmez. Bence en önemlisi de içindeki probiyotik zenginlik.
Yoğurdun tıbbi faydalarının çoğu sahip olduğu bu laktobasil bakterilerinin (probiyotiklerin) gücüne bağlı ve bunların endüstriyel yoğurtlarda olmadıklarını biliyoruz.
Bu nedenle güvenli sütten yapılmış ev yoğurdu (eğer başarabilirseniz) daha faydalı.
Laktoz intoleransınız yoksa –yani gaz yapmıyorsa- günde en az bir su bardağı kadar yoğurt yemeyi alışkanlık haline getirmenizi tavsiye ederim.
Laktoz intoleransı olanların bu miktarı ikiye, üçe bölmeleri ise gaz problemlerini azaltacaktır.
OKUR SORUSU
Yaşlandıkça daha mı çok kaşınırız?
Kaşıntı, yaşlılarda en sık rastlanan cilt yakınmasıdır. Öncelikle kollarda ve bacaklarda görülen, tüm vücuda da yayılabilen kuruma ve kepeklenme olur.
Düşük ısı ve azalan nem nedeniyle kış aylarında kaşıntı daha da artar. Alerjik sorunları olanlarda yünlü veya sentetik giysilerin kullanılması kaşıntıyı alevlendiren bir başka etmendir.
Yaşlılarda kaşıntı, önemli bir sistemik hastalığın belirtisi olabileceği için hemen değerlendirilmelidir. Kaşıntının nedeni, böbrek yetmezliği, şeker hastalığı, tiroid sorunları, demir eksikliği, karaciğer hastalıkları, vitamin dengesizlikleri, bağışıklık sorunları ve kullanılmakta olan bir ilaca bağlı yan etki ya da alerji olabilir.
Kserozis, liken, prurigo, ekzema, miliaria gibi cilt sorunlarının önde gelen belirtisi de kaşıntıdır. Psikolojik sorunlar da kaşıntı yapabilir.
Yaşlı ciltlerin güneş, nem ve diğer dış etmenlere karşı daha dikkatle korunması gerekir. Uzmanın önereceği tedaviyi dikkatle uygulamak, kaşıntıyı da onun yaratacağı tahriş, ciltte çizilme ve yırtılma ile başlayan enfeksiyon riskini de azaltır.
OKUR SORUSU
HbA1c seviyesi neden önemli?
HbA1c testi güvenli ve ucuz bir kan testidir. Üç aylık ortalama kan şekeri değerini yansıttığı için çok önemli bilgiler verir.
Başlangıçta şeker hastalarının kan şekeri ayarı takibinde kullanılan bu testin kullanım alanı giderek genişliyor.
Test, diyabetin daha ortaya çıkmadığı “prediyabet” döneminde bile kandaki şeker oynamaları hakkında işe yarayabiliyor.
Diyelim ki ailenizde diyabeti olanlar var. Eğer bu testte elde edilen değerler yüzde 5,7-6,5 arasında ise bu rakamlar sizin “diyabet riskli artmış gruba dahil olduğunuz” anlamına gelebiliyor. Özellikle göbek bölgesinde ciddi yağ birikimi olan ve “insülin direnci” saptananlarda, “gebelik diyabeti” tanısı almış veya iri bebek doğurma öyküsü olan kadınlarda, “reaktif hipoglisemi” tanısı konulanlarda HbA1c testi kan şeker dengesinde bozulmanın erken işareti olabiliyor.
Testin, diyabet hastalarında çok daha önemli anlamları var.
Bir diyabetlide HbA1c’nin yükselmesi diyabete bağlı damar ve sinir sistemi hasarlarının beklenenden daha hızlı gelişeceği anlamına gelebiliyor.
Bu nedenle aile hekimleri, dahiliye uzmanları ve endokrinologlar şeker hastalarında her üç ayda bir HbA1c testi yapılmasının uygun olacağını belirtiyorlar.
Paylaş