Paylaş
Her beden canlı kalabilmek için enerji üretip tüketir. Bunun için de doğru yakıt ve sağlam motora ihtiyaç duyar. Yakıtlar doğru, motor güçlüyse işi kolaydır. Sistem tıkır tıkır işler...
Trİlyonlarca hücremiz var (toplam sayısı yüz trilyondan fazla). Her hücre “mitokondri” isimli organcıklara sahip. Mitokondrilerin her biri bağımsız birer enerji üretim merkezi, birer motor. Her birinin kendine özel bir içyapısı, özel bir genetik kodlaması (DNA) var. Mitokondriler şeker ve oksijeni yakıt kullanıp enerji üretiyor. Üretilen enerjiler toplandığında beden adeta “enerji üretim makinesi” (motor) haline geliyor. İşte bu nedenle “doğru yakıt, sağlam motor” prensibi yani “bedenimize uygun yakıtlar kullanıp motorlarımızı güçlü ve sağlam tutma” süreci çok önemli. Nedeni şu…
PEKİ HANGİ YAKIT?
Enerji üretimini sürdürmenin (yani canlı kalmanın) ilk şartı doğru yakıt kullanmak.
Hepimiz için ortak bir yakıt yok. Kimimiz dizeli, kimimiz benzin ya da gazı daha iyi kullanarak (!) enerji üretiyoruz. Hatta bazıları için alt gruplar bile olabiliyor (Benzinli ama süper benzin, hatta kurşunsuz süper benzin kullanmak zorunda olanlarımız da var). O halde öncelikle bize en uygun yakıtı kullanacağız. Diyelim ki benzin, dizelden uzak duracağız (Çünkü dizeli fazlaca kullandınız mı sisteminiz bozulacak, enerji üretim sisteminiz kilitlenebilecek). Kısacası yakıt konusu önemli.
NE YİYORSUNUZ?
Yakıtı yiyeceklerle alıyoruz. Yiyeceklerin içinde farklı yapı ve oranlarda protein, yağ ve karbonhidratlar var. İşte tam da bu noktada “yakıtın yapısı”, yani “içeriği” devreye giriyor.
Bazı bedenler proteinden daha çok hoşlanırken, diğerleri karbonhidratı seviyor (Mesela insülin direnciniz varsa protein sizin için daha iyi. Bu kişilerin özellikle şeker ve un gibi karbonhidratlardan uzak durması lazım). Yiyeceklerle aldığınız yakıt ne olursa olsun vücut onu önce şekere dönüştürüp yakıt olarak kullanıyor. Kullanım süreci biraz karışık. Basitçe şeker mitokondrilerin kapısından giriyor, oksijenle yakılıp enerjiye dönüşüyor. Canlılığımızın sırrı da işte bu enerji.
Tavsİyem şudur:
Bu sırrı yani “doğru yakıt, güçlü motor” prensibini önemseyin. Motor yapınız ve gücünüz ne olursa olsun ilk şartın “doğru yakıt” kullanmak olduğunu bilin. Motorlarınızı birazcık daha güçlendirmenin, genç ve dinç tutmanın yollarını da aramayı ihmal etmeyin. Yuttuğunuz her lokmaya (yakıt) ve attığınız her adıma (motor gücü) dikkat edin. Yaşınız ilerledikçe daha saf, daha doğal, daha az yakıt almaya (lokmaları azaltın) ve daha güçlü motorlara sahip olmaya (adımları arttırın) gayret edin ve aldığınız her nefesi yüreğinizde hissedip şükredin.
Hareket bereket
-Yakıt önemli ama motor gücünü de ihmal etmemek lazım.
Her hücrede farklı sayıda mitokondri var. Her hücrenin tükettiği ve ürettiği enerji miktarları değişik. Mitokondrilerin sayısı arttıkça hücrenin motor gücü artıyor. Mitokondri sayısı arttıkça daha çok yakıt yakılıp daha fazla enerji üretiliyor. Aldığınız kaloriler daha kolay enerjiye çevriliyor, siz daha az yağ biriktiren, daha aktif, daha üretken, daha fit ve zinde biri oluyorsunuz.
YAŞLILIĞA ÇARE
Uzmanlara göre kas hücrelerindeki mitokondri sayısı yağ hücrelerinin 100-200 misli. Yani bir gram kas dokusunun yaktığı enerji, bir gram yağ dokusunun yaktığı enerjinin neredeyse yirmi katı. Ne yazık ki bedenlerimiz yaşlandıkça kas kaybedip yağ arttırmaya programlı. Kas kaybı ilerledikçe (sarkopeni) güç-takat kaybediyor. Kısacası yaşlandıkça kas kaybetmek değil, daha çok kas kazanmak ve onları daha yoğun kullanmak gerekiyor. Bu işin yolu da egzersizden geçiyor.
Yürümemekte hâlâ ısrarlı mısınız?
YÜRÜMEK Mİ KOŞMAK MI?
-BEN bu konudaki fikrimi daha önce de yazdım: Yürümek koşmaya tercih edilmeli.
İnsan bedeni koşmak değil, yürümek üzerine dizayn edilmiş görünüyor. Sadece iskelete yapımız değil, hormonal ve metabolik yapılanmamız da yürümemizi tavsiye ediyor. Fiziksel kapasitesi yeterli olanlar tabii ki zaman zaman koşabilirler ama programlı egzersiz bence “yürümek” olmalı.
Yürümek hem güvenli hem daha verimli. Koşmak sakatlanma riskini de, erken yaşlanma ihtimalini de arttırıyor.
Ömrümüz uzuyor ama...
-Ömrümüz uzuyor. Bu doğru ama uzayan süre gençlikte, çocuklukta geçirdiğimiz süreler değil, yaşlılıkta geçirdiğimiz süreler. Bir “yaş kayması” durumu var. Kendine iyi bakan, sağlık kontrollerini düzenli yaptıran, şansının birazını genetikten, birazını da çevresel şartlardan alanların yaşlılığında geçen süre daha uzun oluyor. Dikkat etmemiz gereken önemli bir ayrıntı da şu:
BİRAZ ‘YAVAŞLAYIN’
Uzun yaşayacaksak eğer, olabildiğince sağlıklı kalmalı, huzurlu olmalı, başkalarına muhtaç olmadan, elden ayaktan düşmeden uzayan ömrümüzün içini hakkıyla doldurabilmeliyiz. Bunun için de ömrümüze ömür katmak kadar içini daha güzel doldurmanın da yollarını aramalıyız. Aklıma gelen çözümlerden biri “hayatı yavaşlatmak”. Bu hem onu ıskalama ihtimalinizi azaltır, hem de küçük ve basit şeylerden daha çok zevk almanızı sağlar.
ÖMÜR UZATAN TAVSİYELER
-Harvard’lı uzun yaşam uzmanı Dr. Garry Small sağlıklı ve huzurlu hayat yolculuğuna giden yolu döşeyen taşların sekiz ayrı taşocağından gelmesi gerektiğini söylüyor:
1. Aklı/zihni keskinleştir
2. Olumlu, iyimser ol
3. Sağlıklı ve samimi ilişkiler kur
4. Strese dikkat et
5. Çevrene sahip çık
6. Formda/zinde kal
7. Doğru/akılcı beslen
8. Sağlığını iyi izle
Paylaş