Paylaş
Bu sorular salgının ilk günlerinde hep gündemde oldu. Kimi uzman, “Evet, iyi olur!”, kimi uzman da “Gereksizdir hatta zarar bile verebilir” dedi.
Bana gelince... Kanaatim şu: Ağız içini hatta burnu zaman zaman suyla temizlemek, koronavirüs olsun olmasın işe yarayabilen hijyenik bir önlemdir. Gargara için az miktarda tuz eklenmiş suyu da kullanmanız mümkündür. Yeter ki tuzun miktarını abartmayın, binde 5’lik oranı aşmayın. Gargara-koronavirüs ilişkisinde son duruma gelince...
Son bilgi şu: Geçtiğimiz günlerde Cardiff Üniversitesi’nden (İngiltere) bir grup araştırmacı, gargara konusunu yeniden gündeme taşıdı. Araştırmacılara göre ağız çalkalama sıvılarıyla yapılan etkili gargara uygulamaları, sıvıların yapısında bulunan kimyasallar sayesinde virüsün en dış katmanındaki yağ tabakasını eriterek onu etkisiz hale getirebiliyor. Neticede virüs parçalanıyor, enfeksiyon oluşturma gücü kalmıyor. İspanyol, Portekiz ve Belçikalı uzmanlar da Cardiff’li uzmanlarla aynı görüşü paylaşıyorlar.
Bana sorarsanız, düzenli ağız temizliği virüsten korunmada el temizliği kadar önemli bir ayrıntıdır. Bu nedenle tartışmayı bir kenara bırakıp etkinliğinin yeniden araştırılmasında fayda var.
BİR UYARI
KISITLAMALAR UZADIKÇA BIKKINLIK ARTIYOR
BAŞTAN beri hep aynı noktaya temas ettik, ‘salgın=sabır’ dedik. Ne var ki kısıtlamalar mecburen uzadı. Kısıtlamalar uzadıkça da neredeyse sabır taşı çatladı. Bıkkınlık ve bezginlik duygusunun ön plana geçtiği yeni bir döneme girdik.
Salgının bu yeni döneminde ruhsal sorunlar yalnızca bezginlik ve bıkkınla da sınırlı değil. Baş ağrısı, yorgunluk, bitkinlik, isteksizlik vb şikâyetlerde de belirgin bir artış var.
Ayrıca yine ruhsal kökenli uyku bozukluklarına da son günlerde eskiye oranla daha sık rastlıyoruz. Sırt, bel ve boyunda hissedilen duygusal kökenli fibromiyaljik ağrıları da yine bu listeye dahil edebiliriz.
Kısacası, salgında ruh sağlığının en az virüsün enfeksiyonu kadar önemli olduğu yeni bir aşamadayız. Bu aşamayı dikkatle ve yeniden değerlendirmek zorundayız.
Tavsiyem şu: Ruh sağlığı uzmanları hemen devreye girmeli. TV’ler, gazeteler bu uzmanlara daha sık ve çok yer vermeli.
BİR BİLGİ
VİRÜS KAPMAYI AZALTAN VE ÇOĞALTAN DURUMLAR
İlk beş: Koşanlar daha çok virüs yayıyor
1)Yanınızdan yürüyerek geçen hasta veya taşıyıcı birinin yürürken size virüsü bulaştırma riski, koşarak geçene oranla daha düşüktür. Aranızda 1.5-2 metre mesafe varsa, yürüyen birinden fazla korkmayın.
2)Önünüzde hızla koşan birinin taşıdığı virüs, size bulaştırma riski, yürüyenden daha fazla ama asla zannettiğiniz kadar yüksek değil. Eğer aranızda 3-4 metreyi geçen bir mesafe varsa içiniz rahat etsin. Tabii ki önünüzde koşan kişinin hapşırması ve öksürmesi bu güvenliğin alanını bir miktar daraltıyor.
3)Virüsün konuşmayla bulaşması meselesine gelince... Sizde ve konuştuğunuz kişide maske varsa, yüzde 95 oranında korunabileceğinizi söyleyebilirim. Eğer aranıza 2 metrelik sosyal mesafeyi de koyabilirseniz, korunma ihtimaliniz yüzde 100’ü bulacaktır.
4)Hapşıran bir hasta veya virüs taşıyıcısı, öksüren bir hasta veya virüs taşıyıcısına oranla daha tehlikelidir. Çünkü hapşıranlar, öksürenlerden daha çok virüs yayıyor.
5)Bulaşıcı hastalıklar uzmanı Dr. Erin Bromage’a göre hapşıran biri sadece bir tek hapşırıkla 30 adet virüs yüklü damlacığı etrafa yayıyor. Ve bu damlacıkların o hasta kişinin ağzından çıkış hızı saate 320 kilometreye ulaşabiliyor. Kısacası hapşırma meselesi virüsü yaymada çok önemli bir ayrıntı.
İkinci beş: Burundan nefes daha güvenli
1)Hasta veya taşıyıcı biri, burnundan nefes alıp verdiğinde ağızdan nefes alıp veren bir başkasına oranla daha az virüs yayıyor.
2)Burundan nefes alıp vermeyi sürdürmek, sağlıklı birisi için de taşıyıcı veya hastalardan virüsü kapmayı önlemede işe yarayabilen basit bir önlem. Kısacası burundaki filtrasyon sistemi iş görüyor.
3)Dr. Bromage’a göre, bağırıp çağırarak konuşmak hatta şarkı söylemek bile hasta ya da taşıyıcı birinin havaya virüs yüklü damlacıkları daha fazla yaymasına yol açabiliyor. Anlaşılan o ki yüksek sesle konuşanlardan, bağırıp çağıranlardan hatta şarkı söyleyenlerden bile biraz uzakta durmakta fayda var.
4)Havalandırma sisteminin kalitesi de önemli bir bulaş belirleyicisi. Havalandırma sistemi kötü olan açık plan ofislerde bulaşma riski, beklenenin çok üzerinde. Bu alanlarda virüsü kapıp hasta olmanız daha yüksek bir olasılık.
5)Bu nedenle, özellikle plazalarda ve havalandırmanın zorunlu olduğu alanlarda eğer çalışma açık plan ofislerle yürütülüyorsa, evden çalışma sistematiğinin bir süre daha sürdürülmesinde fayda var.
(BBC.com’dan istifade edilmiştir)
D VİTAMİNİ BULAŞMAYI DA ÖNLEYEBİLİYOR
DAHA önce de yazdık, D vitamini eksikliği olanlarda COVID-19 enfeksiyonu beklenenden çok daha ağır seyrediyor hatta yaşamı tehdit edici komplikasyonlara bile yol açabiliyor.
Yeni bir çalışmada ise D vitamini eksikliğinin virüsü kapanlarda hastalanma riskini de arttırabileceği net ve açık olarak gösterildi. Bağışıklığı yöneten genlerin büyük bir bölümünün D vitaminine bağlı çalıştığı dikkate alınırsa bu bilgi hiç de sürpriz değil.
Tavsiyem şu: Bu virüsten korunmak istiyorsanız veya hastalığı daha hafif belirtilerle başınızdan savmayı düşünüyorsanız, D vitamini seviyenizi 50-70 aralığında tutmaya gayret edin. Prensip olarak da her gün mümkünse 1000 ünite civarında D vitamini desteği alın ve tabii ki fırsat buldukça da güneşlenin.
Paylaş