Paylaş
Haşimato çok yaygın bir tiroit hastalığı. Bağışıklık sisteminin şaşkınlaşıp aşırı “oto-antikor” üreterek kendi organlarına, öncellikle de tiroit bezine saldırmasının tatsız ve genellikle de kalıcı, yani ömür boyu sürebilen bir sonucu. Peki neden bu kadar sık görülen bir sorun oldu? Neden tedavisinde de bu kadar zorluk çekiliyor? Neden onu yenmek bu kadar zor bir iş?
Bana göre esas nedeni bağışıklık sistemimizi tahrip ve tahrik eden besinler (glüten!), toksinler (bisfenol!), kozmetikler (botoks!) ve stres yoğunluğudur.
İşin kötüsü bu enteresan hastalığa paçanızı bir defa kaptırdınız mı kolay kolay kurtulamıyorsunuz. Kadını da erkeği de ilgilendiriyor ama nedense hastaların yüzde 90’ı kadın. Bunda kadınların strese daha sık maruz kalmalarının ve hassas duygusal yapılanmalarının da payı olmalı... Hastalık bazen “hipo”, bazen “normo”, bazen de “hipertiroidi” formunda seyrediyor.
Ama en çok görüleni “hipotiroidi” yani tiroidi tembel, yetersiz düşüreni oluyor. Peki teşhisi nasıl konuluyor?
Haşimatodan korkmayın
Haşimatonun tanısı Anti–TPO testi ile konuyor. Zira hastalıkta ilk etkilenen tiroit hormonunu üreten TPO enzimine karşı oluşan antikorlar oluyor. Takibi ise T3, T4, TSH ve ultrasonografik tetkikler ve ölçümlerle yapılıyor.
TSH normalse kişi sadece izlemeye alınıyor. TSH yüksekse takviye hormona başlanıyor.
Tehlikeli, korkutucu bir hastalık sayılmaz.
Yeter ki düzenli
izlensin. Yeter ki hastalar verilen takviye tiroit hormonunu usulüne uygun kullansın. Peki beslenme düzeninde bir değişiklik yapmak gerekiyor mu?
Her otoimmün hastalıkta olduğu gibi Haşimato hastalığında da şeker, un ve glüteni sınırlı, selenyum, probiyotik ve Omega-3’ü bol beslenmekte yarar var.
Selenyum takviyeleri ve glutatyon desteğinden de istifade edilmeli.
Herkes her gün 100’lük salisilat hapı yutsun mu?
Damarsal sorunları azaltmak için 40’lı-50’li yaşlardan sonra düzenli olarak her gün düşük dozda Aspirin kullanmanın sağlık için ne kadar gerekli ya da riskli olduğu tartışmaları devam ediyor.
Bir grup doktor Aspirin’i savunurken, diğer bir grup düzenli Aspirin kullanımının beklenen faydayı sağlamadığını, dahası kullananları ciddi bazı risklerin beklediğini düşünüyor.
Ben de belli yaşı geçen herkesin her gün Aspirin almasını doğru bulmayanlardanım. Nedenlerini de yukarıda belirttim.
Özellikle 70 yaşın üzerindeki hipertansiyon hastalarında rastgele Aspirin kullanımının, özellikle de günlük 100 miligramlık dozun üstüne çıkmanın, beyin kanaması riskini artırdığı biliniyor.
Kullanın ya da kullanmayın diyemem ama 65 yaşında bir hekim olarak benim kullanmayı düşünmediğimi söyleyebilirim.
Koruyucu salisilat kullanımı işe yarıyor mu?
Eğer damar sağlığı ve pıhtı oluşumu yönünden risk grubundaysanız günde bir Aspirin kullanıp kullanmama konusunu mutlaka doktorunuzla konuşun. Mide ülseriniz ya da gastritiniz varsa ve her gün Aspirin alıyorsanız, bu durum sindirim sisteminizde kanamaya yol açabilir.
Eğer yüksek tansiyon probleminiz varsa, en ufak bir tansiyon yükselmesi de beyinde kanamaya yol açabilir. Yani her şeyde olduğu gibi, masum görünen Aspirin’de bile bazı riskler, tehlikeler söz konusu.
O yüzden kullanmadan önce mutlaka doktorunuzla konuşmalısınız. Risk grubundaki insanlarda Aspirin’le korunmak küçük bir avantaj sağlasa da, bu kararı siz değil artılarını ve eksilerini değerlendirerek doktorunuz vermeli!
Salisilat takviyesi muhtemel bir krizi kesin önler mi?
Bu arada kalp-damar sağlığı açısından herhangi bir problem yaşamadığı halde düzenli olarak Aspirin kullananları yakından ilgilendirecek yeni bir araştırmadan bahsetmek istiyorum.
Sonuçları yeni yayınlanan bu çalışma, sağlıklı kişilerin düşük doz Aspirin kullanmalarının kalp krizi risklerini azaltmadığını gösteriyor.
Bana göre korunma, bir felç veya kalp krizi riskini azaltmak için herkesin her gün bir bebek aspirini veya kalp aspirini yutması gerekmez. Ancak daha önce kalp krizi geçirdiyseniz, damar tıkanıklığı riskiniz varsa, beyin damarlarında tıkanıklığa bağlı felç riskiniz yüksekse doktorunuz bunları göz önüne alarak uzun süreli Aspirin kullanmanıza karar verebilir.
Ama her aklına gelenin doktoruna sormadan Aspirin kullanması kesinlikle doğru değil!
Ayran mı kefir mi?
Probiyotik güç açısından baktığınızda kefir, protein gücü açısından baktığınızda ayran önde gelir. Ayranın aynı zamanda içimi daha kolay ve lezzetlidir. İkisi birlikte de tüketilebilir.
Bana gelince... Ben “her gün kefir” tavsiyesine pek inanmam. Probiyotik gücümü farklı kaynaklardan kazanmaya bakarım. Turşuyu, probiyotik zengini doğal yoğurdu hiç affetmem.
Sirkeden hiç şaşmam. Ayrıca iflah olmaz bir ayran dostuyum. Haftada 2 gün kefir içmeyi de ihmal etmem.
Siz de “probiyotik kaynaklarınızı” çeşitlendirin. Kefirden istifade etmeyi de unutmayın.
Paylaş