Paylaş
Oysa hastalar bizden hastalıklarını değil, sorunlarını ortadan kaldırmamızı, dertlerine çare bulmamızı isterler.
Ben dahil, biz hekimlerin sık yaptığı hatalardan biri hastayı değil de, hastalığı tedavi etmeye kalkmaktır. Hastayı bir kenara bırakıp onu rahatsız, mutsuz eden ağrı ve sızılarını görmezden gelmek ve bunları, sadece belirli bir hastalık kalıpları içine sığdırabildiğimiz zaman ciddiye almak “yeni hekimlik” anlayışının iflah olmaz hatalarından biridir.
Oysa hastalar bizden hastalıklarını değil, sorunlarını ortadan kaldırmamızı, dertlerine çare bulmamızı isterler. Onlar için önemli olan günlük yaşamlarını zorlaştıran, mesela uykularını bozan, keyiflerini kaçıran problemlerinin (ağrılarının, sızılarının) şu veya bu şekilde ama en kısa zamanda ortadan kaldırılmasıdır, yoksa bizim adına “hastalık” dediğimiz şeyleri yenmemiz değildir...
BEYAZ-SİYAH-GRİ...
“Hastaya değil de hastalığa odaklı tıp yaklaşımı” özellikle son 50 yılın “kanıta dayalı tıp” anlayışının ürünüdür. Eğer belli bir hastalık kalıbına sığmıyorsa laboratuvarda, radyolojik incelemelerde, patolojik değerlendirmelerde kesin olarak belirli bir “hastalık” olduğu kanıtlanamıyorsa, hastaların anlattıklarını görmezden gelmek (veya yeteri kadar ciddiye almayıp önemsememek) gibi ciddi bir yanlışın tekrarlanıp durması önemli bir sorundur.
Oysa sağlık “beyaz”, hastalık “siyah”sa eğer aradaki “gri” alanda yer alan birçok sağlık sorunu vardır ve bu sorunları yaşayanlar ne yazık ki biz hekimlere hastalıklarını kanıtlayamadıkları için ağrılarıyla, yorgunluklarıyla baş başa yaşamak zorunda kalmaktadır.
PSİKOLOJİK Mİ?
Mide ekşimesi, yanması, kaynaması, gaz, şişkinlik, kabızlık yakınması ile gelen bir hastada endoskopide gastrit, kolit ya da reflü bulamayan, biyopside helikobakter göremeyen veya aradığı bir tümörü yakalayamayan doktorlar onun sorunlarını hemen “psikolojik” olarak damgalamaktadır.
Bir türlü çare bulamadığı baş ağrılarının (migren, beyi tümörü veya anevrizma veya benzeri) bir hastalık kalıbına sığdırılamaması sebebiyle önemsiz sayılması sonucu (ve psikolojik olarak değerlendirilmesi sonucu) baş ağrısı olan biri ağrılarıyla birlikte yaşamaya mahkûm hale gelebilmektedir.
Sırtı veya beli ağrıyan ama tomografi veya MR incelemelerinde bel fıtığı, artrit vs. gibi sorunlar bulunamayan birinde problem bir hastalık kategorisine sığdırılamadığı için önemsiz veya anlamsız sayılabilmekte, bu tutum ağrısı devam eden hastanın doktor doktor, hastane hastane dolaşmasına yol açabilmektedir.
GRİ ALANI DA CİDDİYE ALMALIYIZ
Anlatmak istediğim şey şu: Sağlıkla hastalık arasındaki “gri alan”da çok sayıda problem, sorun, can sıkıcı, üzücü şikâyetler vardır: Yorgunluk, el-ayak uyuşmaları, tekrarlayan sivilceler, kaşıntılar, saç, tırnak sorunları, hazımsızlık, gaz, şişkinlik gibi sindirim sitemi problemleri, gezici eklem kas ağrıları, çarpıntılar, tansiyon atakları, yeme bozuklukları bu “gri alan” sorunlarından sadece bazılarıdır. Bunlara onlarcası eklenebilir.
Modern tıp sağlığın gri alanına ilgisiz kalmaya devam ettiği müddetçe fırsat kollayan “tıp şarlatanları”, bu alanı işgal etmeye devam edecek, uyduruk testler, faydasız tedaviler, otlar, çöpler ve etkinliği olmayan yöntemlerle (ozon terapi, nöral terapi, mezoterapi...) bu insanlara çözüm önerileri getirecekler ve onları sömürmeye devam edeceklerdir.
NETİCE...
Modern tıp “bedeni ve ruhu” da, “insanı ve yaşadığı çevreyi” de bir bütün olarak düşünüp kabul etmek, “hastalık” olarak kategorize edemediği gri alanda kalan sağlık problemlerini de “sağlık sorunu” olarak değerlendirip iyileştirici çözümler üretmek zorundadır. Eğer bunu yapmazsa bazı şarlatan alternatif tıpçıların uydurma çözüm önerileri artacak, bunların uygulamalarından mağdur olanların sayısı giderek çoğalacaktır, bundan hiç kuşkunuz olmasın...
Kahvaltı bahaneleri
BİR SORU: Sabahları kahvaltı yaptığımda gün içinde daha çok acıkıyorum ve fazla yemek yiyorum. Ama kahvaltının önemli bir öğün olduğunu biliyorum. Kahvaltıyı hafifletmem mi gerekir?
BİR CEVAP: Kahvaltı yapma alışkanlığı kazanmanız için çocukluk yıllarınızda ailelerinizin harcadığı zahmetler emin olun boşuna değildi. Kahvaltı öğünü üzerine yapılan çalışma sonuçlarının çoğu, “günün en önemli öğünü” ifadesini içermektedir. Kahvaltıda tercih edeceğiniz yiyecekler, gün boyunca besin seçimlerinize etki edecektir. Poğaça veya bir simitle başladığınız öğünün ardından kısa sürede acıkmanız normaldir. Çünkü sadece karbonhidrat tükettiğiniz için aldığınız enerji 250-300 kalori civarında da olsa hızla kana karışacak ve sürekli atıştırma ihtiyacı oluşturacaktır. Peynirli bir tost veya az yağlı sütle hazırlanmış kahvaltılık, gevrekli bir öğün, öğle yemeği öncesinde tüketeceğiniz ara öğüne kadar açlık hissi sinyallerini azaltacaktır. Kahvaltı öğününün kilo yapacağını düşünenlerin akşam yemeğinden sonra neler atıştırdıklarını bir kez yazmalarını öneririm. Kahvaltı saatlerinde acıkmama nedenlerinden biri de gece ara öğünün masum bir meyve ile başlayıp atıştırmaların kuruyemiş, cips ve bisküviye kadar uzanmasıdır. Özellikle midenizi de rahatsız edecek bu kalori bombardımanından uzaklaşmak istiyorsanız, kahvaltı yapmayı unutmayın.
“Vakit yok” diyenler için birkaç öneri:
- Yoğurt ve meyve
- Kepekli lavaş arasında peynir
- Yulaf, ceviz ve süt
- Önceden hazırlanmış paketlenmiş bir kepekli tost
- Süt ve kepekli bisküvi
Paylaş