Ellerim neden soğuk

El ve ayakların fazlaca üşümesi, zaman zaman soluk ve hafif mor bir görünüm alması, bilhassa kadınlar ve genç kızlarda sık rastlanan bir sorundur.

Bu problemin en sık görülen sebebi, ilk defa Dr. Raynaud tarafından tanımlanan ve bu nedenle "Raynaud hastalığı" olarak bilinen sağlık sorunudur.

Raynaud hastalığında özellikle parmaklarda, burun ucu ve kulaklarda soğuğa (ya da başka bir strese) cevap olarak soğukluk, solukluk ve uyuşukluk hissi ortaya çıkar. Bu durumun temel nedeni cildin uç bölgelerinde kanlanmanın yani beslenmenin azalmasıdır. Kan damarlarında gelişen bozukluklar, özellikle atardamarda oluşan kasılmalara bağlı daralmalar, o bölgeye giden kanı azaltmakta, uyuşma, solukluk, morarma, üşüme, hatta ağrıya yol açmaktadır.

Seyrek olarak başka bazı hastalık süreçlerinde de aynı sorunla karşılaşmak mümkündür. Bu durumda bir Raynaud hastalığı değil "Raynaud fenomeni" söz konusudur.

SEBEPLERİ SAYMAKLA BİTMEZ

Raynaud hastalığının nedeni tam olarak bilinmemekte, ama soğuğun ve/veya stresin kolaylaştırıcı, tetikleyici etkisi bilinmektedir. Aslında normalde de soğuğa maruz kaldığınızda (soğuk havalarda veya elinizi soğuk suya değdirdiğinizde), bedeninizin uç kısımları ısı kaybeder. Isı kaybını önlemek için otomatik sistemler devreye girerek el ve ayaklarınıza giden kanı azaltır. Bu normal fizyolojik tepkinin abartılması halinde hastalık ortaya çıkmaktadır.

Buzluktan bir şey çıkardığınızda, soğuk havayla birden bire karşılaştığınızda, soğuk suyla elinizi yıkadığınızda, hatta bazen küçük ısı azalmalarında bile yukarıdaki sorunlar ortaya çıkabiliyor. Ayrıca Skleroderma, Romatioid Artrit, Sjögren Sendromu, Lupus gibi romatizmal hastalıklarda da benzeri sorunlar yaşanabiliyor.

El bileğinde bulunan Karpal Tünel’den geçen ana sinirin sıkışması (Karpal Tünel Sendromu) durumunda Raynaud atakları oluşabiliyor. Ergotamin içeren migren ilaçları, hipertansiyon tedavisinde kullanılan Beta Reseptör engelleyicileri, östrojen ihtiva eden haplar da bu atakları tetikleyebiliyor. Sigara içmek potansiyel bir risk olabiliyor. Kısacası Raynoud fenomeni denilen bu durumun pek çok sebebi olabiliyor.

TEDAVİSİ YOK AMA KONTROLÜ MÜMKÜN

Teşhis çoğu kez hastanın anlattıkları ile konuluyor. Bazen soğuk hava veya suyla simülasyon testleri yapılabiliyor. İmkanı olan merkezlerde daha doğru bir teşhis için Kapilleroskopi testinden yararlanılabiliyor. Sorunun başka bir hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını araştırmak için de Anti-nükleer Antikor testi, Sedimantasyon hızı testi gibi kan incelemelerine başvurulabiliyor.

Hastalığın korkutucu bir sonucu yok. Bazı durumlarda ülser ya da kangren oluşabiliyor ama bunlar çok nadir görülen durumlar. Raynaud hastalığının tedavisi ne yazık ki şimdilik yok... Soğuktan ve stresten korunmak, sigarayı bırakmak, egzersiz yapmak öneriliyor. Çok nadiren B3 vitamini olarak da bilinen Niasin’den faydalanmak yardımcı olabiliyor. Bu vitaminin yan etkileri (yüz kızarması, ateş basması, baş ağrısı) nedeniyle uzman birinin kontrolü altında kullanılması gerekiyor.

Eğer böyle bir sorununuz varsa tıbbi yardım isteyin, ama korkmayın! Çoğu kez yukarıda anlattığımız önlemlerin yeterli olacağını unutmayın.

Ağrı kesiciler baş ağrısı yapabiliyor

Baş ağrınızı geçirmek için kullandığınız ağrı kesici ilaçların, sık ve aşırı kullanımları önerilmemektedir. Eğer bu ilaçları önerilen dozlardan fazla ve sıkça alıyorsanız, ilaçlar var olan baş ağrınızı daha da kötüleştirebilmekte ya da hemen her gün yineleyen farklı özelliklerde yeni bir baş ağrısının gelişmesine neden olabilmektedir. Bu duruma "aşırı ilaç kullanımı baş ağrısı" diyoruz.

Eğer;

Bir ayda 15 günden fazla baş ağrılı gün tanımlıyorsanız,

Migren için özgün olan Triptan, Ergot gibi ilaçları ayda 10 günden fazla kullanıyorsanız ya da ağrı kesicileri bir ayda 15 günden fazla alıyorsanız ve bu durum en az 3 aydır devam etmekte ise,

İlaçların kesilmesinden sonra ağrınız düzeliyorsa "aşırı ilaç kullanımı baş ağrısı" tanısı akılda bulundurulmalıdır.

aaltintaş@yasasinhayat.org

Teknolojik güzelliğin yeni ustaları

Teknofarmasötik deyimini yeni duyuyor olmalısınız. Bu deyim lazer ya da radyo frekansının uygulandığı cilt gençleştirme yöntemleri için kullanılıyor. Bu girişimlerde kullanılan cihazlar son derece özel etkilere sahip. Ancak her lazeri bu amaçla kullanmanız mümkün değil ya da radyo frekansı veren her cihaz aynı etkiyi sağlamayabiliyor. Kısacası her teknoloji aynı düzeyde başarılı olmuyor.

Başarılı olan teknolojiler yeni nesil lazerler ile radyo frekansı içeren Titan, Thermage gibi yöntemler... Bu yöntemlerin tümü aynı şekilde yani cildin orta tabakası ısıtılarak ve bu yolla cildi daha fazla kollajen üretmeye yönelterek etki ediyor. Kollajeni artan cilt yoğunlaşıyor, sertleşiyor, gerginleşiyor. Sonuçta kırışıklık ve sarkmalarda belirli ölçüde iyileşme elde ediliyor.

Bu iyileşmenin ne oranda olacağı biraz teknolojiyi uygulayanın yeteneğine, biraz cihazın gücüne, verimliliğine ama en çok da sizin cildinizin kollajen üretme yeteneğine bağlı... İşte bu nedenle lazer veya radyo frekansı ile alınan sonuçlar hastadan hastaya değişebiliyor. Sonuçların kalıcı olabilmesi için belirli aralıklarla tekrarlanmasının yararlı olacağını da belirtelim.

Hamileler ve emzirenler diyet yapmamalı

Anne adayı hanımları ve bebeğini emzirmeyi düşünen anneleri bekleyen önemli yanlışlardan biri de kilo problemini bu dönemlerde gündemde tutmaktır. Yapılması gereken, hamilelik ve emzirme dönemlerini birer yağlanma, kilo alma veya diyet yapma zamanı haline getirmemektir.

Hamile veya emzikli annelerin "Bebek doğuracağım" veya "Çocuk emziriyorum" diyerek gereğinden fazla kalori almaları gerekmiyor. Doğru ve dengeli beslenen her anne hamileliğini makul bir kilo alımı ile tamamlayabiliyor. Doğumu takip eden 4-5 ay süresince de bu kilolar dengeli ve yeterli beslenen annelerde kolayca yok oluyor.

Hamilelik döneminde kilo almamak için yeteri kadar beslenmemek veya emzirirken ağır diyetlere girmek de bir o kadar tehlikeli... Araştırmalar, anne sütünün miktarının besin tüketimi ile alakalı olmadığını gösteriyor. Emziren her anne dengeli beslendiği sürece yeterli miktarda süt üretebiliyor. Anne sütünün kalitesinin artırılması için mutlaka yoğurt, et, süt, yumurta yenmesi gerekiyor. Ayrıca haftada en az iki-üç kez balık yemek gerekiyor. Ölçülü miktarlarda fındık, ceviz, özellikle çinko ve magnezyum bakımından sütü zenginleştiriyor. Kahvaltı gevrekleri, tam buğdaydan yapılmış ekmekler, bulgur ile hazırlanmış yemekler, kuru baklagillerin de unutulmaması gerekiyor. Eğer anne sütü E vitamininden daha zengin hale getirilmek isteniyorsa, güneşlenmenin ve E vitamininden zengin besinlerin tüketilmesinin ciddi faydası olacaktır.

Kısacası; gebelerin ve emziren annelerin kilo ile ilgili düşüncelerini mutlaka kadın doğum ve çocuk sağlığı uzmanlarıyla paylaşmaları şart gibi görünüyor.

taltan@yasasinhayat.org

Gazlı içeceklerden kaçının

Harvard Üniversitesi Beslenme Bölümü, dünyanın en ünlü besin araştırması kurumları arasında yer alıyor. Bu kurumların düzenli olarak yayınladığı "Beslenme Mektupları", "Beslenme-Sağlık İlişkisi" ile ilgili çalışmalarda referans olarak kabul ediliyor. Harvard Üniversitesi’nin yaptığı yeni ve büyük bir çalışmada uzun süre gazlı içecekleri fazla miktarda tüketenlerde şişmanlama riskinin yüzde 31, kötü kolesterolün yükselme olasılığının yüzde 32, kan şekeri artışının ise yüzde 25 oranında yükseldiği ortaya çıktı. Araştırma sonuçlarına göre gazlı içecekleri fazlaca tüketenleri bekleyen bir başka tehlike de hipertansiyona yakalanma olasılığının artması.

İnsülin hapı geliyor

Şeker hastalarını en çok korkutan haber, kendileri için insülin kullanımının zorunlu hale geldiğidir. Her gün bir veya birkaç kez iğne yaptırmayı hiç kimse istemez. Özellikle bir diyabet hastasıysanız ve bu iğneleri ömür boyu yapacağınızı öğrenirseniz, üzülmeniz son derece normaldir.

İnsülinin iğne yapılmadan da kullanılmasının mümkün olup olmayacağı yıllardır araştırılıyor. Birçok yol denendi. Neredeyse denenmeyen yöntem kalmadı. Önemli bir ilaç üreticisi burundan tatbik edilen bir insülin tipini geliştirdi ve hastaların hizmetine sundu. Daha önce yapılan "insülin hapı" denemeleri ise sonuç vermedi.

İngiltere’nin ünlü bilim kuruluşlarından Cardiff Üniversitesi’nde yapılan yeni bir çalışmanın sonuçları ise bu umudu yeniden gündeme getirdi. Bu üniversitede yapılan çalışmalarda, insülinin hap şeklinde kullanılabileceğini gösteren ciddi sonuçlara ulaşıldı.

İftar ve sahurda uzak durmanız gerekenler

Aşırı tuzlu besinler (turşu, tuzlu kuruyemişler, cips, hazır çorbalar ve bulyonlar)

Çok sıcak yemekler

Çok yağlı kavurmalar ve kızartılarak hazırlanmış yiyecekler

Kremalı ve ağır soslu yiyecekler

Hamur tatlıları

Tüm bu yiyecekler, yükselme eğilimi gösteren tansiyon ve kan şekeri; reflü, gastrit gibi mide rahatsızlıkları; gaz, şişkinlik, kabızlık ve spastik kolon gibi bağırsak sistemi rahatsızlıklarına karşı, dikkat edilmesi gerekenler yiyeceklerdir. Buzdolabınızın içinde değil, dikkat edilmesi gerekenler listesi olarak üzerinde asılı kalsın!

Ramazanı mevcut kilonuzla tamamlamak istiyorsanız

Sahurda yediklerinize dikkat edin! Kan şekerinizin kontrolüne yardımcı olması için düşük glisemik indeksli besinleri tercih edin.

Pişirme yönteminiz sağlıklı olsun:

á Et yemekleri hazırlarken, yapısındaki fazla yağı pişirmeden önce mutlaka ayırın veya az yağlı etleri (dana eti, tavuk, balık, hindi eti veya soya kıyması gibi) tercih edin.

á Tavuğun derisini pişirmeden önce veya sonra ayırın.

á Göğüs eti gibi tavuğun yağsız kısımlarını (beyaz eti) tercih edin, but, kanat gibi (siyah et) daha yağlı kısımlarını tüketmeyin.

Fırında, ızgara veya rosto şeklindeki pişirme yöntemlerini tercih edin, kızartma yönteminden uzak durun.

Sebze yemeklerini buharda veya haşlama yöntemi ile hazırlayın, ekleyeceğiniz sıvı yağın miktarını diyetinizdeki miktarı göz önünde bulundurarak ilave edin.

Yağ tüketimine dikkat edin:

á Soğanı, tencereye ilave edilecek az miktarda su ile veya direkt sebzelerin içinde, yağda kavurmadan pişirin.

á Pirinç, şehriye veya bulgur gibi tahılları pişirirken taze otlarla (nane, fesleğen gibi) baharatlar ve yağı alınmış tavuk suyu ile hazırlayın, üzerine yağ ilave etmenize gerek yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları