Hipoglisemi tanısı konulan hastaların ortak bir korkusu var.
Şu soruları mutlaka soruyorlar: "Yani şimdi ben şeker hastası mıyım?" ya da "Yakın bir gelecekte şeker hastalığına yakalanma ihtimalim var mı?" Korkularının nedeni önceden edindikleri yanlış bilgiler. Bazı sağlık çalışanları bile hipoglisemiyi şeker hastalığının erken bir işareti sanıyor. Oysa hipogliseminin -birkaç istisna dışında- şeker hastalığıyla ilgisi yok!
Hipogliseminin birçok sebebi var. Küçük bir kısmından insülin fazlalığı, yani erişkin tipi şeker hastalığının erken dönemlerinde belirlenen aşırı insülin cevapları sorumlu. Erişkin tipi şeker hastalığına yakalanan hastaların bazılarında erken dönemde pankreas bezi gereğinden fazla insülin üretiyor. Bu, özellikle kana hızla karışan şekerli bazı yiyecekler yendiğinde kolaylaşıyor. Meydana gelen yoğun insülin cevabı da kan şekerinin birden bire düşmesine neden oluyor. Bu hastalarda kilo kaybı sağlanmaz, beslenme hataları düzeltilmez ve aktivite artırılmazsa bir süre sonra şeker hastalığının ortaya çıkması söz konusu olabiliyor. Ama hikayesi bu şekilde olan hipoglisemililerin sayısı parmakla gösterilecek kadar az.
YANLIŞ TEŞHİSE DİKKAT
Aslında hipoglisemi tanısı alanların çoğu gerçekte hipoglisemili bile değil! Yanlışlıkla hipoglisemi tanısı konan hastalara son yıllarda daha sık rastlıyoruz. Herhangi bir nedenle izah edilemeyen baş dönmesi, yorgunluk, çarpıntı, sinirlilik atakları, uykusuzluk, odaklanma güçlüğü, yemeklerden sonra uyku basmaları, ani öfke nöbetleri veya açlık krizleri, çikolata veya tatlı yeme atakları hemen hipoglisemi ile irtibatlandırılabilmektedir. Bu belirtilerin hipoglisemi nedeniyle de ortaya çıkabilmesi mümkündür ama hipoglisemi teşhisi için açlık şekerinin ya da şeker yükleme testinden elde edilen kan şekeri değerlerinin en azından 60, hatta 50 mg’ın altına düşmesi gerekmektedir. Kan şekerinin 80-90 mg değerlerinde seyrettiği örneklerde hipoglisemi teşhisi koymak yanlıştır. 20 yıl kadar önce yanında çalıştığım İsviçreli metabolizma profesörü hocam böyle rastgele hipoglisemi teşhisi koyan, hastalarının her sorununu hipoglisemi ile izah etmeye çalışan doktorlar için "hipoglisemi doktorları" yakıştırmasını yapardı! Son yıllarda hipoglisemi doktorlarının sayısı artmış gibi görünüyor...
BİRDEN ÇOK SEBEBİ VAR
Şeker hastalığı dışında hipoglisemiye neden olabilen birçok sorun var. Örneğin organ yetmezliklerinin çoğunda hipoglisemi ortaya çıkabiliyor. Karaciğer yetmezliğinde, böbrek yetmezliğinde hipoglisemi görülebiliyor. Ayrıca böbrek üstü bezi yetmezliği, hipofiz bezi yetmezliği gibi sağlık sorunlarında da hipoglisemi oluşabiliyor. Hipoglisemi bazen ilaçlar nedeniyle de ortaya çıkıyor. Yan etki olarak kan şekerinde düşmelere yol açan ilaçları kullananlarda hipoglisemi nöbetleri bile görülebiliyor. Alkol kullananlarda alkole bağlı hipoglisemilere rastlanabiliyor. Bu duruma özellikle alkol fazla miktarda ve aç karınla alındığında rastlanıyor. Her zamankinden daha yoğun egzersiz yapmak, özellikle egzersizi aç karınla yapmak hipoglisemi ile neticelenebiliyor. Bazı mide ameliyatlarından sonra da hipoglisemi görülebiliyor. Bunun nedeni ameliyat sonrasında şekerin kana karışma hızında meydana gelen değişmeler.
HİPOGLİSEMİ YAPAN TÜMÖRLER, AMELİYATLAR
Çok nadir de olsa, bazı tümörlerde tümörün insülin salgılaması veya başka nedenlerle hipoglisemi ortaya çıkabiliyor. Bazı hipoglisemi olgularında ise herhangi bir hormonal veya metabolik bir neden belirlenemiyor. Bu hastalarda özellikle şeker ve unlu mamullerden zengin bir yemek yendikten 2-3 saat sonra ya da uzun süre açlıkları takiben çarpıntı, sinirlilik, aşırı acıkma hissi, aşırı terleme, ellerde titreme, konsantrasyon kaybı gibi belirtilerle bir hipoglisemi tablosu görülebiliyor. Bu hastalıkların az bir kısmında genetik olarak diyabet hikayesi belirlenebiliyor. Ama incelemelerde ciddi bir neden de ortaya konamıyor. Kısacası, her hipoglisemi şeker hastalığı anlamına gelmiyor veya her hipoglisemilinin ileride şeker hastası olması gerekmiyor.
Damar sertliği beyin damarlarını da etkiler mi
Çoğumuz damar sertliği olarak adlandırdığımız ateroskleroz’un kalp damarlarını etkilediğini biliriz. Ateroskleroz geliştiğinde, damarlarda "plak" dediğimiz yapılar oluşturmaktadır. Yağdan zengin bir yapıdan oluşan bu plakların yalnızca kalp damarlarında değil, beyin damarlarında da gelişebileceği bilinmeli ve hatırlanmalıdır. Beyne giden kanı sağlayan damarlarımız boynumuzun iki yanında uzanan "karotis" adını verdiğimiz arterlerimizdir. Eğer aterosklerozun yol açtığı plaklar bu damarlarımızda ortaya çıkarsa, beyne gidecek kan miktarında azalma ortaya çıkacaktır. Karotis arterlerimiz oksijen ve tüm beynin ihtiyacı olan beslenme gereksinimlerini ve yaşamsal gereksinimleri beyne taşırlar, ulaştırırlar. Böylece de beynimiz fonksiyonlarını uygun bir biçimde yerine getirebilir.
Damar sertliği sonucunda karotis arterlerinde plaklar oluşmakta ve zaman içinde bunlar giderek artış göstererek damarlarda daralmaya yol açmaktadır. Daralan damarlar nedeniyle beyne giden kanın azalması ise, hastada ileri dönemde felç (inme) gelişmesine neden olabilmektedir.
Risk faktörleri nelerdir
n Yaşlanma
n Tansiyonun yüksek seyretmesi damarların zayıflamasına yol açar.
n Sigara içmek.
n Kan yağlarının düzeylerinin yüksek olması: Kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerinin yüksek olması plak oluşumuna yol açar.
n Şeker hastalığı.
n Obezite.
n Kalıtımsal faktörler.
n Hareketsizlik
Kanda insülin fazlalığı ile şeker hastalığı aynı şey mi
Kan insülin miktarı yüksekliğine hiperinsülinizm denir. Bu durum diyabet anlamına gelmez. Ancak, hiperinsülinizm sıklıkla Tip II Diyabet ile birlikte bulunabilir. Özellikle şişman ve orta yaşlı diyabetlilerin çoğunun hipoglisemi problemi vardır. Pankreastan salgılanan insülin, kan şekerini düzenlemeye yardım eden bir hormondur. Hiperinsülinizm, belirli bir nedenden dolayı pankreastan gereğinden fazla insülin salgılanmasıdır. Hiperinsülinizmin en önemli nedeni insülin direncidir. Bedeniniz insülinin etkilerine direnç gösterdiği için pankreas daha fazla insülin salgılayarak açığı kapamaya çalışır. İnsülin direnci, Tip II Diyabet’in gelişmesine de öncülük eder. Pankreasta, insülin üreten hücrelerden çıkan tümör varlığında (insülinoma) ya da pankreasta insülin üreten hücre sayısının fazlalığında (nesidioblastosis) da hiperinsülinizm ortaya çıkar. Hiperinsülinizm, hipoglisemi dışında belirti ve bulgu vermeyebilir.
Verdiği kiloları yeniden geri alan hastaların çoğu kez gözden kaçırdıkları önemli bir nokta var: "Davranış değişikliği". Davranışlarınızı değiştirmeden kilonuzu değiştiremezsiniz. Sizi yanlış besinler yemeye, hatalı beslenmeye, zamansız besinler tüketmeye, tembelliğe, hareketsizliğe veya benzeri kötü alışkanlıklara yönlendiren alışkanlıklarınızı değiştirmezseniz kilo vermeseniz bile onları yeniden geri almanız kaçınılmaz bir sorundur. Kilo kaybı ile uğraşan kliniklerin en başarılı olanları davranış değişikliklerine, yeme davranışı bozukluklarına ve analizlere en geniş yer ayıranlardır. Diyetisyen eşliğinde kilo vermek çoğu kez mümkün olabiliyor ama verilen kiloların yüzde 100’e yakını en geç 1 yıl içinde yeniden geri alınıyor. Kalıcı kilo kaybının davranış değişikliğini başarmadan mümkün olmayacağını unutmayın.
Nane sindirim dostu
Antiseptik, gaz giderici, antispazmodik, terlemeye yardımcı, iştah açıcı ve aromatiktir. İntestinal kolit, soğuk algınlığı, gaz nedeniyle oluşan sindirim ağrıları, sabah yorgunluğu ve dismenorede kullanılır. Özellikle mide ve bağırsak spazmlarında ve gaz sancılarında kullanılır. Sindirime yardımcı olduğundan öğün aralarında ve öğünlerde tüketmek için iyi bir içecektir. Nanedeki mentol, karaciğerin yaptığı detoks işlemini sitümüle eder. n Diyetisyen Ali Dereli
Kademeli kalori ilavesi kilo korumanın hediyesi
4 ayda, 85 kilodan 75 kiloya düştüm. Spora devam ediyorum. Artık kilo vermek istemiyorum. Yediklerimde nasıl bir değişiklik yapmalıyım, kilo almak da istemiyorum.
Verilen kilo ve hedefleriniz konusunda umarım istediğiniz noktaya gelmişsinizdir. Kilonun yanı sıra bizim açımızdan önemli olan kriterlerden biri de vücut yağ yüzdenizdir. Erkekseniz yüzde 25, bayansanız yüzde 30 ve altındaki rakamlar kabul edilebilirdir. Bu, sağlık riskleri açısından da pek çok sorunun oluşumunda engelleyici rol oynamaktadır. Uygun yağ yüzdesi aralığına indikten sonra kilonuzu korumak kolay olacaktır. Burada önemli olan püf noktası alacağınız kalorinin kademeli olarak artırılmasıdır. Kilo vermek amacıyla bazal metabolizma hızınız üzerinden ayarlanan günlük kalori alımınız 3 aylık dönem boyunca haftada +200-300 kalorilik ilavelerle yavaş yavaş artırılacaktır. Bu uygulama sürenizi bir diyetisyenden yardım alarak geçirmenizi tavsiye ederim. Kalori artırımını yapacağınız besinlerde beslenme alışkanlıklarınızı göz önünde bulundurmanız son derece önemlidir. Unutmayın! Kilo korumak vermekten daha zahmetli ama çok daha zevkli bir süreçtir. Farkını yaşayın.
Aktif olun aç kalmayın
Zayıflıyorum ama karnım ve kalçam erimiyor. Diyetin kalorisi fazla olabilir mi? Ne yapmalıyım?
Özellikle yaz mevsiminde bacaklar, selülitler, kalçalar dikkatimizi çekmeye başlıyor. Nasıl zayıflıyorsunuz? Sadece diyet yaparak bölgesel zayıflama sağlanmaz. Egzersiz yapmanız şart! Egzersiz uzmanından basen ve karın için hareketler öğrenerek diyetinizi destekleyin. Egzersiz yanında besin destekleri de kullanılabilir. Zayıflasanız bile basenleriniz size büyük geliyor olabilir. Vücut şekliniz bu olsa bile spor yardımı ile daha sıkı ve sağlıklı bir vücuda sahip olabilirsiniz. Yeter ki takıntılı olmayın! Sağlıklı kilo aralığınız nedir? Siz bu aralığın dışında mısınız? Olması gereken aralıkta iseniz veya size verilen diyet ile zayıflıyorsanız diyetin kalorisi ile oynamak yerine, günlük aktivitenizi ve egzersiz programını artırın. Hayatınızdan çıkarmayacağınız aktiviteler ekleyin ki, verdiğiniz kilolar geri gelmesin!